Röportaj |
|
İZMİTLİ OKUYUCULARIMIZDAN M. FAHRİ UTKAN: |
Yeni Asya’yı okuyanların sözü dinlenir Sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim M. Fahri Utkan. 1953 İzmit doğumluyum. İlk, orta ve Sanat Enstitüsünü İzmit’te okudum. 1972 yılında Ankara’ya giderek 1976 yılında Yüksek Teknik Öğretmen Okulu Elektrik Bölümünden öğretmen olarak mezun oldum. Kur’a ile Turhal Endüstri meslek lisesine tayin oldum. Orada 3 sene görev yaptıktan sonra İzmit’e tayin oldum. 1979–1986 yılları arasında öğretmenlik yaptıktan sonra Dünya Bankası destekli Endüstriyel Okullar Projesi kapsamında 9 ay İngiltere’de meslekî eğitim ve incelemelerde bulundum. 1987 yılında İngiltere dönüşü İzmit/Gölcük Endüstri meslek lisesinde 2 yıl çalıştıktan sonra Sabancı Holding bünyesine dahil olarak 12 yıl bir fabrikada çalıştım. Oradan emekli oldum. Halen özel bir şirkette Yönetim Sistemleri konusunda çalışıyorum.
Yeni Asya’yı ne zaman ve nasıl tanıdınız?
Sanat enstitüsünden mezun olduktan sonra, iki üç ay işsiz kaldım. Daha sonra Seka İzmit tesislerinde çalışmaya başlamıştım. O zamanlar iş bulmak şimdiye göre epey kolaydı. Mütedeyyin bir aileden geliyorduk. Evimizde Tercüman gazetesi okunuyordu ve rahmetli babam da demokrat düşüncede bir kişiydi. Lise sıralarında ve liseden sonra bir kitapçıda vakit geçiren 3-4 kişilik bir grubumuz vardı. Onların görüşleri dine uygun değildi. Onlara cevap vermekte zorlandığımı anladığımda İmam-ı Gazali’nin birçok eserini alıp okumaya başlamıştım. Fabrikada bir akşam paydosa yakın terzihanede çalışan her halde ismi Hasan olan bir abi geldi. Biraz oturduktan sonra elindeki Yeni Asya gazetesini masa üzerine bırakarak ‘Şu gazeteyi bırakayım, okursunuz” dedi. Gazeteyi alıp inceledim. Zaten okuma merakı da vardı. O zamanki yazarlardan Hekimoğlu İsmail, Mü’mine Güneş ve Ahmed Şahin’in yazılarını çok beğendim. Ve Yeni Asya’yı o günden itibaren almaya ve okumaya başladım. Sanırım 1971 yılı Kasım ayları idi.
Risâle-i Nurları nasıl ve ne zaman tanıdınız?
Yeni Asya’yı okumaya başladım, fakat Risâle-i Nurları tanımıyorum. Çocukluk arkadaşım, başta Mehmet Uçkun olmak üzere bazı Nur Talebelerini tanıyordum. Ortaokulda da bir sınıf arkadaşım vardı. Beni devamlı derslere dâvet ederdi. Ben gitmezdim. Ailemiz mütedeyyin olmasına rağmen Nurcular hakkında bazı olumsuz düşünceler içerisindeydiler. Biz de çekiniyorduk tabiî. Gerçi mahalle komşumuz olması hasebiyle Uçkunlarla konuşmalarımız oluyor, rahmetli Fahreddin Uçkun’un dükkânına gittiğimde İttihad gazetesini görüp okuyordum, ama risâleleri ancak Ankara’ya gittiğimde tanıdım. İzmitliler olarak Ankara’ya ilk gittiğimizde (Yüksek okul sınavları sözlü, uygulamalı olarak 1 hafta idi) otelde kalmıştık. Aramızda ‘sol’ görüşte arkadaşlar da vardı. İlk gidişimizde sınav için gitmiştik. Zeki isimli bir arkadaş da vardı. O biraz Nurcuları tanıyordu. Onunla sınav esnasında konuşmalarımızda ‘okulu kazanırsak ancak Nurcuların evlerinde kalınabilir’ diye karar vermiştik. Giriş sınavını o kazanamadı, ben kazanmıştım. O arada biz yine İzmit’e dönmüştük. (Her halde Ramazan Bayramı dolayısıyla.) Dönüşte artık uzun süreli kalmak için bir yer gerekiyordu. Okulu kazanan diğer İzmitliler sol görüşlü oldukları için onlarla kalamazdım. Otelde de kalmak istemiyordum. Kalacak yer probleminde büyük bir iç sıkıntısı içinde eşyalarımı emanete bırakıp okula gittim. Aynı sınıfta önceki yıldan kalma İzmitli bir arkadaş vardı. Onunla konuşurken (Bu arkadaş İzmit’te kitapçıdaki arkadaşlardan biri ve sol görüşlüydü), ‘Nerede kalacaksın’ dedi. Ben de durumumu anlattım. O, ‘Seni biriyle tanıştırayım, o sana bir yer bulur, sen ancak onların yanında rahat edersin’ dedi. Beni 4. sınıftaki Necati adlı bir Nur Talebesiyle tanıştırdı. Necati (Sonradan Osman Demirci Hoca’nın damadı oldu, her halde) ile emanetçiye gidip eşyalarımı aldık ve dershaneye taşınmış ve Risâlelerle tanışmış oldum.
