Kültür-Sanat |
Çeşmelerimize sahip çıkalım |
Dolmabahçe Sarayı, bezeme ve minyatürleri ile Osmanlı Çeşmeleri sergisine ev sahipliği yapıyor. İstanbul’un Osmanlı dönemi çeşmelerini konu alan san'atçılar, çeşme oymalarını kâğıda dökerek yeniden nakşettiler. Camlı Köşkte açılan sergide 40 san'atçının yaptığı 340 eser yer alıyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti ajansın finanse ettiği sergide, san'atçıların hepsinin hanım olması dikkati çekti. 9 Haziran’a kadar ziyaretçilerini bekleyen serginin proje yönetmeni Prof. Dr. Nil Sarı, gazetemiz için yaptıkları çalışmaları değerlendirdi. İstanbul’daki çeşmeleri yeniden canlandırmanın 40 yıldır hayalini kurduğunu söyleyen Prof. Dr. Sarı, “Bu işe ilk başladığım zaman Üsküdar’daki çeşmeleri görür haline çok üzülürdüm. Bunların örneklerini çıkarmaya başladım. Ama o kadar çoktu ki benim başa çıkacağım bir şey değildi. Hep aklımdaydı. Nihayet İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti olunca bu projeyi hayata geçirmeye karar verdim. Arkadaşlar kabul etti iki yıla yakın bir süredir çalıştık. İlk önce nerelerde çeşme olduğunu tesbit ettik. Asistanım binlerce fotoğraf çekti. Sonra san'atçılar gidip kendileri çeşmeleri incelediler. Bunlar san'atçılara dağıtıldı. Bir kısmı aynen çalışıldı bir kısmından da özgün kompozisyonlar oluşturuldu. Bazıları minyatür yaptılar” dedi. En değerli kültür varlıklarımız Prof. Dr. Nil Sarı çeşmenin önemini şöyle anlattı: “Bizim en değerli kültür varlıklarımızdan biri çeşmelerdir, ama kötü durumdalar. Üzerleri çiziliyor, kırılıyor, dökülüyor bir kısmı da yok ediliyor. Bir kere buna dikkati çekmemiz lâzım. Halkın koruması gerekir. Herkes kendi semtindeki çeşmeye sahip çıkmalı. Bu bir san'at eseridir. Atalarımız taşın üzerine yapmışlar, biz bunları kâğıda yapıyoruz. Müzede bulunması gereken bu tarihi eserler sokaklarda duruyor. Bunlar İstanbul halkına emanet.” Çeşmelerdeki nakışları kâğıda dökmenin amacının, öncelikle halkın dikkatini çekmek olduğunu söyleyen Sarı, “Çeşmeler san'at eseridir ve çok güzeldir. Eserlerimize sahip çıkalım. Bazı mevcut çeşmelerin yok olduğunu gördüm. Bu sergi bir tesbit çalışması oldu bir anlamda. Kırılan, tahrip olan yerler birebir yapılabilir. Bunlar varlığın tescilidir, ben varım demektir ama kimse görmüyor bu çeşmeleri, önünden geçiyorlar, ama farkında bile değiller” şeklinde konuştu. |
ELİF NUR KURTOĞLU 24.05.2010 |