Güncel |
Paket Resmî Gazete’de |
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayladığı 5982 sayılı ‘’Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’ Resmî Gazete’de yayınlandı. Paket Resmî Gazete’de, CHP AYM’ye başvuracak
CumhurbaşkanI Abdullah Gül’ün onayladığı 5982 sayılı ‘’Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’ Resmî Gazete’de yayınlandı. Kanuna göre, kadın-erkek eşitliği konusunda alınacak tedbirler, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacak. Yurt dışına çıkma hürriyeti ancak suç soruşturması veya kovuşturması nedeniyle ve hakim kararıyla sınırlandırabilecek. Aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunabilecek. Memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı tanınacak. ‘’Kamu Denetçiliği Kurumu’’ (ombudsmanlık) oluşturulacak. Kurum, TBMM Başkanlığına bağlı olarak kurulacak ve idarenin işleyişi ile ilgili şikâyetleri inceleyecek. Kamu başdenetçisi TBMM tarafından gizli oyla ve 4 yıl için seçilecek. Milletvekilliğinin düşürülmesi uygulaması kaldırılacak. TBMM Başkanlık Divanı 2. dönem sonuna kadar görev yapacak. Yüksek Askerî Şûrânın (YAŞ) terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılacak. Askerî yargının görev alanı yeniden belirlenecek. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlara ait dâvâlar, her durumda adliye mahkemelerinde görülecek. Siviller, savaş hali dışında askerî mahkemelerde yargılanamayacak. Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılacak. Halen 11 asıl 4 yedek üyeli Anayasa Mahkemesi, 17 asıl üyeden oluşacak. Anayasa Mahkemesi iki bölüm ve Genel Kurul halinde çalışacak. Bölümler, başkanvekilinin başkanlığında 4 üyenin katılımıyla toplanacak. Genel Kurul ise mahkeme başkanının veya başkanın belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az 12 üye ile toplanacak. Bölümler ve genel kurul, kararlarını salt çoğunluk ile alacak. Anayasa Mahkemesi, Yüce Divan sıfatıyla baktığı davalar dışında kalan işleri, dosya üzerinden inceleyecek. Ancak, bireysel başvurularda duruşma yapılmasına karar verilebilecek. Anayasa Mahkemesi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayısının salt çoğunluğu ile 4 yıl için bir başkan ve iki başkanvekili seçilecek. Görev süresi bitenler yeniden seçilebilecek. Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl için seçilecek. Bir kişi 2 defa üyeliğe seçilemeyecek. 12 yıldan önce yaş sınırını dolduran üye emekliye ayrılacak. Anayasa Mahkemesine kişisel başvuru yapılabilecek. Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanacak. Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilecek. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yeniden yapılandırılacak. HSYK’nın halen 7 olan üye sayısı 22’e, 5 olan yedek üye sayısı ise 12’a çıkarılacak. HSYK, 3 daire halinde çalışacak. HSYK’nın Başkanı, Adalet Bakanı olmaya devam edecek. Adalet Bakanlığı Müsteşarının Kurulda yer alması uygulaması da sürecek. ‘’Ekonomik ve Sosyal Konsey’’ Anayasa kapsamına alınacak. 12 Eylül dönemindeki Millî Güvenlik Konseyi üyeleri ile bu dönemde kurulan hükümetler ve Danışma Meclisi’nde görev alanların yargılanmasını önleyen geçici 15. madde yürürlükten kaldırıldı. Anayasa değişikliği halkoyuna sunulurken tümüyle oylanacak. CHP, Anayasa değişikliği için bugün Anayasa Mahkemesine başvuracak. Edinilen bilgiye göre, CHP, iptal için gerekli 110 imzayı topladı. Başvuru bugün saat 11:00’de yapılacak. Başvuruda, değişikliğin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talep edilecek. |
14.05.2010 |
14 MAYIS 1950'DE YENİ BİR DEVİR BAŞLADI |
Bugün 14 Mayıs. Türkiye’nin demokrasi açısından dönüm noktası olan ilk çok partili hür seçimlerin yapıldığı, demokrasinin milâdı kabul edilen gün. 14 Mayıs 1950 günü siyasî tarihimize “Beyaz ihtilâl” olarak geçti. CHP'nin 27 yıllık tek parti diktasını halkın oylarıyla deviren bu seçim zaferi, aynı zamanda Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Türkiye gerçek mânâda cumhuriyet rejimiyle 14 Mayıs 1950 günü tanıştı. Ancak demokrasi tarihimizde 60 yılı geride bırakmamıza rağmen demokrasimizin tam olarak yerleştiğini söylemek maalesef hâlâ mümkün değil. HÂLÂ GERÇEK DEMOKRASİYE HASRETİZ
60 yıllık çok partili dönemde Türkiye, demokrasiyi kesintiye uğratan iki askerî darbeye maruz kaldı. Birçok darbe girişimini ramak kala atlattı. 12 Mart muhtırasını yaşadı. 28 Şubat postmodern müdahalesini gördü. 27 Nisan e-muhtırasına muhatap oldu. Rejim mücadelelerini bitiremedi. Rejim tartışmaları, kuvvetler arasındaki yetki ve güç savaşları devam ediyor. Ve Beyaz İhtilâlin 61. yılına girerken, hâlâ çağdaş kriterlere uygun gerçek bir demokrasiye hasretiz.
