Kültür-Sanat |
Yüzlerce yıllık bir gelenek |
İNSAN vücuduna sayısız faydaları olan üzüm pekmezinin her üründe olduğu gibi tabiî olanı tercih ediliyor. Üzümü işlemek ve pekmeze dönüştürmek oldukça zahmetli ve yorucu bir iş olarak dikkat çekerken, geleneksel yöntemlerle pekmez üretiliyor. Pekmez yapımı ile ilgili bilgi veren Asiye Öztürk, Doğu Karadeniz bölgesinde birçok meyveden pekmez yapıldığının altını çizerek, “Pekmez deyince insanların aklına sadece üzüm pekmezi geliyor. Halbuki dut başta olmak üzere yöremizde elma ve armudun bile pekmezi yapılıyor. Yine yöremizde üzüm pekmezi üretimi geleneksel olarak yüzyıllık bir geçmişe sahip. Bir kg üzüm pekmezi ortalama 5-6 kilogram üzümden çıkmaktadır. Pekmezlik üzümler çeşitli şekillerde sıkılır ve şırası elde edilir. Bu şıra üzerinde ekşiliği giderme işlemi uygulanır. Bu sürenin sonunda şıra kaynatma kazanına boşaltılır. Kaynatma işlemi açık yayvan kaplarda yapılır ve düşük ısıda koyulaşıncaya kadar kaynatılır. Kaynatma kazanında şıra kaynamaya başlayınca köpük oluşur. Bu köpükler kepçe ile alınır. Kaynama ilerledikçe şıranın üstü kırmızı köpük bağlar, şıra içten içe kızarır göz göz olarak kaynar ve pekmez kokusunu yayar” dedi. Uzun yıllardır pekmez yapan Kadriye Öztürk de amaçlarının pekmez kaynatma geleneklerini sürdürmek, eş dost ve akrabalara tabiî pekmez yedirmek olduğunu belirterek tabiî pekmez yapmanın çok zahmetli bir iş olduğunu söylüyor. Yüzyıllardır üretilen ve kış aylarının vazgeçilmez şifa kaynağının pekmez olduğunu ifade eden Kadriye Öztürk, “Biz küçükken antibiyotik veya ilâç nedir bilmiyorduk. Öksürdüğümüzde, üşüttüğümüzde bize pekmez yedirirlerdi, iyi olurduk. Onun için pekmezin küçük çocuklara da yetişkinlere de çok faydası var. Artık son yıllarda bir çok hastalığa da iyi geldiğini araştıranlar söylüyor” diye konuştu. Artık pekmez kaynatmanın özlemli bir hal aldığını kaydeden Kadriye Öztürk, “İyi bir pekmez için bahçelerimizde yetiştirdiğimiz üzümlerimizle pekmez yapıyoruz. Az da olsa gurbetteki çocuklarımıza torunlarımıza gönderiyoruz” şeklinde konuştu.
