Güncel |
Meclis arşivi 2 yıl sonra dijital ortamda |
Meclİs-İ Mebusan’dan ve Meclis-i Ayan’dan bu yana, Meclis’te yer alan 12 milyon sayfalık belge, yaklaşık 1,5-2 yıl sonra dijital ortamda görülebilecek. Tutanaklar, Meclis kararları ve kanunların da aralarında bulunduğu 12 milyon sayfalık Meclis arşivi, 2 yıl önce başlatılan bir çalışma sonucunda tek tek tarandı. Önce, geçmişte saman kâğıda yazılması dolayısıyla, yıllar geçtikçe sararan ve kopan evrakları korumak amacıyla başlatılan, daha sonra bu belgeleri kullanıcıya açmak amacıyla başlatılan bu çalışma, dışarıdan hizmet alımı ve uzman Meclis personeli ile yapıldı. Taranması tamamlanan 12 milyon sayfalık belgeden atlanan, eksik ya da yanlış tarananların olup olmadığının belirlenmesi amacıyla doğrulaması yapılıyor. Bu çalışmanın da yaklaşık 1,5-2 yıl sürmesi bekleniyor. 2 yıl sonunda; arşivdeki bu belgeler, Meclis iç haberleşme ağı olan internette, milletvekili, danışmanlar ve ilgililerin hizmetine sunulacak. Belgeler, TBMM Başkanlığının karar vermesi halinde, akademisyenler, araştırmacılar, yazarlar ve üniversite camiasının kullanımına da açılacak. Arşivde yer alan, 12 İstiklâl Mahkemesine ait belgelerin (962 dosya, 6 bin 291 zarf) yayınlanmasına ise ancak TBMM Başkanı karar verebilecek. |
15.02.2010 |
AKP İKTİDARININ KAMUOYUNA AÇIKLAMA BORCU VAR |
22 Temmuz 2007 seçimiyle oluşan ve önce Cumhurbaşkanını seçen Meclisin, ikinci adım olarak AB kriterlerine uygun sivil ve demokratik bir anayasayı gündeme getirmesi ve iktidar partisinin anayasa hukukçularına hazırlattığı taslak üzerinden sonuca varılması beklenirken, bu sürecin niçin bir anda kesintiye uğradığı ve yeni anayasa çalışmalarının neden askıya alındığı konusunda, özellikle son günlerde yine kısmî anayasa değişikliklerinden söz etmeye başlayan AKP'nin ve hükümetinin kamuoyuna ikna edici ve tatminkâr bir açıklama yapması gerekiyor. PARÇALI VE KISMî DEĞİŞİKLİKLER SORUNU ÇÖZMEZ
Hukukçular, anayasada yapılacak parçalı ve kısmî değişikliklerin çözüm olmayacağı görüşünde. Doç. Dr. Vahap Coşkun genetik kodunda devletçi bir zihniyetin yattığı anayasanın şu veya bu maddelerinde değişiklik yapılarak toplumcu hale getirilmesinin imkânsız olduğunu söylerken, İstanbul Barosu eski Başkanı Doç. Dr. Yücel Sayman “Bu anayasa ile otoriter, despot, yüceliği tanımlanmış bir devlet içine tıkılmışız. O tıkıldığımız yerde hareket alanımız sınırlandırılmış. Tek tek maddeleri değiştirmekle bir sonuca ulaşamayız” şeklinde konuştu.
Sivil anayasa niye rafa kalktı?
BarIş ve Demokrasi Partisi Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, bir yıl hazırlık yapıldıktan sonra hükümetin anayasa raporunu rafa kaldırdığını savundu. Kaplan, “Burada çok ciddî bir konu var. Niye bu çalışma durdu. AK Parti neden tümden bir anayasa reformunu rafa kaldırdı? Bunun cevabını kamuoyuna vermesi lâzım” diye konuştu. Adana Barış Meclisi’nce Seyhan Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Demokratik Türkiye İçin Nasıl Bir Anayasa” konulu konferansta konuşan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Vahap Coşkun, anayasalarla kişilerin hak ve özgürlüklerinin garanti altına alındığını ifade etti. Devletlerde anayasaların varlığının bireyleri diktatörlerin hışımından korumayabileceğine değinen Coşkun, daha da kötüsü anayasanın kendisinin bir diktatörlük haline gelebileceğini vurguladı. Anayasaların bir dizi sosyal ve kültürel desteklerle beklenen amaçlara hizmet edebileceğini anlatan Yrd. Doç. Dr. Vahap Coşkun, yasanın değişen siyasî gelişmelere uyum kabiliyetinin önemine dikkat çekti. Bu perspektifte bakıldığında 1982 Anayasası’nın Alevî, Sünnî, Türk, Kürt, gayrimüslim, genç ve kadınlardan hiçbir kesimin ihtiyaçlarına karşılık vermediğini hatırlatan Coşkun, şöyle devam etti: “Bu anayasa cuntanın topluma giydirdiği deli gömleğidir. Türkiye bu deli gömleğini üzerinde sıyırmak için çeşitli dönemlerde değişiklikler yapmış. Ama halen deli gömleği özünü muhafaza etmektedir. Kısmî değişiklikler yaparak yasadaki bu sorunlardı çözmek mümkün değildir. Bu düzenlemelerden hiçbiri anayasa sinen bu zihniyeti silmeyecektir.” Egemenlik hak ve hukukun anayasanın en temel itici gücü olduğunu bildiren Coşkun, “Anayasalar halkın demokratikleşme taleplerini öne çıkarır. Siyasî iktidarın yetkilerini sınarlar. 1982 anayasasın ruhu tüm bu değerlerin karşısındadır. Çünkü genetik kodunda devletçi bir zihniyet yatmaktadır. O nedenle şu ve bu maddelerinde bir değişiklik devletçi bir anayasayı toplumcu hale getirmek imkânsızdır.” şeklinde konuştu. Anayasada yapılacak bir değişikliğin diğer bütün maddelerini de etkileyeceğini aktaran Coşkun, parçalar halindeki bir çözümün problemi gideremeyeceğini belirtti. Darbe anayasalarının hiçbir şartta meşruiyet taşıyamayacağını ifade eden Coşkun, “Hiçbir darbe iyi olmadığı gibi getirdikleri anayasa da meşru değildir. Toplumun kendi dinamiklerinden kaynaklanmamıştır. 1982 tam bir garabettir. Hem anayasa hem Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığı oylanmıştır. Vatandaşın tercih etme şansı kalmamıştır. İçeriğindeki hükümler millet iradesine dayanmıyor. Toptan bir karşı çıkışla ancak bu anayasadan kurtulabiliriz” açıklamasını yaptı.
