Görüş |
Vahiy temelli çocuk açılımı
Çocuk; nazik, nazenin, nazdar bir emanettir, anne babaya ihsan edilmiş. Kıymetli bir cevher olan masum kalpleriyle, şekle girmemiş hamurdur, anne babanın elinde. Çocuk, dünyanın en büyük saadeti, geleceğe gönderdiğimiz mesajlardır. İçlerinde büyük insanları barındıran çocukların eğitimi, fikrî gelişmenin zirvesindeki günümüz dünyasında birçok eğitim merkezinin onca çabasına rağmen hâlâ çözümleyemedikleri önemli konuların başında gelir. “Bireyde istendik yönde davranış değişikliği” olarak tanımlanan eğitimin nasıl olması gerektiğinin cevabı asırlar öncesinde en güçlü metotlarla fiilî olarak gösterilmiş, asrın başında ise Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin güçlü irşatları ve orijinal tesbitleriyle de tekrar hayat bulmuştur. 1959 yılında yazılı olarak kabul edilen çocuk hakları, bütün müeyyidelerine rağmen gerek ülkemizde, gerekse dünyada uygulama boyutunda sıkıntı çekilen bir konu olmaya devam ederken, asırlar öncesinde sevgili Nebî (asm) tarafından uygulamalı olarak çözüm yöntemleri belirlenmiş, İslâmda çocuğun bütün hakları gözetilmiş ve korunmuştur. Tarihteki en büyük yenilik şüphesiz onun getirdiği yeniliklerdir. Gerçek bayram ise, Sevgili Peygamberimiz (asm) tarafından adsız nice masum kız çocuklarına en değerli hak olan hayat hakkı hediye edilerek, bütün insanlığa ilân edilmiştir. Bugünün en ciddî eğitim merkezlerinde çeşitli din ve görüşlere mensup pedagog ve eğitim uzmanları, “merhamet, dürüstlük, sevgi, şefkat” odaklı Nebevî terbiye metodunu inceleyip en sağlıklı eğitim metodu olarak tavsiye etmektedir. Çünkü sevginin en saf ve temiz kaynağı olan çocuk, muhatabından sevgi ve şefkat bekler. Bu ihtiyacın farkında olan Resûlullah’ın (asm) eşsiz şefkat duygusu, bir çocuğun hüzün dolu ağlayışı, onun (asm) en ehemmiyet verdiği namazını kısa kesmesine, secdede ise omzuna çıkan sevgili torunları için namazını uzatmasına sebebiyet veriyordu. Çağımızın pedagoglarının yeni keşfetmeye başladıkları bu şefkat dolu yöntemi sevgili Nebî (asm) 1400 küsûr yıl önce bizzat uygulamış, öğretmiş ve öğütlemiştir. “Şefkat ve sevgi odaklı” eğitim metodunun uygulayıcısı da ‘şefkat kahramanı’ olarak nitelendirilen annedir. Çünkü her insan bir annenin öğrencisidir. Peygamberimizin (asm) ilim ve terbiyesi altında yetişmiş Hazret-i Fatıma (r.anhâ) ise, Hazret-i Hasan (ra) ve Hüseyin (ra) gibi güzide şahsiyetleri yetiştirerek, bu Nebevî metodun en güzel uygulayıcısı ve “en mükemmel anne” olarak insanlığın örnek annesi ünvanına en lâyık kişidir. İnsanın karakteristik yapısının ilk çocukluk döneminde geliştiğini bilen Hazret-i Fatıma (r.anhâ), küçük yaşlarında evlâtlarının mânevî eğitimiyle yakînen ilgilenmiştir. Hazret-i Fatıma (r.anhâ) sınırlı imkânlarla dahi olsa çocuklarıyla oyun oynamayı ihmal etmemiş, oyun oynarken de zihnini ve inancını olumlu yönde etkileyecek şiir ve sözler söylemiş. Böylelikle oyun ile çocuğun zihinsel, duygusal, fiziksel gelişimini desteklemiş, bu metodu imânî telkinler ile destekleyerek çocuklarının dünyevî ve uhrevî yönlerinin gelişimine katkıda bulunmuştur. Oynadıkları oyunlardan biri olan; sonucu her iki evlâdının da galip olduğu, gerdanlığında eşit sayıda bulunan boncukların yere saçılıp toplama oyunu, sağlıklı rekabet ve dürüstçe yarışma konusunda fevkalâde öğretici bir vakıadır. Ayrıca bu oyunda kaybeden tarafın olmaması, kardeşler arasında uyum ve birlikteliğin sağlanması ve adaletin gözetilmesi açısından da eşsiz