Aile-Sağlık |
Açıklama yapılmadan et tüketmeyin İTHAL etle ilgili çeşitli iddialar güdeme gelirken Dünya Helâl Gıda Birliği Derneği, “Hükümet gerekli açıklamaları yapıncaya kadar et tüketmeyin” çağrısında bulundu. Dünya Helâl Gıda Birliği Derneği Başkanı Raşit Nogay, et ithalatına izin verilmesiyle birlikte Avrupa’nın donmuş et stoklarının eritileceğini, aslında kedi-köpek maması yapılacak olan düşük kaliteli etin geleceğini, yanlış kesim yöntemlerinin uygulanarak elde edilen etin geleceğine yönelik iddialar bulunduğunu söyledi. Nogay, ithalatın fiyatları dengeye getirip getirmeyeceğinin belli olmaması, üreticinin zarar edeceği, et ithal etmenin geçici bir çözüm olduğu, sürdürülebilir bir fiyat istikrarı sağlanamayacağı gibi endişeler için hükümetin net olarak açıklama yapması gerektiğini kaydetti. Tartışmanın kaynağının, Türkiye’nin ithal edeceği etle ilgili standartların anlaşılabilir biçimde açıklanmaması olduğunu savunan Raşit Nogay, “Hükümet, ithal edeceği ette hangi kriterleri aramaktadır. Bunların kamuya açıklanması gerekmektedir. Hükümet, et ithalinde belirlenen kriterler arasında kamuoyunun önemsediği kriterlerden biri olan ‘ithal etin helâl kesim şartları’nı taşıyıp taşımadığını açıklamalıdır. Etleri tüketecek fertlerin büyük çoğunluğunun inanç hassasiyeti taşıdığı düşünüldüğünde, getirilecek kriterler arasında en önemlisi helâl yani temiz olma özelliğidir” dedi.
Helâl ve temiz olmayan gıda güvenli değildir
GÜVENLİ gıda kriterleri içinde çoğu kez inanç hassasiyetinin gözetilmediğini ifade eden Nogay, helâl ve temiz olmayan hiçbir gıdanın güvenli olmadığını söyledi. Gıdada sadece ithal ette değil, yurt içinde yerli üretimde de kriterlere bağlanarak, tüketicinin bilgilendirilmesini isteyen Nogay, vatandaşlara, tükettiği gıda ile ilgili olarak tercih hakkı sağlanması gerektiğini kaydetti. Tüketilen etin helâl ve temiz olup olmadığı konusunda yeterli bilgiye sahip olunmadığının altını çizen Nogay, şöyle dedi: “Milyonlarca vejetaryen, ömrü boyunca et yemediği halde hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürmektedir. Dünya Helâl Gıda Birliği olarak, bu konuda hükümet yetkilileri yeterli açıklamayı yapıncaya kadar, ithal ete hayır diyoruz. Lütfen bir hafta, onbeş gün ya da bir ay et tüketmeyelim. Halkın tercihinden doğan gücün her şeyi yerli yerine otur |
01.05.2010 |
Türkiye’de diyabet riski artıyor DÜNYA genelinde 17 ülkede yürütülen ‘’PURE’’ çalışmasında, Türkiye’de 35-70 yaş aralığında diyabet oranı yüzde 14,7 olarak tesbit edildi. Dünya genelinde 17 ülkede devam eden ve on iki yıllık ileriye dönük epidemiyolojik bir araştırma olan ‘’PURE’’ çalışmasının sonuçları belli oldu. Türkiye ayağı Metabolik Sendrom Derneği tarafından yürütülen çalışma ile Türkiye’de bulaşıcı olmayan hastalıklar konusunda en önemli veri tabanını oluşturuldu. İstanbul, Kocaeli, Nevşehir, Aydın, Antalya, Samsun, Malatya ve Gaziantep yürütülen ve toplam 4 bin 57 kişinin katıldığı PURE çalışmasına, kırsal ve kentsel bölgeden ve düşük, orta, yüksek ekonomik gruplardan 35-70 yaş arası 2 bin 463 kadın, bin 594 erkek kişi alındı. Çalışma kapsamında 2 bin 578 hane ziyaret edildi ve buralarda bütün hane halkına ait bilgiler toplandı. Metabolik Sendrom Derneği Başkanı ve PURE Çalışması Ulusal Koordinatörü Aytekin Oğuz,, çalışmada en çok öne çıkan sonucun diyabet değerleri olduğunu söyledi. Çalışmaya katılanların 12 yıl boyunca takip edileceğini belirten Oğuz, 3 yılda bir ölçümlerinin yineleneceğini ve yeni veriler toplanacağını kaydetti.