DÜŞÜNCEYİ YASAKLIYOR
Eskİ İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Yücel Sayman ise 1982 Anayasa’nın düşünceyi yasakladığını söyledi. Millî Güvenlik Kurulu’nun (MGK) işleyişi bakımından devlet politikasını belirlediğine işaret eden Sayman, “Siyasi iktidarın, bakanlar kurulunun politikası olur. Bunu bir parti yapar. Ama MGK bir devlet politikası oluşturmuş ve orda 5 komutan var. Evet, seçimler yapılacak. Fakat bu iktidar asla devlet politikasının dışına çıkmayacak. Siyasî parti ve MGK üyeleri farklı düşüncelerde olduğu zaman çatışma meydana geliyor”dedi. Anayasa ve Yargıtay’ın işlevinin “hukuk sisteminin bekçileri” belirlendiğini anlatan Sayman, çoğu yargıcın kendisini sistemi korumak ve kollamak misyonuyla hükümlü gördüğünü belirtti. Sayman, Anayasa’nın bunu öngördüğünü kaydetti. Sayman, şunları söyledi: “Otoriter, despot, yüceliği tanımlanmış bir devlet içine tıkılmışız. O tıkıldığımız yerde hareket alanımız sınırlandırılmış. Tek tek maddeleri değiştirmekle bir sonuca ulaşamayız.” Barış ve Demokrasi Partisi Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ise bir yıl hazırlık yapıldıktan sonra hükümetin anayasa raporunu rafa kaldırdığını savundu. Kaplan, “Burada çok ciddî bir konu var. Niye bu çalışma durdu. AK Parti neden tümden bir anayasa reformunu rafa kaldırdı? Bunun cevabını kamuoyuna vermesi lâzım. Neden şimdi kısmî bir reformla, üstelik açılımın içine sığdırarak yapmak istiyor” diye konuştu. Paneli yöneten Çağdaş Hukukçular Derneği Adana Şube Başkanı Faruk Ulaş da Türkiye’de anayasaların hep olağanüstü şartlarda yapıldığını hatırlattı. 12 Eylül darbesini yapanlardan hesap sorulmasını isteyen Ulaş, başbakanın AB ülkeleri için söylediği “Gözünüz kör müydü?” sözüne değinip, “Sayın başbakan 7 yıldır iktidardasınız. Gözünüz kör müydü de 15. maddeyi kaldırmadınız” değerlendirmesini yaptı. Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü Dr. Metin Bakkalcı’nın da sunum yaptığı programa dinleyici olarak sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve vatandaşlar katıldı.