bir eğitim metodudur. Sevgili Peygamberimiz (asm) ve kızı, her fırsatta Hazret-i Hasan ve Hüseyin’e (ra) gönüllerini okşayacak sözler söyleyerek onları tebrik ve takdir etmişler. Böylelikle olumlu yönleri pekiştirilerek davranışın devamlılığı sağlanmıştır. Hazret-i Fatıma’nın eğitim yöntemlerinden en dikkat çekici olanı, ibadetleri uygulama hususunda gösterdiği hassasiyet ve tavizsiz çizgisidir. Bunu örneklendirecek hâdise ise; Kadir Gecesinde çocuklarının bütün gece uyanık kalıp sabaha kadar ibadetle meşgul olmaları için gündüz yatırır, uyku basmaması için onlara hafif yemekler yedirir, bütün gece boyunca ise kimsenin uyumasına izin vermezdi. Bütün şartları ihzar eden şefkatli anne, böylelikle çocuklarına sorumluluk bilincini küçük yaşlarda aşılamaya çalışmıştır. Hazret-i Fatıma’nın (r.anhâ) küçük evlâtlarına uyguladığı bu şefkatli yaptırım tarzı, çocuk eğitim metodunda sevgi ve disiplin birlikteliğinin önemini vurgular niteliktedir. İstenmedik davranışların düzeltilmesi için uygulanacak olan disiplinde İslâmî sınırın ne olması gerektiğinin cevabını da İslâmî kaynaklarda şöyle bulabiliyoruz: “Çocuğunu asla dövme, mecbur kalırsan küs, ama bu küslüğü de sakın fazla uzatma.” Şiddetin en şiddetlisinin yaşandığı dönemde bile İslâm çocuklara şiddetin her türlüsünü tamamen reddetmiştir. Nebevî terbiye metodunun takipçisi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri masum çocuklara büyükler gibi ehemmiyet verip, kalben onlara müteveccih olurdu. Çocukları manevî evlâdı olarak kabul eder, ibretli ve saadetli sohbet ve muhavereleri olurdu.1 “Bir çocukla konuşup söz anlatmak, bir filozofla konuşmaktan aşağı değildir”2 ifadesi, asrın başında İslâm mütefekkiri tarafından çocuğa verilen değerin en açık göstergesidir. İmanı, kâinatın en yüksek hakikati olarak kabul eden şefkatli müellif, çocuk eğitimine en temel basamak olan “iman” ile başlanılması gerekliliğini, şefkatin gerekçesi olarak görür. Fakir ve aciz kalplerine, iki temel inanç unsuru olan Allah ve ahiret inancının yerleştirilmesi gerektiğini ifade eder. Çünkü merhametkâr ve güçlü bir zâtın varlığının bilinmesi nazik ve aciz fıtratlı çocuklarda kuvvetli bir dayanak noktası, tükenmez bir yardım noktasıdır. Bunun aksinin ise o biçare masumlara büyük bir zulüm olduğunu beyan eder.3 Çocuklara küçük yaşta manevî eğitim verilmesinin faydası ise Mektubat adlı eserde şöyle açıklanır: “Zaaf ve acz ve iktidarsızlık noktasında merhametkâr kudretli bir Hâlık’ı bilmekle ruhları inbisat eder (genişler), istidatları (kabiliyetleri) inkişaf eder (açığa çıkar, gelişir). İleride dünyadaki müthiş ahvâle karşı gelebilecek bir tevekkül-i imanî ve teslim-i İslâmî telkinatıyla, o masumlar hayata müştakane bakabilir.”4 İnsanların güzel görüp, güzel düşünmelerini, böylelikle her iki hayattan da lezzet alabilmelerini kendisine vazife addetmiş şefkatli müellif, çocukların da ancak bu ders ve telkinler vasıtasıyla türlü türlü sıkıntıların yaşandığı şu dünya hayatında mutlu olabileceğini görmüş, bütün hayatını da bu uğurda geçirmiştir. Çocuklar “bugünün yarını, yarının umudu” olarak geleceği emanet edeceğimiz yarının büyükleridir. Örnek ve güzel bir toplumun oluşması için İslâm dini bütün kaynaklarıyla çocuğa değer vermiş, onları hak ettiği mevkiye yerleştirmiştir. Dipnot:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 440. 2- İşarâtü’l-İ’câz, sf. 209. 3- Mektubat, sf. 409. 4- Mektubat, sf. 409.
MİNE TÜRÜDÜ ACAR [email protected] |
23.04.2010 |