“DİYABET GÖRÜLME SIKLIĞI KENTLERDE 2 KAT FAZLA’’
Türkiye’de diyabet görülme sıklığının artış gösterdiğinin tesbit edildiğini belirten Oğuz’un çalışma sonucuna ilişkin verdiği bilgiye göre, 35-70 yaş aralığında yüzde 14,7 oranında diyabet görülüyor. Pre-diyabeti olan yani gizli şekeri olanların oranı ise yüzde 9,6. Diyabeti ve pre-diyabeti olan kişilerin oranı yüzde 24-25 civarında bulunuyor. Yapılan çalışmaya göre 35 yaş üstü 4 kişiden birinin kan şekeri değerleri normal sınırında değil. Her 4 diyabetliden 3’ü kan şekerini kontrol edemiyor. Diyabet sıklığı 50 yaşından sonra artış gösteriyor, 60 yaşından sonra oran yüzde 30’lara çıkıyor. Diyabet görülme sıklığı kentlerde diğer illere oranla yüzde 2 oranında daha fazla görülüyor. |
01.05.2010 |
“KADINLARDA OBEZİTE ORANI DAHA YÜKSEK" ÇALIŞMAYA göre, birçok ülke için ciddî sağlık sorunlarından biri haline gelen obezite Türkiye’de sinyal veriyor. Türkiye’de 35-70 yaş arasındaki nüfusun yüzde 52’si obez ve yüzde 34’ünün fazla kilolu çıkıyor. Kilosu normal değerlerde olanlarının oranın ise yüzde 13,6’larda kalıyor. Obezitenin yaygınlığı açısından kırsal ve kentsel bölgelerde belirgin bir fark çıkmıyor. Obezite en çok kadınlarda görülüyor. Kadınların yüzde 10’u, erkeklerin yüzde 20’si normal kiloya sahip bulunuyor. Günlük kişi başına en az 2 bin kalori tüketiliyor ve toplam kalorinin yüzde 50’si karbonhidrattan alınıyor. Türkiye’de 35-70 yaş arasında yüzde 42 olan hipertansiyon görülme sıklığı, kadınlarda yüzde 45, erkeklerde yüzde 37,5 olarak, yüksek kolestrolü bulunanların oranı ise yüzde 55 olarak belirlendi. Çalışmaya göre Türkiye’de metobolik sendrom görülme sıklığı yüzde 35,8. Erkeklerle 102, kadınlarda 88 santimetrenin üzerinde bel çevresi kalınlığı olanlarda görülen metobolik sendrom oranı Avrupalıların önerdiği ölçüler dikkate alınarak bir hesaplama yapıldığında yüzde 42,7’ye yükseliyor. Metabolik sendrom görülme oranı 35 yaşında yüzde 21, 50’li yaşlarda yüzde 40, 60’lı yaşlarda ise yüzde 50’ye yükseliyor. |
01.05.2010 |
Gazlı içecekler yaşlandırıyor ÖZELLİKLE yaz aylarında serinlemek için bol miktarda tüketilen gazlı içecekler, cildin yaşlanmasına sebep oluyor. Harvard Üniversitesi’nde fareler üzerinde yapılan araştırmaya göre; gazlı içeceklerin içinde bulunan fosfat maddesi, cilt ve kaslarda bozulmaya yol açıyor. Et, ekmek ve pasta gibi gıdalarda da kullanılan bu madde, kalp ve böbreklere de zarar veriyor. Geçtiğimiz yıl ABD’de yapılan bir araştırmada, haftada 2-3 bardak gazlı içecek tüketmenin pankreas kanserine yakalanma riskini iki kat artırdığı belirlenmişti. |
01.05.2010 |
Pnömokok aşısına ödül AŞI endüstrisinde hizmet veren şirketlerin başarılarının değerlendirildiği, dünyanın en saygın ödüllerinden ViE 2010 ödülünü, pnömokok aşısı ile GlaxoSmithKline (GSK) kazandı. Aşı endüstrisine olumlu katkısı olan şirket ve bireylerin çalışma ve başarılarını onurlandırmak amacıyla düzenlenen ViE 2010 ödülünü (Vaccine Industry Excellence–Aşı Endüstrisi Mükemmelliyet Ödülleri), 20 Nisan’da Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen Dünya Aşı Kongresinde düzenlenen törenle verildi. ViE ödülleri her yıl aşı endüstrisine olumlu katkısı olan şirket ve bireylerin çalışma ve başarılarını onurlandırmak ve bunların farkındalığını artırmak amacıyla düzenleniyor. Pnömokok aşısı, ölüme yol açan ciddî pnömokok hastalıklarından ve orta kulak iltihabının nedeni olan bakterilerden korunmayı sağlayan bir aşı olması dolayısıyla bu ödüle lâyık görüldü. Aralarında zatürrenin de bulunduğu bir çok hastalığa yol açabilen pnömokok bakterisi dünyada 5 yaş altındaki çocukların en ölüm sebepleri arasında bulunuyor. Bu bakterinin sebep olduğu hastalıklardan yılda yaklaşık 1 milyon 600 bin kişi vefat ediyor. Ölenlerin 800 binini, büyük çoğunluğunu az gelişmiş ülkelerden olmak üzere çocuklar oluşturuyor. |