|
15.02.2010 |
Kayıp çocuklar Meclis gündeminde |
Meclİs, bu hafta kayıp çocuklar sorununu gündeme alıyor. TBMM Genel Kurulu, haftaya denetimle başlayacak ve Türkiye’de son zamanlarda önemli bir gündem maddesini oluşturan kayıp çocuklar sorununu ele alacak. Grupların konuyla ilgili araştırma önergeleri, 16 Şubat Salı günü birleştirilerek görüşülecek. Görüşmelerden sonra Meclis Araştırma Komisyonu kurulması bekleniyor. Araştırma önergesinin görüşmelerinin tamamlanmasının ardından Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulmasına ilişkin yasa tasarısına devam edilecek. ‘’Temel kanun’’ olarak iki bölüm halinde ele alınan 20 maddelik tasarının görüşmeleri, ikinci bölüm üzerinde sürecek. Tasarıya göre, güvenlik kuruluşları ve ilgili kurumlar arasında terörle mücadele alanında gerekli koordinasyonu sağlamak, bu alandaki politika ve uygulamaları değerlendirmek amacıyla Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu kurulacak. Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Teklifi, 17 Şubat Perşembe günü görüşülecek. Teklif, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulma süresini 120 günden 60 güne indirirken, yurt dışındaki vatandaşların halkoylamasından 20 gün önce oy kullanmaya başlamasını öngörüyor. |
15.02.2010 |
Yürüyüşümüz durmayacak |
MAZLUMDER Kocaeli Şubesi Başkanı Çetin Tahtacı, Danıştay’ın, YÖK’ün katsayı ile ilgili aldığı kararın yürütmesini ikinci defa durdurduğunu hatırlatarak, “Danıştay, yürütmeyi durdurdu. Ancak özgürlük yürüyüşümüzü durduramayacak” dedi. Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu başörtüsüne özgürlük eyleminin 252’ncisini gerçekleştirdi. Eylemde platform adına açıklama yapan Tahtacı, herkesin sınıfsal, sosyal, dini ve etnik kimliğiyle özgür olduğu, adil ve kardeşçe bir toplumsal durumu özlediklerini ve istediklerini ifade ederek, “Ancak devletin sahibi olduğunu düşünen ve halkı sadece az gelişmiş barbarlar topluluğu olarak gören toplum mühendisleri buna izin vermiyor. Kendi halkının kimlikleri ve değerleriyle savaşım içerisinde olan bu imtiyazlı azınlık, her gün yeni senaryolar ve taktikleri geliştirmeye devam ediyor. Danıştay’ın darbe artığı “katsayı” uygulaması konusunda verdiği karar, bunun güncel somut bir göstergesidir. Bugün burada, sayıları milyonla ifade edilebilecek genclerin, eşit ve özgür eğitim hakkını yok sayan Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararını protesto etmek için toplandık. Evet Danıştay, yürütmeyi durdurdu. Ancak özgürlük yürüyüşümüzü durduramayacak...” diye konuştu. Tahtacı açıklamasında şunları söyledi: “Danıştay, yükseköğretime girişte katsayı uygulamasına son veren Yüksek Öğretim Kurulu kararının yürütmesini, kanunun lafzı açısından bakıldığında “söz konusu kararın uygulanması halinde telâfisi güç ve imkansız zararlar doğacağı ve açıkça hukuka aykırılık bulunduğu” prensibine dayandırmıştır. Danıştay’ın kararındaki esasa dönük gerekçe ise kısaca; farklı hukuki statüdeki öğrencilerin aynı konumda değerlendirilmesinin Anayasal eşitliğe aykırı olduğu ve Yüksek Öğretim Kanununun 45. maddesinin mevcut katsayı düzenlemesini kaldırmaya imkân vermediği şeklindedir. Merak ediyoruz ve soruyoruz: Telâfisi güç ve imkansız zarar nedir? Eşitler arası eşitlik nedir ? Mutlak eşitlik neden kabul edilemez ? Katsayı uygulamasının kalkması ile iptal dâvâsı açanların hangi hakkı ihlal edilmiştir ? Farklı hukuki statüdeki öğrencilerin aynı konumda değerlendirilemez oluşu, “halk plajlara akın etti vatandaş denize giremiyor” buluşundan mı mülhemdir ? Danıştay 8. Dairesi, 2005 ve 2009 yıllarında, katsayı uygulamasının iptali için açılmış davalarda “Katsayı düzenlemesi YÖK’ün yetkisindedir” kararını vermiş ve bu davaları reddetmiştir. Aynı Danıştay dairesi şimdi, YÖK’ün “katsayı” uygulamasını kaldıran mevcut kararının yürütmesini ise adeta YÖK’ün yetkili olmadığı tesbitiyle durdurmuştur. Merakla soruyoruz: Hangi karara inanalım, bir çelişki yok mudur? Açıkça söyleyelim ve adını koyalım : 28 Şubat darbe sürecinde ihdas edilen “katsayı” uygulamasına ilişkin YÖK kararı, imam hatip liselerini bitirmeye, İslam’ı ve İslam’ın toplumsal tezahürlerini bastırmaya yönelik bir “irticayla mücadele eylem planı”nın eseridir. Fakat ne acıdır ki hukuk tekniği düzenleyici işlemin genel olmasını zorunlu kıldığından “katsayı” zulmü, uygulamanın doğrudan hedefi onbinlerce imam hatip lisesi öğrencisinin yanında yüzbinlerce meslek liseliyi de mağdur etmiştir ve etmektedir. Bu aşamada, doğrudan muhatabımız ise sadece parlamentodur. Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu olarak parlamentodan talebimiz; 8. Dairenin diline doladığı YÖK kanununun 45. maddesini, “katsayı” uygulamasını mutlak surette kaldıracak, mutlak eşitliği ve adaleti tesis edecek bir şekilde aciliyetle değiştirmesidir. Parlamento, bürokratik oligarşinin değil, halkın vekili olduğunu unutmamalıdır.”
