29 Mayıs 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

İstanbul muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır, onu fetheden asker de ne güzel askerdir.

Câmiü's-Sağîr, No: 3207

29.05.2010


Kuvvet kanunda olmalı

Kuvvet kanunda olmalı; yoksa, istibdat münkasım olmuş olur ve komitecilikle tam şiddetlenir.

Cumhuriyet ki,HAŞİYE adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa'ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur.

Haşiye: O zaman Meşrutiyet; şimdi o kelime yerine Cumhuriyet konulmuş.

Divan-ı Harb-i Örfi, Hakikat, s. 65

***

Ey paşalar, zabitler! Cinayetlerime ceza ve şimdi suallerime de cevap isterim. İslâmiyet ise, insaniyet-i kübra ve şeriat ise, medeniyet-i fuzla (en faziletli medeniyet) olduğundan, alem-i İslâmiyet, medîne-i fazıla-i Eflatuniye olmaya sezadır.

Birinci Sual:HAŞİYE Gazetelerin aldatmalarıyla meşrû bilerek buradaki görenek ve adete binaen cereyan-ı umûmîye kapılan safdillerin cezası nedir?

İkinci Sual: Bir insan yılan sûretine girse, yahut bir velî haydut kıyafetine girse, veyahut meşrûtiyet, istibdat şekline girse, ona taarruz edenlerin cezası nedir? Belki, hakîkaten onlar yılandırlar, haydutturlar ve istibdattırlar.

Üçüncü Sual: Acaba, müstebit, yalnız bir şahıs mı olur? Müteaddit şahıslar müstebit olmaz mı? Bence, kuvvet kanunda olmalı; yoksa, istibdat münkasım olmuş olur ve komitecilikle tam şiddetlenir.

Dördüncü Sual: Bir masumu îdam etmek mi, yoksa on caniyi affetmek mi daha zarardır?

Beşinci Sual: Maddî tazyikler, ehl-i meslek ve fikre galebe etmediği gibi, daha ziyade nifak ve tefrika vermez mi?

Altıncı Sual: Bir maden-i hayat-ı içtimaiyemiz olan ittihad-ı millet; ref-i imtiyazdan başka ne ile olur?

Yedinci Sual: Müsavatı ihlâl ve yalnız bazılara tahsis ve haklarında kanunu tamamıyla tatbik etmek, zahiren adalet iken, bir cihette acaba müsavatsızlıkla zulüm ve garaz olmaz mı? Hem de tebrie ve tahliye ile masumiyetleri tebeyyün eden ekser mahpusînin belki yüzde sekseni masum iken, acaba ekseriyet nokta-i nazarında bu hal hükümferma olsa, garaz ve fikr-i intikam olmaz mı? Dîvan-ı Harbe diyeceğim yok; ihbar edenler düşünsünler!

Sekizinci Sual: Bir fırka kendisine bir imtiyaz taksa, herkesin en hassas nokta-i asabiyesine daima dokundura dokundura zorla herkesi meşrûtiyete muhalif gibi gösterse ve herkes de onların kendilerine taktığı ism-i meşrûtiyet altında olan muannid istibdada ilişmiş ise, acaba kabahat kimdedir?

Dokuzuncu Sual: Acaba, bahçıvan bir bahçenin kapısını açsa, herkese ibahe etse, sonra da zayiat vukù bulsa; kabahat kimdedir?

Onuncu Sual: Fikir ve söz hürriyeti verilse, sonra da muaheze olunsa; acaba, bîçare milleti ateşe atmak için bir plan olmaz mı? Böyle olmasa idi, başka bahaneyle mevki-i tatbike konulacağı hayale gelmez mi idi?

On Birinci Sual: Herkes meşrûtiyete yemin ediyor. Halbuki, ya müsemma-i meşrûtiyete kendi muhalif veya muhalefet ederılere karşı sükût etse, acaba kefaret-i yemin vermek lâzım gelmez mi? Ve millet yalancı olmaz mı? Ve masum olan efkar-ı umûmiye; yalancı, bunak ve gayr-i mümeyyiz addolunmaz mı?

Elhâsıl: Şedid bir istibdat ve tahakküm, cehalet cihetiyle şimdi hükümfermadır; güya istibdat ve hafiyelik tenasüh etmiş. Ve maksat da Sultan Abdülhamid’den istirdad-ı hürriyet değilmiş, belki hafif ve az istibdadı şiddetli ve kesretli yapmakmış!

Yarım Sual: Nazik ve zayıf bir vücut ki, sivrisineklerin ve arıların ısırmasına tahammül edemediği için, gayet telaş ve zahmetle onları def’e çalışırken, biri çıksa dese ki: “Maksadı sivrisinekleri, arıları defetmek değil, belki büyük arslanı ikaz edip kendine musallat etmek ister.” Acaba, böyle demekle hangi ahmağı kandıracaktır?

Haşiye: Bu suâller kırk-elli masum mahpusun tahliyesine sebep oldu.

Tarihçe-i Hayat, s. 65-66

LÜGATÇE:

istibdat: Baskı, diktatörlük.

tahakküm: Hükmetme, zorbalık etme.

hükümferma: Hüküm süren.

istirdad-ı hürriyet: Hürriyeti geri isteme.

insaniyet-i kübra: En büyük insaniyet.

medîne-i fazıla-i Eflatuniye: Eflâtun’un felsefesinde târif ettiği, ancak hayalde mümkün olabilen fazîlet şehri.

münkasım: Kısımlara ayrılmış.

maden-i hayat-ı içtimaiye: Sosyal hayatın kaynağı.

ref-i imtiyaz: Ayrıcalığı, imtiyazı kaldırma.