BEYAZ İHTİLÂLİN 60. YILDÖNÜMÜ
Cumhuriyet’in demokrasi tacını giydiği gün: 14 Mayıs
Cumhuriyeti kuran kadrolar güç ve iktidar dengesi kendi ellerine geçince hak ve hürriyetleri kıstı. Milletin temel değerleri ile çelişen milletin, cumhuriyet idaresinden beklediği hürriyet ortamı kısıtlanınca Meclis de cumhuriyet de milletten kopmaya başladı. Cumhuriyet idaresi bu konuda ilk işaretleri 1924 yılında Mecliste oluşan yeni vekil kadrosu ile verdi. Birinci Mecliste görev yapan çok sayıda milletvekili, seçimlerde listelere konulmadı. Şeyh Said isyanı gerekçe gösterilerek çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu, hürriyetleri iyice kısıtladı. Vatan savunmasında canla başla çalışmış insanlar rencide edildi. Milletle devlet arasında başta var olan sıkı bağlar gevşedi. Devrim Kanunlarını yerleştirmek bahanesiyle girişilen antidemoktarik uygulamalar milleti derinden sarstı. Bu dönemde kurdurulan Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası, Cumhuriyet Halk Fırkası (CHP) karşısında bir anda güçlendi. Millet akın akın bu partiye kayıyordu. Bu muhalefet haraketi Şeyh Said isyanı ile irtibatlandırılarak, muhalefet kanadında yer alan kadrolar devre dışı bırakıldı. İstiklâl Mahkemeleri, sürgünler... idamlar... milleti sindirmekten, devlet ile millet arasındaki makasın iyice açılmasından başka bir işe yaramadı. Bu süreçte tam bir tek parti hegemonyası hakimiyetini güçlendirdi. 14 Mayıs 1950’ye gelinceye kadar tek partinin baskıcı yönetimi milleti ezmeye devam etti. *** Bugün 14 Mayıs. Yani Türkiye’nin demokrasi açısından dönüm noktası olan ilk çok partili hür seçimlerin yapıldığı demokrasinin milâdı kabul edilen gün. 14 Mayıs 1950 günü siyasî tarihimize “Beyaz ihtilâl” olarak geçti. Bundan tam 60 yıl önce yaşanan bu tarihî hadise, diğer tarihî hadiseler gibi genç kuşaklar tarafından maalesef yeterince bilinmiyor. 1946’ya kadar gelen döneme baktığımız zaman Türkiye’nin siyasî hayatında şöyle bir çarpıklık görüyoruz. On yıllardan beri tek bir partinin yönetimi var. Bütün illerdeki valiler CHP’nin il başkanları, ilçelerdeki kaymakamlar da ilçe başkanları. Bugün böyle bir durum komik gelebilir, ama o zamanki şartlarda buna kimse itiraz edemezdi. Mecburî istikametle bütün oylar aynı partiye veriliyordu. Cumhuriyetin ruhuna ters olan bu durumdan memnun olanlar iktidarlarını baskı ve zorbalıkla devam ettiriyorlardı. Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi başarısızlıkla sonuçlanan demokrasi deneyimleri yaşanmıştı. Cumhuriyet, halkın kendi kendini yönetmesi olarak tanımlanırken halk yönetime bir türlü dahil edilememişti. Demokrasiden yoksun bir cumhuriyet sözkonusuydu. *** Türkiye II. Dünya Savaşı’nın bitiminde kurulan IMF, Dünya Bankası gibi dünya ekonomisinde söz sahibi olacak kuruluşlarla CHP’li tek parti döneminde ilişkiye girdi. Stalin’in 1945’te Kars ve Ardahan’ı istemesi, Boğazlar’ın statüsünü tartışmaya açması, Türkiye’yi Amerika’ya daha da yakınlaştırdı. Birleşmiş Milletler kurululurken Türkiye de bu kuruluşun içinde yer almak istiyordu. Ancak bu kuruluşun içine çok partili siyasal sistemi benimseyen demokratik ülkeler katılabiliyordu. Birleşmiş Milletler o zaman II. Dünya Savaşının galipleri tarafından kurulduğu için güçlü ve az sayıda devlet tarafından oluşuyordu. 8 Mayıs 1945 ‘te savaş bitti. 25 Nisan 1945’te San Fransisko Konferansı toplandı. 26 Haziran 1946 günü Türkiye Birleşmiş Milletler Anayasasını onayladı. Türkiye, Amerikan müttefikliğini kabul etse de Amerika Türkiye’nin devletçi ekonomi sistemini kabullenemiyordu. CHP bu haliyle tam köşeye sıkışmış çıkış yolları arıyordu. CHP bu sıralar için için kaynıyordu. Yeni kurulacak bir partinin iktidara gelmek gibi bir lüksü olmamalıydı. Türkiye BM’ye üye olunca tek parti dönemi sona ermiş, böylece yeni partilerin kurulması için yol açılmıştı. 18 Temmuz 1945’te Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. muhalefet partisi olan Millî Kalkınma Partisi (MKP) Nuri Demirağ tarafından kuruldu. Nuri Demirağ zengin bir iş adamıydı. MKP’nin Genel başkanı Nuri Demirağ, parti toplantılarını genellikle akşam yemeklerinde yapıyor, yemeklerde de genellikle “kuzu çevirme” yeniyordu. Bu yüzden parti kuzu partisi olarak anılır oldu. *** CHP, Çiftçiyi Topraklandırma Kanununu Meclise getirdi. Yapılan tartışmaların ardından kanun 11 Haziran 1945’te kabul edildi. Bundan tam 4 gün önce 7 Haziran’da dört milletvekili CHP içinde demokratikleşme ve liberalleşme hareketinin başlamasını istedi. Tarihe “dörtlü takrir” olarak geçen bu belge aslında Demokrat Parti'nin kurulması için atılan ilk adım sayılır. Bir demokrasi manifesto olarak CHP Grubu’na sunulan bu metin CHP’yi sarstı. Günlerce milletvekilleri bu “dörtlü takriri” tartıştı. İzmir Milletvekili Celal Bayar, İçel Milletvekili Refik Koraltan, Kars Milletvekili Fuad Köprülü ve Aydın Milletvekili Adnan Menderes tarafından Meclise sunulan bu belge milletin taleplerini dile getiriyordu. Takrir CHP Grubu’nda 12 Haziran 1945 günü 7 saat süre ile görüşüldü. Takriri veren dört kişi dışında takrir oybirliği ile reddedildi. Menderes ve arkadaşlarının bu çıkışı parti yönetimi tarafından çatlak ses olarak değerlendirildi. CHP Başkanlık Divanı 21 Eylül 1945‘te toplanarak aldığı kararla Adnan Menderes ve Fuad Köprülü’nün partiden ihracını kararlaştırdı. 26 Eylül’de Celal Bayar, arkadaşlarına sahip çıktığını göstermek için milletvekilliğinden istifa etti. 3 Aralık 1945’te de CHP üyeliğinden ayrıldı. Refik Koraltan da Vatan Gazetesi’ndeki yazılarında CHP’yi eleştirdiği için 27 Kasım 1945 günü CHP’den ihraç edilmişti. Böylece dörtlü takriri veren milletvekillerinin hepsi CHP’den ayrılmış oldu. *** CHP’den çıkarılan bu dört milletvekili yeni bir parti kurma hazırlıklarına giriştiler. Bu dört kişi Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı parti programını hazırlayarak 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdular. DP, hızla ülke genelinde teşkilâtlanmaya başladı. Bu teşkilâtlanma sırasında CHP devlet gücünü de kullanarak, halkı sindirmeye yöneldi. Baskılar yapıldı. Demokrat Partinin tam teşkilâtlanmasına fırsat verilmemesi için belediye seçimleri öne alındı. Bu seçimlere DP katılamadı. CHP 10 Haziran 1946’da aldığı bir kararla 21 Temmuz 1946 Pazar günü genel seçimlerin yapılmasını karara bağladı. Düpedüz bir baskın seçim olan olan 1946 seçimleri, yapılan bütün seçim hilelerine, “açık oy, gizli sayım” düzeneğine rağmen DP’nin seçim başarısı gizlenemedi. Ne de olsa artık mızrak çuvala sığmıyordu. Seçim sonucunda yapılan açıklamada CHP 394, DP 65, Bağımsızlar da 7 milletvekili kazanmıştı. 4 yıl süren zorlu bir muhalefetin ardından Demokrat Parti 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerden zaferle çıktı. Tarihe Beyaz İhtilâl olarak geçen bu seçim zaferi, aynı zamanda Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Türkiye gerçek mânâda cumhuriyet rejimiyle 14 Mayıs 1950 günü tanışmış oldu. Demokrasi tarihimizde 60 yılı geride bırakmamıza rağmen hâlâ demokrasimizin tam olarak yerleştiğini söylemek maalesef mümkün değil. 60 yıllık çok partili hayatında Türkiye, 2 askerî darbeyle tanıştı. Birçoğunu da ramak kala atlattı. 12 Mart Muhtırasını yaşadı. 28 Şubat post modern darbesini gördü. 27 Nisan e-muhtırasını gördü. Türkiye’nin çevresinde savaş, kriz hiç eksik olmadı ve rejim mücadelelerini bugüne kadar hiç bitiremedi. Rejim tartışmaları, kuvvetler arasındaki yetki ve güç savaşları halen devam ediyor. Ümit edelim ki en kısa zamanda bu sorunları aşıp cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıralım.