|
15.02.2010 |
KCK operasyonunda 15 tutuklama |
HAKKÂRİ'DE KCK operasyonu kapsamında gözaltına alınıp Van’da adliyeye çıkarılan 28 kişiden 15’i tutuklandı. Hakkâri il merkezi ile ilçelerde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından düzenlenen eşzamanlı operasyon kapsamında gözaltına alınanlar, sorgularının ardından Van’da adli makamlara çıkarıldı. Yüksekova ilçesinde 9, Şemdinli ilçesinde 8, Hakkari merkezden 11 olmak üzere gözaltına alınan 28 kişiden 15’i adli makamlarca tutuklandı. Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, KCK’ya yönelik yapılan operasyonları ‘gözaltı terörü’ olarak niteledi ve partilileri ‘demokratik haklarını kullanmak için meydanlara’ çağırdı. Demirtaş ve Kışanak, yaptıkları ortak yazılı açıklamada, KCK’ya yapılan operasyonlara tepki gösterdi. Açıklamada, partilerine yönelik gözaltı ve tutuklama furyasının askeri darbe dönemlerini aratacak boyutlara ulaştığı iddia edilerek, “Neredeyse her gün parti teşkilatlarımız, partililerimizin evleri ve işyerleri polis tarafından basılmakta, sudan gerekçelerle insanlar gözaltına alınmakta ve polis tutanakları gerekçe gösterilerek tutuklanmaktadırlar” denildi.
|
15.02.2010 |
Gül: Türkiye Afrika’ya el uzattı |
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, yurt dışı ziyaretlerinde yapılan iş görüşmelerinin artık takibinin çok iyi yapıldığına işaret ederek, bunların sonuçlarının alınacağına inandığını söyledi. Gül, Hindistan ve Bangladeş’e gerçekleştirdiği ziyaretlerin ardından Türkiye’ye dönerken uçakta basın mensuplarıyla sohbet etti. Ziyaretleri sırasında iki ülkeyle iş yapma potansiyelini gördüklerini anlatan Gül, ‘’Şirketlerimiz notlar aldı, anlaşmalar yapıldı. Artık bir görüşme yapılıp kalınmıyor. Takipleri çok iyi yapılıyor. Onun sistemini kurduk. Sonuçlarını alacağımıza inanıyorum’’ diye konuştu. Gül, bundan sonra bir Afrika ziyaretinin planlandığını, ancak netleşmediğini ifade ederek, Afrika açılımının önce insanî değerlerle yapıldığını vurguladı. ‘’Türkiye Afrika’ya ‘insanlığa borcumuz var’’ anlayışıyla el uzattı’’ diye konuştu. |
15.02.2010 |
Millî Eğitim bakanları sözlerini tutmadı |
Eğitim-Bir-Sen, önceki Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve şimdiki Bakan Nimet Çubukçu’nun, ‘sözleşmeli öğretmenleri kadroya geçirecekleri’ şeklindeki açıklamalarına rağmen kadroya geçirilmeyen sözleşmeli öğretmenler için, “70 Bin Sözleşmeli Öğretmenden 70 Bin Dilekçe” kampanyası başlattı. Sendika, bu çerçevede, 70 bin öğretmene ulaştırmak üzere şubelerine 70 bin dilekçe gönderdi. EĞİTİM-BİR-SEN bir önceki Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve şimdiki Bakan Nimet Çubukçu’nun, ‘sözleşmeli öğretmen görevlendirmeyecekleri ve mevcut sözleşmelileri de kadroya geçirecekleri’ şeklindeki açıklamalarıyla haklı bir beklenti içerisine giren sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi için, “70 Bin Sözleşmeli Öğretmenden 70 Bin Dilekçe” kampanyası başlattı. Sendika, bu çerçevede, 70 bin öğretmene ulaştırmak üzere şubelerine 70 bin dilekçe gönderdi. Sözleşmeli öğretmenlerin imzalayıp şubeler kanalıyla Eğitim-Bir-Sen Genel Merkezi’ne ulaştıracakları dilekçeler Millî Eğitim Bakanlığı’na sunulacak. Eğitim-Bir-Sen’den konuyla ilgili yapılan açıklama da, eski ve yeni bakanların bu konuda taahhütte bulunduğu ancak geçen süre zarfında sözleşmeli öğretmenlere ilişkin vaatlerin yerine getirilmediği, böylece kuruma duyulan güven sarsıldığı dile getirildi. Sözleşmeli öğretmenlerin bakanların taahhüdüne güvenip haklı bir beklenti içerisine girdiğini hatırlatılan açıklamada, bakanların söz verdiği gibi, Millî Eğitim Bakanlığı’nın bünyesine sözleşmeli öğretmen alımından biran önce vazgeçilmesi ve mevcut sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi için artık gereğinin yapılması istendi. Açıklamada, ’70 Bin Sözleşmeli Öğretmenden 70 Bin Dilekçe’ kampanyanın 26 Şubat 2010 tarihine kadar devam edeceği bildirilerek, Bakanlığın dilekçelere olumlu cevap vermemesi durumunda dava açılacağı belirtildi.