Yeni Asya’yı en iyi nasıl tarif edersiniz?
Yeni Asya’nın en belirgin özelliği; Risâle-i Nur’ları ve Üstad Bediüzzaman Said Nursî’yi en iyi tanıtması, en iyi savunması ve kuvvetini Risâle-i Nur’lardan almasıdır. Ayrıca Nur Talebelerinin alamet-i farikası olmasıdır.
Yeni Asya okumanız hasebiyle başınızdan geçen bir olay var mı, anlatır mısınız?
Birçok olay var. Başta Risâle-i Nurları Yeni Asya vasıtasıyla tanımam. Yeni Asya’yı tanımamdan başlamak üzere hemen hemen hiçbir gün almamazlık etmedim. Meselâ, İngiltere’de bulunduğum 9 ay süresince bütün gazetelerimi okumuşumdur. Eşim (Allah razı olsun) gazeteleri alıp haftada bir postayla İngiltere’ye gönderiyordu. Hiçbir zaman gazetemi elden dağıtımdan almadım. Her zaman bayiden aldım. Bulunduğum yerden kısa süreli ayrılmalarda muhakkak gazetemi ayırtır, geldiğimde alır ve muhakkak okurum. Gittiğim yerde de bulduğumda muhakkak gazeteyi alır ve okurum. Başka bir hatıra da, yüksek okulda iken, 1974 yılında meşhur aftan sonra sınıfımıza özellikle sol görüşlü olan ve hapisten çıkan 5-6 lider pozisyonunda kişiler geldi ve okula devama başladılar. Onlar Cumhuriyet gazetesi getiriyor, biz de 3-4 adet Yeni Asya getiriyorduk. Sınıfta adeta zor kullanmadan, gazeteler vasıtasıyla bir fikir çatışması yaşanıyordu. Son olarak bir hatıra da, Ne zaman bir problem düşünsem, ertesi gün veya en yakın bir zamanda o problemin çözümü bir yazarın yazısıyla çözümlenirdi. Bir de Yeni Asya’da arada sırada yazmam dolayısıyla da bazı hatıralar yaşanmakta; hiç ummadığım kişi ve yerlerde benim ismimi bilmeleri, beni tanımaları, bu cemaate olan bağlılığımızla, beni gururlandırmaktadır.
Yeni Asya’nın hayatınıza katkıları nelerdir?
Yeni Asya ve özellikle Risâle-i Nur’lar hayatımızı metodlu, planlı ve gündemli yaşamamızı sağlamaktadır. Yeni Asya’yı tanıyan başka cemaatlerden kişilerce sözü dinlenir, bilgisine güvenilir kişi olarak tanınmamızı sağlamaktadır.
Aileniz ve Yeni Asya hakkında ne diyorsunuz?
Yeni Asya, başka ailelerle ve akrabalarımızla aramızda bir kültür farklılığı, bakış açısı zenginliği ve imrenilecek bir hayat sağlamış ve devam etmektedir. Teşekkür ederim. |
21.05.2009 |