MUSTAFA GÖKMEN [email protected] |
14.05.2010 |
14 Mayıs ‘Millî İrade Bayramı’ kabul edilsin |
Aydın Menderes, Demokrat Parti’nin (DP) iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinin ‘Millî İrade Bayramı’ olarak kabul edilmesini istedi. 1923’te kurulan Cumhuriyetin 14 Mayıs 1950’de kuruluşunu tamamladığına dikkat çeken Menderes, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 14 Mayıs’ta merhum Başbakan Adnan Menderes’in Çakırbeyli Çiftliği’ni ziyaret edecek olmasını ise “Devlet ilk defa demokrasi için çok önemli ve çok güçlü bir adım attı” ifadeleriyle değerlendirdi. 1899 yılında Aydın’da doğan Adnan Menderes, 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirilip Yassıada’ya hapse atılmış, Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edilmişti. Bugün DP’nin iktidara geldiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinin 60. yıldönümü. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 27 Mayıs darbesinin ardından idam edilen merhum Başbakan Adnan Menderes’in memleketi Aydın’ı ziyaret edecek. Gül, 14 Mayıs’ta gerçekleştireceği ziyaret programına Menderes’in Çakırbeyli Çiftliği’ni de ekledi. Ziyareti değerlendiren Aydın Menderes, 14 Mayıs 1950’nin Türkiye için çok tarihi bir gün olduğunu söyledi. MENDERES’İN KÖYÜNE İLK DEFA BİR CUMHURBAŞKANI GELİYOR 14 Mayıs’ın sadece DP’nin iktidara gelişinden ibaret olmadığına dikkat çeken Menderes, şöyle devam etti: “İlk defa Türk tarihinde 14 mayıs 1950’de iktidar kansız, kavgasız, darbesiz, entrikasız ve ilk defa gerçekleştirilen hür, halkın teminatı altında ve adil seçimlerle bir iktidar değişikliği gerçekleşmiştir. Bu itibarla bir ‘Milli İrade Bayramı’ gibi 14 Mayıs’ı kabul etmek gerekir. Demokrasiye adım attığımız tarihtir. Cumhuriyet’in kuruluşuna doğru giden gelişmelerin her aşamasında, ‘hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir’ denildiği için ve hakimiyetin kayıtsız ve şartsız millete ait olması ancak demokrasiyle gerçekleşebildiği için; 1923’te kurulmuş olan Cumhuriyet de 14 Mayıs 1950’de bu süreci tamamlamıştır. 14 Mayıs eğer bütün bu yönleriyle değerlendirilecek olursa sayın Cumhurbaşkanımızın 14 Mayıs’la ilgili gösterdiği bu son derece üst düzeyde ve bütün Türkiye Cumhuriyeti Devletini de dahil kılan bu davranışını, büyük bir saygıyla, şükranla karşılıyoruz. Devlet ilk defa demokrasi için sayın Gül’ün bu adımıyla, çok önemli ve çok güçlü bir adım attı. Çakırbeyli’deki Adnan Menderes’in Çiftliği’ne ve onun köyü olan Çakırbeyli’ne ilk defa bir Cumhurbaşkanı gelmiş olacaktır. Bu bir ilktir. Bunun çok büyük bir anlamı ve değeri vardır. Sayın Cumhurbaşkanımıza sadece Adnan Menderes’in oğlu ve ailesi adına değil, aynı zamanda demokrasiye inanmış, onun en mütekâmil bir şekilde Türkiye’de gerçekleşmesini isteyen, arzu eden bir insan olarak da şükranla karşılıyorum.” |
14.05.2010 |
Müsteşarlık devletimin teveccühü |
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına atanan İstanbul Valisi Muammer Güler, bu görevin tevdi edilmesini kendisine duyulan itimadın bir gereği olarak değerlendirdiğini belirterek, ‘’İstanbul’u çok seviyorum. İstanbul sevdası içimize düşmüştür’’ dedi. Güler, makamında bir grup gazeteciyi kabul ederek, yeni görevine ilişkin soruları cevapladı. Bir gazetecinin ‘’Acısıyla tatlısıyla 7 yılı aşkın bir süreyi geride bıraktınız. Bu dönemi nasıl değerlendireceksiniz?’’ sorusu üzerine Güler, valilik görevinden ayrılırken yeni bir değerledirme yapacağını söyledi. Güler, İstanbul Valiliği görevinden Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına atanmanın memnuniyeti içinde olduğunu ifade ederek, bu görevi tevdi edenlere şükranlarını sunduğunu ifade etti. Muammer Güler, son 50 yıld içinde İstanbul’da vali olarak görevde en uzun süre kalan 3. vali olarak tarihe geçti. Derlenen bilgiye göre, İstanbul’da son 50 yılda 8 yıl 11 ay 11 gün ile en uzun süre Nevzat Ayaz valilik yaptı. 7 Aralık 1979’da göreve başlayan Ayaz, 18 Ocak 1988’e kadar vali olarak kaldı. Görevde kalma süresi açısından Ayaz’ı, 7 yıl 4 ay 14 gün ile Vefa Poyraz izledi. 18 Ocak 1966 ile 2 Haziran 1973 tarihleri arasında valilik yapan Poyraz, bu tarihte görevini Namık Kemal Şentürk’e devretti. Muammer Güler ise Erol Çakır’ın merkez valiliğine alınmasının ardından 17 Şubat 2003 tarihinde İstanbul Valisi olarak görevine başladı. Görevinde 7 yıl 3 ay kalan Güler, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’na getirildi. Böylece Güler, son 50 yılda görevinde en uzun süre kalan 3. vali oldu. |
14.05.2010 |
Anayasa referandumu 12 Eylül Pazar günü |
yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanvekili Kırdar Özsoylu, anayasa değişikliğine ilişkin kanunun 12 Eylül 2010 Pazar günü halk oylamasına sunulacağını açıkladı. Özsoylu, YSK’nın dünkü toplantısının ardından konuya ilişkin açıklama yaptı. Anayasa Değişikliklerinin Halk Oyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un Resmi Gazete’de yayımlandığını hatırlatan Özsoylu, bu kanun ile 3376 Sayılı Kanun’da değişiklik yapılarak halk oylamasının kanunun yayımı tarihinden itibaren 60 gün içerisinde yapılacağının öngörüldüğünü ifade etti. Halk oylamasına ilişkin kanun hükümlerini anımsatan Özsoylu, Anayasa ve söz konusu kanun hükümleri birlikte değerlendirildiğine Anayasa Değişikliklerinin Halk Oyuna Sunulması Hakkındaki Kanun’un Anayasa’nın 67. Maddesi’nin son fıkrasında ifade edilen seçim kanunları kapsamında olduğunu, bu fıkra uyarınca da seçim kanunlarındaki değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağını söyledi. Özsoylu, "Halk oylamasında uygulanacak sürenin, değişiklikten önceki hüküm itibarıyla, bu metnin uygulanması gerektiğinden, bunun 120 gün olarak tespitine ve referandumun 12 Eylül 2010 Pazar günü yapılmasına YSK tarafından oybirliğiyle karar verilmiştir’’ dedi. Halk oylaması çalışmaların bir komisyon tarafından yürütülecek. |
14.05.2010 |
Muğla'da öğrencilere gaz bombalı operasyon |
MUĞLA'DA üniversitede öğrenciler arasında başlayan kavgada bir üniversite öğrencisinin silahla ağır yaralanmasının ardından, Kötekli Mahallesi’nde olaylar çıktı. Olaylara karıştıkları iddia edilen kişilerin yakalanması amacıyla polis ve jandarma ekiplerince gaz bombalarıyla operasyon yapıldı. Muğla’daki Operasyon kapsamında Muğla’nın ilçelerinden, Denizli ve Aydın’dan takviye panzer ve ‘’akrep’’ adı verilen araçlar getirtildi. Operasyona katılan ekiplerin tamamına gaz maskesi dağıtıldı. Bir apartmana 10 öğrencinin zorla girdiği bilgisini alan özel harekat timleri ile çevik kuvvet ekipleri, apartmandaki öğrencilere 'teslim olun!" çağrısında bulundu. Polisin çağrısına taş atarak karşılık verilmesi üzerine çevik kuvvet, öğrencilerin bulunduğu zemin kata gaz bombası attı. Apartmandaki 10 öğrenci gözaltına alındı. Yaşanan olaylara karıştıkları iddiasıyla gözaltına alınanların sayısı 73’e yükseldi. Gözaltına alınanlardan 3’ü yaşları küçük olduğu gerekçesiyle ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. |
14.05.2010 |
23 ile yeni vali |
Valİler Kararnamesi, Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı. Kararnameyle 23 ile yeni valiler atandı, 5 vali merkeze alındı. İstanbul Valisi Muammer Güler, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ise Iğdır Valiliğine atandı. Kararnameyle Ankara Valisi Kemal Önal, Iğdır Valisi Saffet Karahisarlı, Sakarya Valisi Hüseyin Atak, Yozgat Valisi Amir Çiçek ve Düzce Valisi Bülent Kılınç merkeze alındı. Kararnameye göre, İstanbul Valiliğine Diyarbakır Valisi Avni Mutlu, Ankara Valiliğine Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, Mersin Valiliğine Samsun Valisi Basri Güzeloğlu, Edirne Valiliğine Kocaeli Valisi Gökhan Sözer, Bilecik Valiliğine Bolu Valisi İbrahim Akpınar, Samsun Valiliğine Mersin Valisi Hüseyin Aksoy, Bolu Valiliğine Burdur Valisi İbrahim Özçimen, Siirt Valiliğine Bilecik Valisi Musa Çolak, Diyarbakır Valiliğine Çorum Valisi Mustafa Toprak, Sakarya Valiliğine Edirne Valisi Mustafa Büyük, Muğla Valiliğine Karaman Valisi Fatih Şahin, Yozgat Valiliğine Siirt Valisi Necati Şentürk, Antalya Valiliğine Muğla Valisi Ahmet Altıparmak, Çorum Valiliğine Karabük Valisi Nurullah Çakır, Ağrı Valiliğine Şırnak Valisi Ali Yerlikaya, Kocaeli Valiliğine Vali-Malî İdareler Genel Müdürü Ercan Topaca, Karaman Valiliğine Mülkiye Müfettişi Süleyman Kahraman, Düzce Valiliğine İller İdaresi Genel Müdürü Vasip Şahin, Karabük Valiliğine Üsküdar Kaymakamı İzzettin Küçük, Burdur Valiliğine Bakanlık Müşaviri Süleyman Tapsız, Şırnak Valiliğine Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanı Vahdettin Özkan atandı. |
14.05.2010 |
Türkiye’de demokrasi mücadelesi yaşanıyor |
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Türkiye’de sivilleşme ve demokratikleşmeyle başlayan bir güç kavgası olduğunu belirterek, ‘’Ama bir iç savaş diyebilir miyiz emin değilim. Çünkü halk arasında bir savaş olduğunu, ciddi bir kutuplaşma olduğunu ben görmüyorum’’ dedi. Boyner, Kadın Girişimciler Derneği’nin toplantısında soruları cevapladı. ‘’Türkiye’de demokratikleşme sürecinde kansız bir iç savaş yaşandığı’’ görüşüne ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine Boyner, şunları söyledi: ‘’Türkiye’de sivilleşme ve demokratikleşmeyle başlayan bir güç kavgası var. Ama bir iç savaş diyebilir miyiz emin değilim. Çünkü halk arasında bir savaş olduğunu, ciddî bir kutuplaşma olduğunu ben görmüyorum. Siyasi sistemimiz o kadar bu kutuplaşmaları besleyen bir noktada ki... Siyasi partiler içinde demokrasi yok. Partiler halka kapalı kurumlar. Bugün CHP’nin yaşadığı ‘kim lider olacak’ sorunu bile Siyasi Partiler Yasası biraz daha demokratik, halk biraz daha bu sürecin içinde olsaydı bu kadar karmaşık ve gergin olmazdı diye düşünüyorum.’’