|
FATİH KARAGÖZ 15.02.2010 |
İşsizlikte, 20 ilde tehlike çanları çalıyor |
İSTANBUL Serbest Muhasebeci Malî Müşavirler Odası’nın (İSMMMO) “Türkiye’nin Sıkışan Kentleri” başlıklı ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) ile güncellediği verilerden yararlanarak yaptığı hesaplamaya göre, işsizlik sadece yoksulluğun ete kemiğe büründüğü Doğu ve Güneydoğu’da değil, kuzeyden güneye hatta batıya kadar uzandı. Söz konusu 20 ilde, istihdam edilenlerle işsiz kalanların toplamı anlamına gelen “işgücü” azaldı. Aynı şekilde iş olanakları da gerileyince istihdam edilenlerin sayısı düştü. İşsizlik 4 yıldır hem sayısal olarak hem de oransal açıdan sürekli tırmandı. İSMMMO’nun derlemesine göre, Ege, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yer alan Aydın, Denizli ve Muğla, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt, Erzurum, Erzincan ve Bayburt, Samsun, Tokat, Çorum ve Amasya’da beş yıldır işgücü ve istihdam azaldı. İşsizlik ise arttı. Manisa, Afyon, Kütahya ve Uşak’ta ise işsiz sayısı azalmış görünüyor. 2004 ile 2008 yılları arasında işgücünde önemli gerileme yaşayan üç kent, işsiz sayısını 3-4 bin kişilik istihdam oluşturarak azaltsa da işsizlik oranı yüzde 7.6’dan yüzde 8.3’e yükseldi. Trakya’da ise biraz daha farklı bir durum ama benzer bir sonuç söz konusu. Oluşturulan istihdam işgücündeki artışı karşılamaya yetmeyince işsizlik oranı yüzde 6.6’dan yüzde 11.2’ye çıktı. Üstelik, TÜİK’in Mart ayında açıklayacağı ve küresel krizin izlerini de taşıyacak yeni veriler henüz bu resmin içinde bulunmuyor. |
15.02.2010 |
YAĞIŞLAR TUNA VE MERİÇ’İ BİRLEŞTİRDİ |
Edirne’de su seviyesi artan nehirler şehir merkezine yakın bölümde birleşti. Önce kar, sonra da etkili olan sağanak yağış nedeniyle bölgedeki nehir ve derelerin su seviyesi tahminlerin üzerinde arttı. Bir hafta önce Tunca nehri taşmaya başladı. Ardından da Meriç nehrinde su seviyesi yükseldi. Etrafı toprak seddelerle çevrili bulunan Tunca nehrinin yatağına yakın alanlar sular altında kaldı. EDİRNE'DE su seviyesi artan nehirler şehir merkezine yakın bölümde birleşti. Önce kar sonra da etkili olan sağanak yağış sebebiyle bölgedeki nehir ve derelerin su seviyesi tavan yaptı. Bir hafta önce Tunca Nehri taşmaya başladı. Ardından da Meriç Nehri’nde su seviyesi yükseldi. Etrafı toprak seddelerle çevrili bulunan Tunca Nehri’nin yatağına yakın alanlar sular altında kaldı. Tunca’ya bölgedeki dere sularının karışmasıyla birlikte toprak seddeler dayanamayarak patladı. Bunun sonucunda merkeze bağlı Değirmenyeni Köyünde evler sular altında kaldı. Evlerde kalan köylüler komşularının yardımıyla daha güvenli yerlere nakledildi. Bu arada Tunca Nehri’nden sonra Meriç Nehri’nde de su seviyesi hızla artarak bin 185 metreküpe ulaştı. Suyun bin 250 metreküp seviyesi tehlike sınırı olarak kabul ediliyor. Normal zamanlarda şehir merkezinin uzağında birleşen iki nehir son zamanlardaki yükselmeye ile birlikte Meriç ve Tunca Köprülerinin bulunduğu alana yakın yerde birleşmeye başladı. Ulaşım Tunca ve Meriç Köprüleri üzerinden sağlanıyor. Edirne / cihan
BURSA’DA EVLERİN BODRUMLARINI SU BASTI Bursa’da aşırı yağışlar sebebiyle merkez Osmangazi ilçesi Demirtaş Mahallesi’nde dere taştı. Pek çok evin bodrum katı sular altında kaldı. Belde sakinleri, derenin döküldüğü bölgedeki gider çakıllar sebebiyle tıkandığı için suların olduğu gibi evlerine girdiğini söyledi. Marangoz atölyesi sular altında kalan bir vatandaş, “Her yağışta mahallemiz sular altında kalıyor. Yetkilileri uyarmamıza rağmen buna bir çözüm bulunmuyor. Hep bildik manzaraları yaşıyoruz” dedi.