01.05.2010 |
Aileyi korumalıyız Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürü İsmail Barış, bazı televizyon dizilerinin aile kavramına olumsuz etki yaptığını, toplumsal bütünlüğün yeniden yakalanması gerektiğini belirtti. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce aile bütünlüğünün korunması, güçlenmesi ve bu alanda sosyal politika oluşturulması amacıyla kamu kurumları, üniversiteler, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin katılımıyla düzenlenen Yerel Aile Çalıştayı’nın 12’ncisi İzmir’de yapıldı. İsmail Barış, Balçova Termal Tesisleri’ndeki çalıştayın açılışında, aile ortamının sorun üretilen, sorunların iki katı kadar da çözümlerin bulunduğu merkezler olduğunu söyledi. Çocuğun konuşmasından davranışına, erkeğin tutumluluğundan israfçılığına, kadının evine bağımlılığından az konuşmasına kadar sorunların aile ortamlarında tartışıldığını, tartışılırken de çözümlerin üretildiğini belirten Barış, şöyle konuştu: ‘’Aile ortamında, yuvada iki kat sorun çözme mekanizması vardır, sorunların çözüldüğü yerdir. Hiçbir erkek, kadın, çocuk aile içindeki sorunu başkalarıyla çözme noktasına gitmiyor, önce kendi içinde çözüyor. Kadının, erkeğin, çocuğun yeri öncelikle bir aile ortamıdır, bir araya gelmeleridir.’’ Bazı televizyon dizilerinin aile kavramına olumsuz etki yaptığını, toplumsal bütünlüğün yeniden yakalanması gerektiğini belirten Barış, şunları kaydetti: ‘’Eskiden büyüklerimizin bulunduğu kahveye bile giremezdik, yanlarında sigara içilmezdi. Bunu nasıl sağlarlardı, bizi döverler miydi? Hayır, ama böyle bir anlayış vardı. Bunlar kaybolmaya başladı. Güvensiz ortam oluştu. Huzurevlerinde kalanların sayısı arttı, toplumumuz yaşlandı da mı böyle oldu, hayır. Yaşlılıkla alâkalı değil, ama artıyor. Biz devlet olarak görevimizi yapmalıyız, ama bu görevin devletin otoritesiyle tek başına tesis edilmesi, ailenin toparlanması, şartların iyileşmesi mümkün değil. Toplumsal hayatta bireylerin, bu değerleri sık sık savunması gerekir. Toplumsal değerlere ters düşen bir takım şeyleri yapanların meşrulaştırılıp ön plana konulması, nesilleri en önemli noktada tahrik edecek ve geleceğimize güvenle bakmamıza engel olacaktır.’’ Ailenin korunması gerektiğini ifade eden Barış, ‘’Çağdaş gelişmiş ülkelerde en önemli sorunlardan biri aile sorunudur. Aileyi yeniden eski hale getirmek için ciddî zaman ve kaynak harcamaları yapmaktadırlar. Ama ok yaydan çıktıktan sonra çok pahalı ve zaman istiyor, bir takım nesiller, bir dönem nesiller de toplumdan gerekli desteği alamadığı için mahvolup gidiyor’’ dedi. |
01.05.2010 |
112’lerde asılsız ihbarlara ceza verilsin TÜRK Sağlık-Sen tarafından 112 Acil servis hizmetlerinin ve çalışanların sorunları ile ilgili olarak bir rapor hazırlandı. Hazırlanan raporda mesleği gereği şoförlük eğitimi almayan Acil Tıp Teknisyenlerinin ambulans şoförü olarak görevlendirildikleri belirtildi. Bu görevlendirme sebebiyle ambulans kazalarında artış olduğuna dikkat çekilerek bu görevlendirmelerin iptal edilmesi istendi. 112 Acil sağlık hizmetlerinin sunumu sırasında meydana gelen kazalarda hasarın çalışanlardan tahsil edildiğine dikkat çekilerek, görev kusurlarından kaynaklı maddî zararların kurumca karşılanması gerektiği vurgulandı. Kazalarda ölen personelin ailelerini tazminat ödenmesi istendi. |
01.05.2010 |