Ümit Boyner, siyasi partiler için tabanı dinlemenin taşıdığı öneme işaret ederek, şu anda partilerin Ankara’da genel merkezlerinde oturarak kendi kendilerine karar aldıklarını söyledi. Türkiye’nin mutlaka Siyasi Partiler Kanunu ve seçim sisteminin değişmesi ve daha katılımcı bir demokrasiye geçmesi gerektiğine işaret eden Boyner, ‘’Bunu kim istiyor derseniz, yeteri kadar savunan hiçbir siyasi güç görmüyorum’’ dedi. Ümit Boyner, Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığından istifasına giden yolda yaşananları çok önemli bir hukuk ihlali olarak algıladıklarını belirtti. Aslında uzun süredir temel hak ve özgürlüklere aykırı dinleme ve görüntüleme yoluyla özel hayat ihlallerinin yapılmakta olduğunu ifade eden Boyner, toplumun neredeyse bir korku toplumu haline getirildiğini söyledi. Boyner, ‘’Bunu çok şiddetli şekilde kınıyoruz. Hem Deniz Baykal’ın hem Nesrin Baytok’un özel hayatları ihlal edilmiştir. Eşit şekilde ikisi de mağdurdur. Bu olay yanlış bir olaydır ve Türkiye siyasetinde ciddi bir leke olarak kalacaktır’’ diye konuştu. |
14.05.2010 |
SGK en fazla prim ödeyen işverenleri ödüllendirdi |
SOSYAL Güvenlik Kurumu (SGK) Ankara İl Müdürlüğü, prim borcu olmayan ve düzenli olarak en fazla prim ödeyen ilk 10 işvereni plaket vererek ödüllendirdi. Sosyal Güvenlik Haftası etkinlikleri çerçevesinde İl Müdürlüğü konferans salonunda düzenlenen törene SGK Başkan Yardımcısı İlyas Çelikoğlu, SGK Ankara İl Müdürü Ali Pekten, il müdürlüğü yetkilileri ve dereceye giren işverenlerin temsilcileri katıldı. İşverenlere ödüllerini SGK Başkan Yardımcısı Çelikoğlu ve SGK Ankara İl Müdürü Pekten verdi.Başkan Yardımcısı Çelikoğlu, toplumda sosyal güvenlik bilincini oluşturma ve kayıt dışı istihdamın önlenmesinde katkı sağlayan bu tür etkinlikleri desteklediklerini söyledi. Dereceye giren işverenler sırasıyla ASELSAN, TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayi, Türk Telekom, Başkent Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi, MAN Türkiye A.Ş, HAVELSAN, Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş, BUGSAŞ ve ROKETSAN olarak belirlendi. |
14.05.2010 |
Nabucco Avrupa için gerekli bir proje |
Enerjİ ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Nabucco Projesi’nin Avrupa için gerekli bir proje olduğunu belirterek, projenin kayagazı üretimlerinden etkilenmeyeceği kanaatinde olduğunu söyledi. Bakan Yıldız, Romanya Ekonomi Bakanı Adriean Videanu ile basına kapalı olarak gerçekleşen ikili görüşmesinin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Romanya heyeti ile verimli bir görüşme yaptıklarını söyledi. Nabucco Projesi ve gaz fiyatlarındaki düşüşe ilişkin soru üzerine Bakan Yıldız, son 5 yılda global krizin de etkileriyle tüketici alışkanlıklarında değişiklikler olduğuna dikkati çekti. Bakan Yıldız,’’Nabucco gibi projelerin kısa vadeli olmadığını, büyük projelerin hem orta hem de uzun vadeli düşünülmesi gerektiğini birçok kere telaffuz ettik. Nabucco Avrupa için gerekli bir proje, Avrupa’nın arz güvenliği ile alâkalı önemli bir proje..." diye konuştu. |
14.05.2010 |
Cindoruk: Kongrenin kararları herkesi bağlar |
DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, partisinin 12 Haziranda yapılacak Olağanüstü Kongresi’nde çıkacak kararlara herkesin saygı göstermesi gerektiğini söyledi. DP tarafından düzenlenen ‘’1. Engelliler Çalıştayı’’ DP Genel Merkezi Turgut Özal Kampüsü’nde yapıldı. ‘’Engelli olmak yaşamaya engel değildir’’ sloganı ile yapılan çalıştaya katılanlar, Genel Merkez girişinde davulla karşılandı. DP Genel Başkanı Cindoruk, çalıştay öncesi gazetecilerin, DP’nin 12 Haziranda yapılacak Olağanüstü Kongresine ilişkin, ‘’Size karşı aday arayışları var, nasıl değerlendiriyorsunuz?’’ sorusu üzerine, ‘’Kongreler demokratik organlardır. Kongre kararlarına herkes saygılı olacak. İçtüzüğü değiştiriyoruz. Çünkü Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazları var. Kongrenin esas amacı budur’’ dedi. |
14.05.2010 |
Erdoğan: Azınlıklara zorluk çıkarmayın |
