Güncel |
KESİNTİSİZ BİR DARBE DÜZENİNİ YAŞIYORUZ |
Darbecilerin sadece Meclisi değil, polis, MİT, yargı, medya, üniversite, ekonomi, sivil bürokrasi ve hayatın diğer tüm alanlarını da sindirdiğini vurgulayan Ulusal Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Sedat Laçiner, “Yasal ve kurumsal yapı darbelerin ürünü. Fark etmesek de, bilinçsizce içselleştirmiş olsak da kesintisiz bir darbe düzenini yaşıyoruz” dedi. DAHA AĞIR BİR DARBE ÖZLEMİNDE OLANLAR
Laçiner, “Asker kışlasına dönmüş değil, aksine siyasetin ve hayatın tam üzerinde oturuyor. Balyoz, Kafes, Sarıkız gibi planlar olmayan bir darbeyi yapma planları değildir. Bu çabalar Türkiye'deki darbe düzeninin derecesinden memnun olmayanların daha ağır bir darbe özlemlerinin yansımasıdır” şeklinde konuştu.
‘Asker hiçbir zaman kışlaya dönmedi’
Ulusal Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Sedat Laçiner,”Türkiye’deki yasal ve kurumsal yapı darbelerin ürünüdür ve bunlar yerli yerinde durduğu sürece fiili darbe devam edecektir. Fark etmesek de, bilinçsizce içselleştirmiş olsak da kesintisiz bir darbe düzenini yaşıyor” dedi. Türkiye’de askerin siyasete müdahalesinde uluslararası şartlardan çok Türkiye’ye özgü dinamiklerin etkili olduğuna dikkat çeken Laçiner, elbette ‘soğuk savaş, Amerikan müdahalesi’ gibi kolaylaştırıcı dış unsurlarında bulunduğunu belirtti. Laçiner, Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi gibi suçları salt dış nedenlere yükleyerek bu işin sorumluluğundan kolay kolay kaçılamayacağını ifade etti. Türkiye’deki darbe planlarını değerlendiren Laçiner, çarpıcı ifadeler kullandı. Laçiner, Türkiye’de darbecilerin sadece Meclis’i sindirmekle kalmadığını polis, MİT, yargı, medya, üniversite, ekonomi, sivil bürokrasi ve hayatın diğer tüm alanlarını da sindirdiğini belirtti. Halka ve siyasete sürekli olarak “40 satır mı, 40 katır mı” seçiminin dayatıldığını dile getiren Laçiner, “Her darbe sonrasında anayasa ve yasalar değiştirilmiş, yasaların çeşitli yerlerine darbeleri meşrulaştırıcı ve kalıcı hale getiren maddeler serpiştirilmiş, ayrıca yeni kurumlar ihdas edilmiştir. Artık darbecileri yargılamak mümkün olmadığı gibi, onları ve fikirlerini savunacak kural ve kurumlar da vardır. Bundan sonra darbe yapmak değil, darbelere karşı çıkmak vatana ihanet ve rejime karşı çıkmaktır. Böylece darbeler kurumsallaşmış, meşrulaştırılmıştır. Bunun için kanıt aramaya gerek yok, elimizdeki anayasa, yasalarımızın pek çoğu, Anayasa Mahkemesi gibi pek çok kurum 27 Mayıs ve 12 Eylül’ün ürünüdür. ‘Emasya’, ‘Batı Çalışma Grubu’ gibi pek çok düzenleme de 28 Şubat’tan yadigârdır. Bu tablo içinde darbeler döneminin bittiğini söylemek mümkün değildir”diye konuştu.
DARBECİLİK BİR GELENEK OLARAK SÜRÜYOR
Darbecİlİğİn adet olduğunu dile getiren Laçiner, eski bir Türk geleneği olduğunu belirterek “Bu ülkede devlet başkanlarını kendi askerleri eliyle devirmek, onlara hakaret etmek ve hatta onları eziyetler içinde öldürmek adettendir.” dedi. Osmanlı’dan kalan bu mirasın Cumhuriyet’le ortadan kalkmadığını dile getiren Laçiner şöyle dedi: “Nitekim bunu başaramayan Menderes Hükümeti bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödemiştir ve Başbakan ile iki bakanı hakaretler edilerek, tıpkı Osmanlı padişahları gibi katledilmişlerdir. Bundan sonra da gelenek hiç bozulmadan bugüne kadar devam etmiştir. 12 Mart 1971’de muhtıra ile hükümet değiştirilmiştir, 12 Eylül’de ordu, ülkenin üzerinden tank paletleriyle geçmiştir. 28 Şubat (1997) ise post-modern darbe olarak tarihe geçmiştir. Bu tabloya bakıldığında Türkiye’de askeri darbeler döneminin bittiğini düşünemeyiz." |
04.02.2010 |