|
15.02.2010 |
İnternet şifreniz kâbusunuz olmasın |
İZMİR Ekonomi ve Ege Üniversiteleri araştırmacılarının ‘’Türk Kullanıcılarının Parola Seçimindeki Eğilimleri’’ başlığı altında 2 bin 564 internet şifresi üzerinde yaptığı çalışmada, şifrelerin yüzde 30’unun kolaylıkla kırılabildiği belirlendi. İzmir Ekonomi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Görevlisi İlker Korkmaz, bilgisayar sistemlerindeki parolanın, sisteme bağlanan kullanıcı kimliğinin doğrulanması amacıyla kullanıldığını hatırlattı. Korkmaz, zayıf parolaların bilgisayar korsanları için kolay hedef olduğunu vurguladı. Korkmaz’ın verdiği bilgilere göre ‘güçlü’’ parola nitelikleri ise şöyle sıralanıyor: ‘Parolanın içerdiği karakterlerde en az 1 rakam ve en az 1 büyük harf olacak şekilde, parolada hem sayısal, hem de alfabetik karakterler birlikte kullanılmalı. Parolada, en az 1 harf veya rakam olmayan noktalama işareti gibi özel bir karakter içermeli. Kullanıcıların yalnız kendi alfabelerinde yer alan harflerden en az birini kullanması şifrenin kırılma ihtimalini düşürüyor. (Türk kullanıcılar için, ‘ç,ğ,ı,ö,s,ü’ karakterleri gibi.)’’ |
15.02.2010 |
Ankara ve Urfa'da kaza |
ŞANLIURFA'DA minibüs ile otomobilin çarpıştığı kazada 5 kişi öldü, 12 kişi yaralandı. Alınan il bilgilere göre, Şanlıurfa-Mardin kara yolunun 32. kilometresinde minibüsle otomobil çarpıştı. Kazada ilk belirlemelere göre, 5 kişi öldü, 12 kişi yaralandı. Kaza sebebiyle olay yerine çok sayıda ambulans sevk edildi. Ankara'da meydana gelen bir başka kazada da 2 kişi öldü. |
15.02.2010 |
TV dizileri, Türkçe’yi anlaşılmaz hâle getirdi |
GÜZEL konuşma uzmanı Tülin Erduran, Türkiye’de yabancı sözcüklerin her alanda kullanılmasının ve televizyon dizilerinin, Türkçeyi anlaşılmaz hale getirdiğini bildirdi. Çukurova Üniversitesi, Mustafa Kemal Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi Türkoloji Ana Bilim Dalı ile Bükreş Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak eğitim veren Güzel konuşma uzmanı Tülin Erduran, ‘’Televizyon dizilerinde konuşmalara hiç dikkat edilmiyor’’ dedi. Dizilerde, Türkçede olmayan ‘’lan’’ kelimesinin dahi kullanıldığını belirten Erduran, ‘’Bu konuşma biçimi cep telefonları ve internet sohbetlerinde yaygınlaştı. ‘yamuk yapmak’ gibi yanlış ve yersiz sözcükler dilimize yerleşti. Dildeki moda sözcükleri ve kalıpları kullanma hızı ve yaygınlığı, diğer modalara uymaktan daha fazla ve etki alanı daha geniş’’ diye konuştu. Türkçenin güzel konuşulmasına, toplumun her kesiminin dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Erduran, şöyle devam etti: ‘’Özellikle toplumun önde gidenleri, konuşmalarını ‘vizyon’, ‘misyon’, ‘performans’, ‘trend’, ‘konjonktür’ gibi sözcüklerle yoğurmakta. ‘Mega’ projelere imza atacaklarını söyleyince hemen alkışlanıyorlar, ancak, bu sözcükler resmî yazı ve konuşmalarda asla kabul görmez. Türk Dil Kurumu sözlüğünde, ‘in’ ya da ‘out’, ‘okey’ gibi kelimeler yer almıyor. Yağsız süt, yoğurt demek varken, ‘light’ süt, yoğurt ve ekmek ifadeleri kullanılıyor. ‘Hiper’ ve ‘super’ marketlerde, ‘light erkek’ler bile var. ‘Metroseksüel’ olanlar basının gözdeleri. Çiçekçinin yerini ‘flowers center’, dönercinin yerini ‘dönerchi’ aldı. Yeme, içme, giyinme, alış veriş ve konaklama yerleri Türkçe ad alırsa ve hizmetlerini Türkçe verirse iyi iş yapamayacağı endişesi taşıyor. San'atçıların ‘sahne aldığı’ gösteri ve konserler, sporcuların ‘start aldığı’ yarışlar medya desteğiyle neredeyse doğrulanacak. Unutmamalıyız ki dil düşüncenin ürünüdür.’’ Günlük hayatın her tarafını yabancı sözcüklerin sardığını vurgulayan Erduran, ‘’Evimizi döşerken bile, salona bir ‘lambader’ koyuyoruz, yanına ‘relax TV koltuğu’, karşısına bir ‘berjer’, yere bir ‘Ottoman’ desenli halı, ‘lunch açılan yemek masası’ ve ‘bistro sandalye’ler gerekli. Zaten temizliği çoğunun adı Türkçe olmayan ‘deterjan’larla yapıyoruz. Satıyorlar, almayalım mı yani?’’ dedi. Hatay |
15.02.2010 |
Sultan II. Abdulhamid anıldı |
SULTAN II. Abdulhamid vefatının 92’nci yıl dönümünde Bağcılar’da düzenlenen bir konferansla anıldı. Araştırmacı-Yazar Mustafa Armağan Sultan Abdulhamid’in bilinmeyen yönlerini anlattı. Bugün tartışmalara sebep olan kömür ve gıda yardımını ilk olarak Abdulhamid’in başlattığını anlatan Armağan, toplu sünnet şölenleri ile İstanbul’un fetih kutlama törenlerinin de yine ilk olarak onun zamanında yapılmaya başlandığını söyledi.