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’de yaşayan gayrimüslim azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının, devlet önündeki iş ve işlemlerinde kendilerine güçlük çıkarılmamasının, haklarına halel getirilmemesinin mevzuat gereği olduğunu belirterek, bu vatandaşların devletin ve Türk ulusunun bir parçası olduklarının kendilerine hissettirilmesi açısından da büyük önem taşıdığını vurguladı. Başbakan Erdoğan, Türkiye’deki azınlık vatandaşlara ilişkin genelge yayımladı. Genelge, Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yer aldı. Erdoğan genelgede, ‘’Anayasanın eşitlik ilkesi çerçevesinde Türkiye’de yaşayan gayrimüslim azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi, ayrılmaz parçası oldukları ulusal kültür ve kimlik yanında, kendi kimlik ve kültürlerini yaşama ve yaşatma imkanına sahip bulunduklarını’’ belirtti. Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ‘’Bu vatandaşlarımızın devlet önündeki iş ve işlemlerinde kendilerine güçlük çıkarılmaması, haklarına halel getirilmemesi, ilgili mevzuat gereği olduğu gibi, devletimizin ve Türk ulusunun bir parçası olduklarının kendilerine hissettirilmesi açısından da büyük önem taşımaktadır.’’ |
14.05.2010 |
Baykal: Açlık grevine son verin |
CHP genel başkanlığından istifa eden Deniz Baykal, açlık grevi yaparak göreve dönmesini isteyen CHP’li gençlerden grevi bırakmalarını istedi. İstifasının ardından ilk kez evinden çıkan Baykal, konutunun bulunduğu sitenin önüne çadır kurarak açlık grevi yapan CHP’lileri ziyaret etti.Deniz Baykal, burada yaptığı açıklamada, gençlerin partiyle ilgili eylem ortaya koymasının en doğal hakları olduğunu belirterek, parti ve ülke sorunları konusunda hukuka saygılı bir şekilde düşüncelerini ifade edebileceklerini söyledi. Baykal, ‘’Sizden ricam, lütfen bu eylemi açlık greviyle desteklemeyin. Buna gerek yok. Açlık grevi doğru, iyi bir yöntem değil. Bunu bırakın rica ediyorum. Derhal açlık grevine son verin. Bu bizim yüreğimizi parçalıyor. Bu desteğinizi büyük bir ödül olarak görüyorum. Benim için, parti için, Türkiye’nin geleceği için çok önemli’’ dedi. |
14.05.2010 |
SGK yetkililerine suç duyurusu |
Emekli-Sen üyeleri, ‘’bazı emeklileri, bilgileri dışında üye kaydederek, aidat kestikleri’’ iddiasıyla Türkiye Emekliler Derneği (TÜED) yöneticileri, ‘’buna göz yumdukları’’ gerekçesiyle Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Sendika üyeleri, suç duyurusu öncesinde, ‘’SGK-dernek işbirliğine son’’ yazılı pankart açarak, Ankara Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı. Emekli-Sen Genel Başkanı Veli Beysülen, ‘’Birçok emeklinin bilgisi dışında derneğe üye kaydedildiğini, SGK tarafından da emeklilerin aylığından kesinti yapılarak, derneğe aktarıldığını’’ iddia etti. ‘’Bu kesintilerin, kurum tarafından üye formları incelenmeden, derneğin verdiği liste dikkate alınarak yapıldığını’’ öne süren Beysülen, ‘’kendi rızasıyla derneğe üye olanların aylıklarından kesinti yapılmasına değil, derneğe üye olmayanların veya kömür ve sağlık karnesi verilirken, bilgileri dışında derneğe üye kaydedilenlerin aylıklarından kesinti yapılmasına itiraz ettiklerini’’ kaydetti. Bazı sendika üyeleri, açıklamanın ardından TÜED yöneticileri ile SGK yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu. |
14.05.2010 |
Yaşlılar huzur istiyor |
KARADENİZ Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Ayşe Sağöz, Yrd. Doç. Dr. Reyhan Midilli ve Araştırma Görevlisi Selda Al tarafından yapılan araştırmada, ailelerin hayatlarındaki değişim, eş kaybı, sosyal güvencenin bulunmayışı ya da gelir düzeyindeki düşüş, yalnızlık gibi etkenlerin zorlaması, sosyal bir çevre edinebilme, ev bakımı ve idaresi gibi sorumluluklardan kurtulma gibi sebeplerle yaşlı bireyin kendi evindeki hayatının zorlaşmaya başladığı belirtildi. Yaşlıların, sosyal, psikolojik, ekonomik, sağlık ve günlük hayatla ilgili ihtiyaçlarını karşılamak üzere huzurevlerini hayat alanı olarak tercih etmeye başladığı ifade edilen araştırmada, söz konusu problemleri çözme konusunda huzurevlerinin önemli kentsel donatılardan biri durumuna geldiği kaydedildi.
HUZUREVLERİNİN ETKİSİ Çok sayıda yapı grubunun mekânsal niteliklerinin insanlar üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerinin çalışmalara konu edilmesine rağmen, huzurevlerinin mekânsal niteliklerinin, yaşlıların sosyal, psikolojik ve biyolojik ihtiyaçlarına bağlı olarak yeterli olup olmadığı, hayat kaliteleri ve memnuniyetlerini nasıl etkilediği gibi konuların ayrıntılı araştırılmadığı ifade edildi. Araştırmada, şu ifadelere yer verildi: ‘’Türkiye’de her bölgeyi temsil etmesi amacıyla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı Ordu Ahmet Cemal Mağden Huzurevi, Aksaray Kadir Üçyıldız Huzurevi, Malatya Huzurevi, Adana Seyhan Belediyesi Huzurevi, İstanbul İzzet Baysal Huzurevi, İstanbul Zeytinburnu Semiha Şakir Huzurevi ve İzmir Nevvar-Salih İşgören Huzurevlerinde kalan 159 kişiyle görüşüldü. Yaşlılara, mekânsal kalitesi daha yüksek huzurevlerinde hizmet verebilmek ve onların yaşam kalitelerini arttırabilmek amacıyla, kişisel özellikleri ve yaşadıkları huzurevlerinin mevcut koşulları belirlendi. Bu durumun yaşlılar üzerindeki maddî ve manevî etkileri araştırıldı.’’