29.05.2010


Risâle-i Nur ve hakikî iman

İman, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Hakikî imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir” (Sözler)

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Risâle-i Nur’da imanı, taklidî ve tahkikî olarak ikiye ayırmaktadır. Taklidî iman şüphelere ve vesveselere karşı koyamayıp, çabuk sarsılacağından, onu taklitten tahkike çıkarmak yani, hakikî iman yapmak zarureti ve önemi üzerinde durmaktadır.

Bütün mesâisini kâinatta en yüksek hakikat olan iman üzerine teksif eden Üstad Bediüzzaman, İşârâtü’l-İ’caz adlı eserinde dört ayrı tarifle imanın mahiyetini ortaya koymaktadır.

Birinci tarif: “İman, Resûl-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın tebliğ ettiği zaruriyât-ı diniyeyi tafsîlen ve zaruriyâtın gayrisini icmalen tasdik etmekten hâsıl olan bir nurdur.”

İkinci tarif: “İman, Sa’d-ı Taftazaninin tefsirine göre, Cenâb-ı Hakk’ın, istediği kulunun kalbine, cüz-i iradenin sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur.”

Üçüncü tarif: “İman, Şems-i ezelîden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuâdır ki, vicdanın iç yüzünü tamamıyla ışıklandırır.”

Dördüncü tarif: “İman, Şems-i Ezelîden ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi, saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır.” 1

Bu tarifler ışığında, ”a’mal-i kalbînin (kalbe ait amellerin) şemsi (güneşi) olan iman” 2 nurunun kalbimize yerleşmesi ve hayatımıza hayat olması için devamla tazelenmesi, yenilenmesi ve artması lâzımdır. Bunun için de, Marifetullah yani Allah’ı tanımak yolunda ilerlemek ve kâinattaki bütün delillerden istifade etmek gerekmektedir. Çünkü “delâilin zuhuru (delillerin görünmesi) nispetinde iman ziyadeleşir, teceddüt eder.”3

Başta, dört büyük küllî delil olan kâinat, Peygamberimiz (asm), Kur’ân’ımız ve vicdandan başlayıp en cüz’î delillere kadar Allah’ın güzel isimlerinin cilvelerini ve o sonsuz rahmetin izini, özünü, yüzünü görerek, imanın içindeki Marifetullah, muhabbetullah ve lezzet-i ruhaniye mertebelerine ulaşarak hakikî imanı elde edebiliriz.

Zira Allah’a hakiki iman etmek, ”bütün kâinatı ihata eden rububiyetine (terbiye ediciliğine) ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve külli her şey O'nun kabza-i tasarrufunda (idare elinde) ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve lâilâheillallah kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Ve Kur’ân-ı Azimüşşanın ders verdiği gibi, O Halık’ı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kâinatın şahadetine istinaden kalben tasdik etmek ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.” 4

İlmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn mertebelerini içinde barındıran hakiki imanı bu zamanda bize kazandıracak en tesirli vesileyi bulmak zorundayız. Çünkü “nev-i beşerin en büyük meselesi cehennemden kurtulmaktır.” 5 Ve ”herkesin—iman mukabilinde–-bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve baki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse, kaybedecek.” 6

Bu zamanda, hakikî imanı yüzde doksan kazandıran ve Kur’ân-ı Hâkim’in mu’cize-i maneviyesinden neş’et edip çıkan Risâle-i Nur, bu cami ve küllî ve yüksek marifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur’ân aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve tahribâtçı küllî cereyanlara karşı Kur’ân ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. İmanın hadsiz mertebelerinde terakkiyât ve inkişâfâta medar oluyor. Ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur’ân nuruyla vesile oluyor.7

Bu itibarla, günümüz insanının hem bu asrın, hem de gelecek asrın mürşidliğini üstlenen Risâle-i Nur rehberliğinde ancak hakiki imanı elde etmesi mümkündür. Çünkü “tahkikî imanı ders vererek imanı kuvvetlendirip, insanı ebedî saadet ve selâmete götürecek Kur’ân ve iman hakikatlerini câmi bir eser”8 olan Risâle-i Nur; “imanı olmayanı İnşallah imana getirir, imanı zayıf olanın imanını kuvvetleştirir, imanı kavî ve taklidi olanın imanını tahkikî yapar, imanı tahkikî olanın imanını genişlendirir, imanı geniş olana bütün kemâlât-ı hakikiyenin medarı ve esası olan marifetullahta terakkiyat verir, daha nurânî, daha parlak manzaraları açar.”9

Küçük büyük, mü’min kâfir, âmî velî ayırımı yapmadan insanı muhatap alan bu eser külliyatıyla bir an evvel tanışıp, baş başa kalmak en güzel icraatımız olacaktır.

Dipnotlar:

1- İ. İ’câz, s. 73, 2- Age, s. 72, 3- Age, s. 73, 4- Emirdağ Lâhikası, s. 348, 5- Şuâlar, s. 365, 6- Age, s. 317, 7- Emirdağ Lâhikası, s. 191, 8- Sözler, s. 1218, 9- Age., s. 1124.

AHMET DEMİRDÖĞMEZ

[email protected]

29.05.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.