“ONUN DÖNEMİNDE 5 BİN OKUL AÇILDI” Abdulhamid’in eğitime de büyük önem verdiğini anlatan Armağan, onun zamanında 5 bin okul açıldığını da hatırlattı. Okullarda öğrenci sayısının arttığı bilgisini veren Armağan, “Bu okullaşma sayesinde 1913-1914 yıllarında yaklaşık 30 milyona yakın nüfus… Öğrenci sayısı 900 bine yükseliyor. Sonra savaş sırasında dibe vuruyor ve Cumhuriyet kurulduğunda sadece 300 bin öğrencimiz kalıyor ” dedi. İ |
15.02.2010 |
Görülmeye değer sergi |
İSMEK el nakışı usta öğreticisi Neslihan Coşkun ve kursiyerlerinin eserlerinden oluşan “Nazenin Dokunuşlarla Göz Nuru” isimli sergi, 12 Şubat 2010 Cuma günü saat 15:00’de açıldı. Şirket-i Hayriye İDO Kadıköy İskelesi’nde gerçekleştirilecek sergi 18 Şubat 2010’a kadar ziyarete açık kalacak. Tamamıyla elde yapılan 100’ün üzerinde el nakışı üründen oluşan sergide; özüne sadık kalınarak yapılmış geleneksel motiflerimiz, örtülere ve panolara yansıyor. İSMEK Bakırköy Osmaniye el nakışı kursiyerlerinin birbirinden güzel eserleri saat 10:00 ile 18:00 arasında ziyaret edilebiliyor. |
15.02.2010 |
Cep telefonuna bağımlı mıyız? |
Herkese Sağlık dergisi ve FikriMühim Ajansı işbirliğiyle düzenlenen bir anket, cep telefonlarına ne denli bağımlı olunduğuna dair bulgular ortaya koydu. Anketten elde edilen sonuçlara göre katılımcıların neredeyse tamamı cep telefonlarının sağlıksız olduğunu düşünüyor, ancak zararlı olduğunun ispatlanması halinde kullanmayı bırakacağını söyleyenlerin oranı yüzde 4’te kalıyor. Anket sonuçları ayrıca, ilkokul çağındaki çocukların üçte birinin de cep telefonu kullanıcısı olduğunu gösteriyor. |
15.02.2010 |
Suriye tanıtım günleri Bayrampaşa’da |
Surİye ile Türkiye arasındaki ilişkileri daha da güçlendirme adına Bayrampaşa Belediyesi Başkanı Hüseyin Bürge’nin çabalarıyla Forum İstanbul’da ‘’Ortak Kültür, Ortak Tarih’’ mesajıyla 3 gün sürecek ‘’SURİYE TANITIM GÜNLERİ’’ gerçekleştirilecek. Forum İstanbulda bugün gerçekleşecek olan bu önemli tanıtım günlerinde; Başbakan Yardımcısı Ali Babacak, Suriye Arap Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Safwan Ghanem, Arap başkonsolosları, iş adamları, siyaset ve bürokrasi dünyasının önde gelen simaları da hazır bulunacak. |
15.02.2010 |
“Gezelim Görelim” Erzin’deydi |
Hatay’In Erzin ilçesinde TRT’nin sevilen programı ‘Gezelim Görelim’in çekimleri yapıldı. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT)’nun 24 yıldır beğeni ile izlenen ‘Gezelim Görelim’ programında ilçenin tabiî güzellikleri yanı sıra eklem ve romatizma hastaları için doktorların reçete ile tavsiye ettiği ve binlerce insanın derdine deva olan Erzin içmeleri tanıtıldı. Belediye Başkanı Kasım Şimşek’in dâveti üzerine, ilçenin tanıtımına katkıda bulunmak için Erzin’e gelen TRT ekibi, bölgenin güzellikleri yanı sıra yöresel lezzetlerini de görüntüleyerek, ilçenin isminin Türkiye ve dünyada tanıtınmasına katkı sağlayacak. İlçeye bağlı Başlamış Köyünde bulunan ve her yıl yüzlerce turistin hastalığına deva bulmak için içtiği şifalı sular bölgesinde çekimler yapan ekibe Belediye Başkanı Kasım Şimşek eşlik etti. Nuray Yılmaz’ın hazırlayıp sunduğu programda konuşan Belediye Başkanı Kasım Şimşek, ‘Gezelim Görelim’ programını yıllardır severek izlediğini belirtti. Birçok tarihî ve kültürel değeri içerisinde bulunduran ilçenin, TRT’nin yaptığı bu program sayesinde hem Türkiye’de hemde yurt dışında duyulacağını söyleyen Şimşek, çekimlerden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. |
15.02.2010 |
Akyaka, ‘Sakin Kent’ olmaya hazırlanıyor |
Akyaka Belediye Başkanı Ahmet Çalca beldenin tabiata saygılı, mimari yapısını koruyan, sürdürülebilir ve ekolojik turizme odaklı, insanların birlik ve beraberlik içinde ortak hareket edebildiği bir şehir hedefiyle ‘’Cittaslow (yavaş/sakin kent)’’ olma yolunda olduğunu söyledi. Akyaka Belediyesi ve Akyaka Kent Konseyinin Uluslararası Yavaş Kentler Birliği üyeliği için çalışmalarına başladığını belirten Çalca, ‘’Öncelikle bu konudaki çalışmaları yürütmek üzere Akyaka Belediyesi ve Akyaka Kent Konseyi üyelerinin bir araya geldiği bir çalışma grubu oluşturuldu. Oluşturulan çalışma grubunun, Akyaka’nın yeterince tanıtılması için broşürler, afişler, bültenler hazırladı. Web siteleri üzerinden yayınlar yapıldı. Bundan sonra Mart ayında yapacağımız halkoyu yoklaması ile üyelik başvurusu konusunda karar alınacak’’ dedi. |
15.02.2010 |
Uzaya Kur’ân götürdüm |
Kazakistan Millî Uzay Ajansı Kazkosmos Başkanı Talgat Musabayev, “Uzay, önemli bir manevî ders mekânı; astronotlar arasında ateist bulunamaz. Uzaya uçtuğum her seferde yanımda Kur’ânı Kerim götürdüm” dedi. Uzaya çıkan dinsiz kalamaz
Kazakİstan Millî Uzay Ajansı Kazkosmos Başkanı Talgat Musabayev, Tohtar Abubekirov’un ardından uzaya çıkan ikinci Türk astronot. Baykonur Uzay Üssü’nün bulunduğu Kazakistan’da çalışmalara yön verenlerin başında geliyor. 28 Nisan 2004’te insanlık tarihinde bir ilke imza atan Musabayev, uzaya gönderilen ilk turisti (Amerikalı milyoner Denis Tito) taşıyan araca kaptanlık yaptı.