SESSİZ VE SAKİN BİR ÇEVRE İSTEĞİ
ARAŞTIRMADA, öne çıkan bazı bulgular şöyle: lHuzurevi sakinlerinin yüzde 64,2’si huzurevinin merkezden uzak, sessiz ve sakin bir çevrede, yüzde 35’i ise merkeze yakın, kalabalık ve hareketli bir çevrede bulunmasını tercih etmekte. lHuzurevine yakın olması istenen birimler irdelendiğinde, huzurevi sakinlerinin huzurevi çevresinde özellikle çarşı, pazar, alış veriş merkezi, açık ve yeşil alan ve sağlık kuruluşu görmek istedikleri belirlendi. lHuzurevi sakinlerinin yüzde 74’ü tek kişilik odada kalmak istediklerini, yüzde 82,4’ü odayı kendilerinin döşemek istediğini bildirdi. lYüzde 75,5’i odalarında banyo, tuvalet istedi. Bunların yüzde 82,5’i kendini evinde hissetme, yüzde 80’i ise kendi özel banyolarının daha hijyenik bir mekân olacağını ifade etti. |
14.05.2010 |
Türkiye’ye Meksika Körfezi tedbiri |
MEKSİKA Körfezi’ndeki petrol sızmasıyla yaşanan çevre felâketinin benzerinin Türkiye’de yaşanmaması için Çevre ve Orman Bakanlığınca ilk defa ‘’Ulusal ve Bölgesel Acil Müdahale Planları’’ hazırlanıyor. Çevre Yönetimi Genel Müdürü Lütfi Akça, Meksika Körfezi’nde petrol arama platformunda 20 Nisanda yaşanan patlamada 11 kişinin vefat ettiğini, patlamayla petrol sızıntısının oluştuğunu hatırlattı. Petrol sızıntısının birçok bilim adamı tarafından ‘’yüz yılın felâketi’’ olarak nitelendirildiğini ifade eden Akça, olayın üzerinden zaman geçmesine rağmen sızıntıya bir çözüm bulunamadığını vurguladı. Müdahale konusunda geç kalındığına dikkati çeken Akça, bu durumun dünyanın böyle bir olaya hazırlıklı olmadığının göstergesi olduğunu belirtti. Denizlerde yıllardır petrol arama platformlarının bulunduğunu anlatan Akça, yaşananların ABD’nin platformlardaki muhtemel bir olumsuzluğa karşı bir eylem planı geliştirmediğini ispatladığını söyledi. Türkiye’nin de gerek boğazlardaki tanker trafiği gerekse Karadeniz’de kurulması planlanan petrol arama platformu dolayısıyla söz konusu riskleri taşıyabileceğine dikkati çeken Akça, ‘’Meksika Körfezi’nde yaşananlardan dersimizi çıkarıp bizim de önlemlerimizi almamız lâzım. Bu konuyla ilgili sistemli bir tedbir geliştiriyoruz’’ dedi. |
14.05.2010 |
LYS’ye başvuruda son gün |
YÜKSEKÖĞRETİME Geçiş Sınavı (YGS)’nda en az bir puan türünden 180 puan barajını aşan ve Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS)’'ye girmek isteyen adaylar için başvuru süresi bugün sona eriyor. LYS puan türleri ile öğrenci alan yükseköğretim programlarında okumak isteyen adaylar, YGS’ye ek olarak LYS’lerden istediklerine de girebilecek. LYS’ye katılma hakkı kazanan adaylar, beş ayrı kategoride yapılacak sınavlardan hangilerine gireceklerine karar verdikten sonra sınav ücretlerini Ziraat Bankası, Vakıflar Bankası, Halk Bankası, Akbank ve Garanti Bankası şubelerine yatırabilecek. Adaylar, katılacakları her bir LYS için 20 TL ödeyecek. Sınav ücretini ödedikten ödeyen adaylar, başvurularını bireysel olarak internetten veya başvuru merkezi olarak belirlenen okul müdürlüklerinden yapabilecek. Başvuru süresi yarın (14 Mayıs Cuma) günü mesaî saati bitiminde sona erecek. Sınavlara başvuru süresi uzatılmayacak. |
14.05.2010 |
Parfümlerde zararlı maddeler bulunuyor |
KANADA’DA en çok satılan parfümlerde, sağlığa zararlı en az 10 kimyasal maddenin bulunduğu bildirildi. Kanada’daki bir sivil toplum kuruluşunun yaptığı araştırma, bu kimyasal maddelerin bileşiminin basit alerjiden, iç salgı bezlerinin işleyişinin bozulmasına kadar bazı hastalıklara sebep olabileceğini gösterdi. Kaliforniya’daki bağımsız bir laboratuvarda test edilen 17 parfümden 12’sinde erkek bebeklerin genital organlarında gelişim bozukluklarına ve yetişkin erkeklerde sperm anormalliklerine yol açan dietil fitalat maddesi belirlendi. Test edilen parfümlerde ortalama 14 “gizli” kimyasal maddenin bulunduğu ve yasal boşluk sebebiyle bu bileşenlerin parfüm adı altında bir araya getirildiği belirtildi. “http://www.toxicnation.ca/” internet sitesinde yayımlanan araştırmayı yapan sivil toplum kuruluşu Çevre Çalışma Grubu’ndan Jane Houlihan, derinin parfümlerdeki kimyasal maddeleri emdiğini ya da bu maddelerin solunduğunu, dolayısıyla tehlikeli bileşenlerin hamileler ve yeni doğanların da vücuduna girdiğini vurguladı. Kanada Sağlık Ajansı ise araştırma sonuçlarının bir kopyasını aldıklarını ve sonuçların değerlendirildiğini açıkladı. |
14.05.2010 |
Evini habersiz taşıyana ceza |
ADRESE Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre taşındıkları yerin adres bilgilerini nüfus müdürlüklerine bildirmeyenlere para cezası veriliyor. Bakanlar Kurulu kararı ile 2006 yılında çalışmalarına başlanan Adres Kayıt Sistemi, kişilerin yerleşim yerlerine göre nüfus bilgilerinin güncel olarak tutulması, nüfus hareketlerinin her an izlenebilmesi, MERNİS kayıtlarındaki T.C. kimlik numarasına göre kişiler ile ikamet adreslerinin eşleştirilmesine imkân sağlıyor. Sisteme göre, adres değişikliği yapanların, 20 iş günü içerisinde yeni adres bilgilerini bağlı bulundukları ilçe nüfus müdürlüklerine bildirmeleri gerekiyor. Bu süre içinde adres değişikliği beyanında bulunmayanlar para cezası ile karşılaşıyor. Ancak, sistemin tam olarak rayına oturması için geçen yıllarda ceza uygulanmadı. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün 81 ilin valiliğine gönderdiği genelge ile adres değişikliği beyanı vermeyenlere para cezası uygulanması istendi. Yılbaşından itibaren taşındığı halde yeni adres bilgilerini bildirmeyenlere para cezası uygulanmaya başlandı.
