Kültür-Sanat |
Müstehcenlikle mücadele EĞİTİMLE BAŞARILI OLUR |
YENİ Asya tarafından, İstanbul Spor ve Sergi Sarayı şimdiki adıyla Lütfü Kırdar Kongre Merkezinde 1975 yılının 20 Nisanında “Müstehcen Neşriyat” konulu bir açık oturum düzenlenmişti. Bu oturuma katılanlar arasında merhum Yücel Çakmaklı, gazeteci-yazar Ergün Göze,1949-1957 tarihleri arasında sekiz yıl İstanbul Valiliği ve Belediye Reisliği yapan Fahrettin Kerim Gökay ve 2 Mart 2010’da vefat eden Türk sinemasının usta yönetmenlerinden Yılmaz Duru da yer almıştı. Özellikle filmlerle müstehcenliğin özendirildiği o yıllarda yapılan böyle bir oturum çok dikkat çekmiş ve oldukça ses getirmişti. Bunu, o günlerde, toplantının yapıldığı yer, katılımcılara ve izleyicilere bakarak anlamak mümkün. Günümüzde müstehcenlik doludizgin her alanda, kendini göstermekte ve üzücüdür ki neredeyse normal olarak algılanmaktadır. Daha o zamandan böyle bir konunun işlenmesinin ne kadar isabetli olduğu açıktır. İşte o oturumda konuşan müteveffa yönetmen Yılmaz Duru, müstehcen neşriyatla mücadelenin ancak eğitimle başarılı olabileceğini söyleyen Duru, “Müstehcen neşriyatı engellemek kanun zoruyla değil, eğitimle olur. İsteyen olmazsa bu ahlâk bozucu yayın da ortadan kendiliğinden kalkar. Arz ve talep meselesidir. Halk buna yakınlık göstermezse kendiliğinden ölür. Ancak eğitimde uyarılan halk kötüyle mücadele edebilir. Din, ahlâk, toplum içinde yaşama düzeni gibi cinsel konuda çocuğu eğitmek gerekir. Yani çocuğumuzu gerektiği kadar eğitirsek, zaten; böyle bir zaafa katılmayacak ve müstehcenden daima kaçacaktır” diye konuşmuş. Daha o yıllarda dışarıdan gelen müstehcen film ve yayınlara da karşı çıkan Duru, iyi işler yapanların da engellendiğini ifade ederek şunları söylemişti: “Sansür yalnız bize değil, dışarıdan gelene insafsız olsun. Halk görmesin, bizden aynı filmleri istemesin. Gönül bunu istiyor. Ama atı alan Üsküdar’ı geçti. Yabancı çirkin filmlere evet, bizde iyi niyetli filmlere hayır. Gerçek çirkinlerin yerine daha olumlu, daha bizden olan filmler yapmamız gerekiyor. Ben biraz araştırdım. TRT’nin dışarıdan aldığı her film olduğu gibi oynatılmak şartıyla kabul ediliyor. ‘Ekmek Kavgası’nda bir takım sözcükler nedense sansürden kesilmişti. Fakat dışarıdan gelen filmler sansürsüz olarak; açık saçık sahneler, olduğu gibi TRT’de gösteriliyor. Bu işin hakiki tarafı...” Ne tevafuktur ki, o dönemde TRT’nin başında İsmail Cem bulunuyordu. Genel Müdür Cem, atanmasıyla ilgili 11 sayılı kanun hükmündeki kararname ikinci kez görüşülecekti. Kararname İsmail Cem’in TRT Genel Müdürlüğüne atanmasına dayanak olan hukukî durumu otomatik olarak ortadan kaldırıyordu. İstanbul/RECEP BOZDAĞ
SABAH DURU: BİZİ TİCARET METAI OLARAK TEŞHİR ETMEYİN Toplantıda kendisine söz verilen Yılmaz Duru’nun eşi Sabah Duru, “Bir Müslüman, bir Türk, bir Anadolu kadını olarak bu toplantıdan gurur duyuyorum” diyerek müstehcenlikle ilgili günümüzde de geçerli olan şu önemli noktalara dikkat çekti: “Müstehcenlik en çok biz kadınlara yara olmuştur. Biz kadınız, biz anayız, bizsizlerin anasıyız. Bizi bir ticaret metaı olarak teşhir etmeyin” demişti.
35 SENE ÖNCE...
Yeni Asya, 1975 yılının 20 Nisanında “Müstehcen Neşriyat” konulu bir açık oturum düzenlenmişti. Özellikle filmlerle müstehcenliğin özendirildiği o yıllarda yapılan böyle bir oturum çok dikkat çekmiş ve oldukça ses getirmişti. |
05.03.2010 |
Yönetmen Yılmaz Duru’nun cenazesinde ‘vefasızlık’ isyanı |
81 yaşında geçirdiği kalp krizi sonrası hayata gözlerini yuman Yılmaz Duru için Teşvikiye Camii’nde cenaze namazı kılındı. Cenaze namazına fazla katılımın olmadığı gözlendi. Cenaze namazına katılan Yeşilçam’ın eski jönlerinden Serdar Gökhan, söyleyecek çok şey olduğunu belirterek, “Yeşilçam’ın direklerinden hem oyuncu, hem yönetmen olarak. Yeşilçam’ı oluşturan temel taşlarındandı. Ama maalesef işte, etrafa da bakıyoruz, belli yerlerde Yeşilçam gecelerine gidenleri, allı pullu giyinen yeni nesilden kimseyi göremiyoruz. Yılmaz abiyi kaybetmenin üzüntüsü başka, bu denli vefasızlığı görmek apayrı üzüyor bizi” dedi. Nuri Alço ise, “Öncelikle yönetmen, oyuncu, insan gibi insandı. Giyimiyle kuşamıyla gerçek Yeşilçam’ı temsil eden bir kişilikti. Sadece Yeşilçam’ın değerleri, büyükleri burada. Gerçek Yeşilçam burada. Diğerleri hep festivallerde olan oyuncular ve maalesef arkadaşlarımız, dernek başkanları da olmak kaydıyla onlardan da kimse yok” şeklinde konuştu. |
05.03.2010 |