PEKMEZİN FAYDALARI
PEKMEZ hızla kana karışabilecek nitelikte bir gıda maddesi olduğundan acil enerji ihtiyacı için gerekli bir gıda maddesidir. İki yemek kaşığı 20 gram pekmez insan vücudu için çok değerli olan 2 miligram demir, 80 miligram kalsiyum ve enerji içermektedir. Üzüm pekmezinin özellikleri açısından bala göre daha zengin olduğu tesbit edilmiştir. Yapılan bir diğer araştırmaya göre 1 kilogram üzüm ve 200 gram pekmezin kalori açısından bin 150 gram süte, 300 gram ekmeğe, 390 gram ete eşdeğer olduğu belirtilmektedir. |
ABDULLAH UZUN 19.11.2009 |
Sincan’da, “Namaz” Konferansı |
DOST tv programcılarından Ali Çetinkaya tarafından verilen “Namazın Sırları” konulu konferans Ankara Sincan’da yapıldı. Yoğun ilginin gösterildiği konferansın açılış konuşmasını Sincan Yeni Asya Temsilciliği adına Kadir Sivri yaptı. Sivri, konuşmasında Yeni Asya gazetesinin ideallerini anlattı. “Yeni Asya Gazetesi, Risâle-i Nur’un naşir-i efkârıdır” diyen Sivri, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Yeni Asya, Risâle-i Nurları matbuat lisanıyla konuşturma idealiyle yola çıkmış, 40 yılı aşkın zamandır bu idealinden en ufak bir taviz vermemiştir. Hakkın hatırını hep âli tutmuş, hiçbir hakka feda etmemiştir. İdealleri uğruna kapatılmıştır. Yeni Asya, hiçbir iktidar nimetinden faydalanmamıştır. Hiçbir menfaat şebekesinin içerisinde olmamıştır. Siyasî olarak, hiç kimseye minneti yoktur. Tüm yazarları fikir suçlusu olarak hüküm giymiştir. Ama bu vatan, bu millet ve bu vatandaki ehl-i hükûmet, ne şekilde olursa olsun, Risâle-i Nur’a ihtiyacın en şiddetlisi ile muhtaçtırlar. Risâle-i Nur’dan korkmak veyahut adavet etmek şöyle dursun, en dinsizlerin bile onun dindarane, hakperestane düsturlarına taraftar olması gerektir” diye konuştu. Kadir Sivri, Mısır’da yapılan Risâle-i Nur sempozyumun bildirisinden kısa bir bölümü dinleyicilerle paylaştıktan sonra, Risâle-i Nur’da namaz bahsini sunmak üzere Ali Çetinkaya kürsüye geldi. Çetinkaya, konuşmasına Bediüzzaman’ın “Kâinatta en büyük hakikat imandır. İmandan sonra namazdır” sözleriyle başladı. Çetinkaya, namaz bahsini 4 sır halinde açıklayacağını ifade ederek, “Namaz mü'minin kâinatla kucaklaşmasıdır” dedi. “Namaz; tüm içimizi ve tüm dışımızı kuşatan kudsiyet, kudret, rahmete lâfzen ve amelen Subhanallah demektir, Allahu Ekber demektir, Elhamdulillah demektir” diyen Ali Çetinkaya, şunları söyledi: “Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yani, celâline karşı kavlen ve fiilen Sübhânallah deyip takdis etmek; dağlara bakınca, denizin dalgalarına bakınca, kışın şiddetine bakınca Cenâb-ı Hakk’ın celali görünür. Bizler yaşadığımız hayatta tek bir tarz yaşamayız, bazen şiddetli manzaralarla karşılaşırız, bazen lâtif manzaralarla karşılarız, bazen ziynetli manzaralarla karşılaşırız. Muhatap olduğumuz ayrı ayrı durumlarda bizim mukabelemizde ayrı ayrı olmalıdır.” “Hem, kemâline karşı lâfzen ve amelen Allahu ekber deyip tâzim etmek” olduğunu belirten Çetinkaya, “Her şeyde bir nokta-i kemal vardır. Çekirdeğin nokta-i kemali meyvedar ağaç olmaktır. İnsanın nokta-ı kemali meyvesi ibadet olan seviyesinden anlaşılır. Baharın nokta-i kemalini mahsulâtıyla görürüz. Eşyaya boş boş bakmak yerine, o eşyada celal mi var, kemal mi var, cemal mi var nazarıyla bakmak; celali görünce Cenâb-ı Hakk’ın celalini düşünüp Subhanallah demek, kemalini görünce hem lisanımızla, hem de amelimizde Allah-u Ekber demek. Evet, Allah-u Ekber’in en parlak ameli hali namazdır." Konferansın ikinci bölümünde namazla ilgili dinleyicilerin sorularını cevaplayan Ali Çetinkaya, program sonrasında Kasım ayının başında ahirete irtihal eden Şaban Döğen için indirilen hatimin duâsını yaptı. |
19.11.2009 |