VATANDAŞIN UYGULAMADAN HABERİ YOK
VATANDAŞIN böyle bir uygulamadan haberdar olmaması ceza miktarlarını arttırıyor. Uygulamaya göre, yeni adresine taşınan vatandaşların 20 iş gününde adres bilgilerini nüfus müdürlüklerine iletmesi gerekiyor. Ancak, bu süre içinde bilgi vermeyenlere hemen ceza kesilmiyor. Boşaltılan eve bir başkası taşınarak kayıt yaptırmak istediği zaman o ev dolu gözüktüğü için, taşınma beyanının gerçek olup olmadığının anlaşılması amacıyla muhtarlıklar ve polisten tahkikat talep ediliyor. Muhtar ve polis, o evde kimin yaşadığını tesbit ediyor. Eve yeni taşınan kişinin beyanı doğruysa bilgileri kayıt altına alınıyor. Evi boşaltan ise sistemde şüpheli duruma düşüyor. O kişi, ikametgâhı ile ilgili belge almak istediği anda sistem otomatik olarak 329 lira para cezası kesiyor. |
14.05.2010 |
Everest’e çıkana bedava vize |
NEPAL’DE Everest’i tırmanan yabancılar, ülkeyi yeniden ziyaret ederken iki yıl vize parası ödemeyecek. Turizm Bakanlığı yetkililerinden Danjan Aryal, 2010 ve 2011’de vize parası almama kararının turizmi canlandırma çabaları çerçevesinde alındığını belirtti. Dünyanın en yüksek yedinci dağı olan 8167 metrelik Dhaulagiri’ye tırmananların da vizeyi bu yıl ve önümüzdeki yıl bedava alabileceği, ayrıca yabancı dağcıların Dhaulagiri’ye tırmanma ücretlerinde yüzde 50 indirim yapılacağı kaydedildi. Yabancılar, Dhaulagiri’ye tırmanmak için hükümete 5 bin dolar ödüyor. Yeni Zelandalı Sir Edmund Hillary’nin 1953’te ilk kez Everest’e tırmanmasından bu yana 8850 metrelik zirveye bugüne kadar 4 binden fazla kişi çıktı. |
14.05.2010 |
İngiltere’de kabineye ilk Müslüman kadın üye atandı |
İNGİLTERE’DE hükümeti oluşturan Liberal Demokrat ve Muhafazakâr Parti koalisyonunun kabine üyelerini atama çalışmaları devam ediyor. Uzun yıllar Muhafazakâr Parti’de görev alan Sayeeda Warsi, yeni kabinede toplum bakanı olarak görev yapacak. Sayeeda Warsi, kabineye atanan ilk Müslüman kadın olarak da tarihe geçmiş oldu. 1971 yılında İngiltere’nin Dewsbury şehrinde Pakistanlı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Warsi, genç yaşta politikaya atıldı. Warsi, daha önce Muhafazakâr Parti’nin gölge kabinesinde de toplum bakanıydı. |
14.05.2010 |
Irak ve Afganistan’dan dönen İngiliz askerler alkolik oluyor |
İNGİLTERE’DE yapılan bir araştırma, Irak ve Afganistan’daki savaşlardan dönen İngiliz askerlerinin en büyük sorununun alkol tüketimi olduğunu ortaya koydu. Independent gazetesinin haberine göre, Londra’daki Kraliyet Koleji araştırmacıları, yüksek miktarda alkollü içki tüketiminin, savaş sonrası psikolojik rahatsızlıklardan daha büyük sorun olduğunu belirtti. Irak ve Afganistan’da görev yapan İngiliz ordu mensuplarının ülkeye dönenlerinden yedide birinin “zararlı miktarda” içki içtiği, buna karşın savaş sonrası travmaların oranının sadece yüzde 4 olduğu kaydedildi. Araştırmacılar, ordunun gözardı ettiği alkol sorununun artık travma sonrası stres bozuluğundan çok daha büyük bir sorun olduğunu vurguladı. |
14.05.2010 |
Hastalar ebru ile stres atıyor |
ADANA’DA Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde kalan 600 hasta, halk eğitim merkezi ile düzenlenen program kapsamında 12 branşta eğitim görüyor. Hastaların el emeği göz nuru dökerek hazırladıkları tasarımlar 3 gün sürecek kermesle görücüye çıktı. Hastane Başhekimi Dr. Bülent Demirbek, yaklaşık 3 yıldan bu yana yatarak tedavi gören ve dışarıdan zamanlı gelen hastalara resim, seramik, folklör, satranç, sabun yapımı, ebru, tiyatro, el san'atları, spor, peyzaj, aşçılık ve dokuma branşlarında eğitim verildiğini bildirdi. Modern psikiyatri anlayışında bu tür rehabilitasyonun hastaları rahatlattığını dile getiren Demirbek, “Hastaların yaptıkları çalışmalarda, üretmenin mutluluğunu yaşadığını gördük.” dedi. |
14.05.2010 |
Manisa’da çiçek gibi tedâvi! |
MANİSA Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Ahmetli Ek Ünitesi bahçesine, kokusuyla rahatlatıcı özelliği olan bin kök ‘’lavanta çiçeği’’ dikildi. Gelecek yıl çiçek verecek lavantaların yayacağı hoş kokunun, hastaların stresini alarak, rahatlamalarına yardımcı olacağı belirtildi. Başhekim Yardımcısı Dr. Hüseyin İlter, İzmir’in Çeşme ilçesi Alaçatı beldesinden alınan bin kök lavanta çiçeğinin, hastaların da yardımıyla bahçeye diktiklerini söyledi. Lavantaların, gelecek yıl çiçek vereceğini belirten Dr. İlter, ‘’Lavanta çiçeğinin kokusu, sakinleştirici özelliğe sahip. Bu nedenle önümüzdeki yıl lavantalar çiçek açtığında, hoş koku bütün hastaneye ve bahçeye yayılacak’’ dedi. Dr. İlter, lavantanın hoş kokusunun teskin edici olduğunun bilimsel olarak da ispatladığını ifade ederek, hastaların bu çiçekler sayesinde streslerini atacağını ve sakinleşeceklerini söyledi. |
14.05.2010 |
Galaksinin savurduğu karadelik gözlemlendi |
ULUSLARARASI bir astronom ekibi, kendi galaksisinin büyük bir hızla dışa savurduğu dev bir karadeliği gözlemledi. Yörüngedeki Amerikan Chandra X-ışını teleskobu sayesinde yapılan ve İngiliz Kraliyet Astronomi Vakfı’nın aylık dergisinde yayımlanan gözlemde, normalde her galaksinin merkezinde bulunması gereken süper yoğun karadeliğin, merkezin dışına doğru büyük bir hızla savrulmasının şaşırtıcı olduğu belirtildi. Bir milyar güneş yoğunluğundaki bu karadeliğin bu şekilde merkezden dışa doğru büyük hızla hareket etmesinin özel şartları olabileceğine işaret eden bilim adamları, bunun iki küçük karadeliğin birbiriyle birleşmesinin sonucu olabileceğini ifade ettiler. Araştırmacılar, bu durumun alternatif açıklamaları olabileceğinin de altını çizdiler. |
14.05.2010 |