Uzayda yaşadığı olağanüstü tecrübeleri anlatan Musabayev’in en dikkat çekici vurgusu “Astronotlar arasında ateist bulunamaz” oldu. 1994’te başlayan ilk uzay yolculuğunu aktaran Musabayev, gördükleri ve yaşadıkları karşısında “Allahu Ekber” diye haykırmaktan kendisini alıkoyamadığını belirtiyor. Sovyet döneminde doğup büyüdüğünü hatırlatan Kazak Astronot, “Ateist toplumlarda yetişen insanlar gaybi olaylara pek inanmazlar. Ancak uzayda iken yaşadığım birkaç olay beni şu noktaya getirdi: Uzay, insanoğluna en ikna edici bir yer ve önemli manevî ders vermektedir” diyor. Musabayev, uzaya uçtuğu her seferde, Kur’ân-ı Kerim’i yanında götürdüğünün de altını çiziyor.
Kazakistan’ın eski başşehri ve finans merkezi Almatı’nın Kargalı Köyünde 1951’de dünyaya gelen Musabayev, astronot olmasını en çok rahmetli babasının istediğini belirterek, “Keşke bugünleri babam da görseydi” diyor.
Anne-babasının, adının SSCB’de iki kez halk kahramanı olan ünlü pilot Talgat Bigeldinov şerefine Talgat koyduğunu ifade eden Musabayev, 12 Nisan 1961’de öğrencisi olduğu okulun bahçesinde yankılanan bir anons ile bütün hayatının değiştiğini anlatıyor; “O gün Rus astronot Yuriy Gagarin ilk defa uzaya uçmuştu. Ve bu anons edilince öğretmen ve öğrenciler adeta yerlerinde duramıyorlar ve herkes ‘Yaşasın Yuriy Gagarin’. ‘Ben Yuriy Gagarin’im’ diye çığlıklar atıyorlardı. Herkes kendinden geçercesine sevinçten haykırdığı sırada ben de bir anda gökyüzüne bakarak ‘Talgat Musabayev uzaya çıktı’ diye haykırdım.”
Bütün hayatının bundan sonra tamamen değiştiğine dikkat çeken Musabayev, SSCB ve Rusya Federasyonu’nun 79. astronotu. Uzaydan her dönüşünde Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından karşılanan Musabayev, 1 Temmuz 1994’te yaptığı ilk uçuşuşunda, uzayda 126 gün, 22 saat, 53 dakika, 36 saniye kaldı. 29 Ocak 1998’deki ikinci uçuşunda uzayda 208 gün, 12 saat, 51 dakika, 2 saniye kaldı.
28 Nisan 2004’te insanlık tarihinde bir ilke imza attı. Uzaya gönderilen ilk turisti taşıyan uzay aracına kaptanlık yaptı. Uzayda 8 gün, 22 saat, 4 dakika, 3 saniye kaldı. Toplamda 341 gün, 9 saat, 48 dakika, 41 saniye uzayda kaldı.
‘BAĞLANTIM KOPMUŞTU, UZAY
BOŞLUĞUNA SÜRÜKLENECEKTİM’
“Bİz Ateistler tarafından yetiştirilen insanlar olarak, gayb olaylarıyla ilgili olan söylentilere az inanırdık. Ancak içimde her zaman iman duygusu vardı. Bunu babamdan öğrendim. Uzaya uçtuğum her seferde, Kur’ân-ı Kerim’i götürdüğümü biliyorsunuzdur. Tabiî o zaman yaptığım tam olarak idrak edilmeyen bir hareketti. Fakat yaptıklarımın hikmetini şimdi tam olarak anlıyorum” diyen Talgat Musabayev, kendisini, “Astronotların arasında ateist bulunamaz” noktasına getiren gizemli hadiseleri şöyle anlatıyor; “Mir Uzay İstasyonu’nda iken bazen uzay aracından çıkıp dışarıda çalışmamız gerekiyordu. Bu çalışmaların birinde bir bölümden diğer bir bölüme geçiş esnasında beni bağlayan kandilisa-bağlantısı kopmuş, ikinci bağlantı elimde kalmıştı. Yani kontrolsüz, serbest, uzay boşluğunda uçuyordum. Şok yaşadım. Ve bu anda bir gücün beni diğer korkuluğa ittiğini hissettim ve öbür korkuluğa bağlanmayı başardım. Uzaydan evime sağ salim döndüğümde, hayatımda ilk defa ‘Allahu Ekber’ dedim.”
|
15.02.2010 |