Faiz ve neticesi kriz
htiyar dünyamızda insanlar bir eli yağda bir eli balda çok müthiş bir israf ve savurganlık içinde yüzerken ekonomik krizler gelmeye başladı. İnanılmaz bir ibret tablosunu nazarlarınıza sunmak istiyorum. Gericiliğin, irticâın asıl kaynağının neresi olduğunu, sanıyorum bu rakamlar ele verecektir. İzmir Ticaret Borsası dergisinin yaptığı bir araştırmadan notlar:
Türkiye, son 20 yılda (2001 tarihi baz alınmış) yaptığı iç ve dış faiz ödemeleriyle; 5 adet nükleer santral, Keban büyüklüğünde 20 adet baraj, 500 et entegre tesisi, 5 adet Aliağa’dakiyle eş değer büyüklükte petrokimya kompleksi, 5 adet rafineri, 10 bin adet okul, 1000 adet hastane, 500 adet beş yıldızlı otel, 50 adet İzmir metrosu büyüklüğünde metro yapabilir, kalan parayla 1000 adet savaş uçağı, 15 milyon adet bilgisayar alabilir, 5 milyon öğrenciye bir yıl burs verebilirdi. (Kaynak: Yrd. Doç. Dr. Yaşar Uysal)
Evet ülkemizde 70 milyon çalışıyor, 5 bine yakın rantiyeci (faizci) de yiyor. “Sen çalış, ben yiyeyim” bencilliği yaşanıyor maalesef. 2007 rakamları ile 790 milyar dolar ödedi ülkemiz faize. Bir başka tesbite göre, son 20 yılda ödediğimiz faiz miktarı “trilyon dolardır.” Sosyal güvenlik açığımız ise 30 milyar dolar. Devlet faizden vazgeçerse, her vatandaş pek çok imkâna kavuşacak, rahat ve huzur içinde yaşayacak demektir. Faize ödenen trilyon dolar nerede, sosyal güvenlik için 30 milyar dolar nerede!
Evet kriz, bütün dünyayı diken üstünde tutmaya devam ediyor. Allah sonumuzu hayreylesin. Âmin. Dinsizliğin, insanlığın başına ördüğü bu faiz, kriz, kıtlık, kuraklık, fuhuş, katliâm ve soykırım gibi sıkıntıların aşılmasının, Hıristiyan ruhanilerle medar-ı nizâ meselelerin şimdilik bir kenara bırakılarak, İslâmın ter ü taze esaslarının bütün dünyada yaşanmasına çalışmakla mümkün olacağını bize Risâle-i Nurlar ders veriyor.
En büyük sıkıntı, aşırı israftan ve savurganlıktan kaynaklanmaktadır. Halbuki nimetin ziyadeleşmesi için şükür gerekiyordu. Bediüzzaman bu konuda şu tesbiti yapar: “Şükrün mikyası; kanaattir, rıza ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir. Haram helâl demeyip rast geleni yemektir.”
Eskide ekmek nan-ı aziz (aziz bir nimet) bilinirdi. Şimdilerde günde 6 milyon ekmek çöpe atılıyor maalesef.
Çok zenginler var ki zenginliklerini gayr-ı meşrû yollarda harcadıkları için tam zirvede iken düşüp, iflâs edip, emellerinin tersiyle tokat yiyorlar. Bu davranış da gayretullaha dokunabilir. Bu asır dünyayı bilerek ahirete tercih ettiriyor (K. Lâhikası, s. 37). İnsanlığın saadeti, iktisat ve sa’ye gayrettedir (E. Lâhikası, s. 334). İktisat ve kanaat ise, hikmete uygun harekettir (19. Lem’a, 2. Nükte). İktisat etmeyen zillete düşmeye namzettir (Lem’alar, 203). İktisatsızlık ve israf yüzünden bereket kalkmış (Lemalar 208). Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine, bir servettir ki, hiçbir şeyle değiştirilmez (2. Mektub). Mal istersen kanaat yeter. Evet kanaat eden iktisat eder; iktisat eden bereket bulur. (23. Mektub, 7. Sual)
FAİZ NİÇİN HARAM?
İmam Cafer-i Sadık’a “Allah faizi niçin haram kılmıştır?” diye sorulduğunda şu cevabı vermiştir:
“İnsanlar birbirlerini ihsânlarından mahrum bırakmasın ve birbirlerinden yardımı esirgemesinler, diye haram kılınmıştır.” (Ebu Nuaym Hilye III, 194)
İslâm, faizin her çeşidini kesinlikle yasaklar.
Faiz başkasının malını karşılıksız almaktır. Fakirler faizi ödeyemeyince icralık oluyorlar. Sonra da bedduâ ediyorlar faiz alanlara. Çok acı bir misal:
Eşi hamile ve maaşı 440 milyon olan bir vatandaş, hamilelik sorunlu geçtiği için, mecburen açılmışlar. Keyif için değil, can için... Kredi kartı borcu 4 milyar liraya çıkmış. Maaşın on katı. (Bu miktarı Didim’de zengin biri bir yemekte harcamıştı.) Ödeyememiş. Yalvarmış bankaya “Taksit yapın” diye. Yapmamışlar. Borç 14 milyara çıkmış. Sonrası haciz... (Sabah 06.08.2005) Burada, İslâmî bir gelenek olan karz-ı hasene (borç para veren müesseseye) ne kadar ihtiyaç olduğu aşikâr.
Şimdi en büyük risk, kredi kartlarında. Batık kredi kartı oranı % 3.8 yükselmiştir. Takipteki kredi kartlı müşteri sayısı 1 milyon 564 bine ulaşmıştır.
Faizli bankacılığın başladığı ülkelerden İngiltere’de faiz oranları % 1.5 indirilerek 315 yıl öncesine dönüldü. (Hürriyet 09.01.2009). Daha sonra da İngiltere’de bankacılar İngiliz halkından özür dilediler, bankacılığı beceremiyoruz diye. Çünkü faiz fıtrata zıt bir durumdu. Bu da normal.
Dünyada faizin başını çeken Yahudi’lerdir. Yahudi şeriatına göre, Yahudiler arasında faiz yasaktır, fakat başka insanlardan alınabilir. Dünyadaki Yahudiler, faiz ve bankalar yoluyla elde ettikleri çok büyük servetler ve medya organlarıyla Batılı devletleri adeta esir almış durumda idiler. Ama bu kriz, her halde bu gidişi tersine çevirecek.
Krizlerin ana sebebi olan faizi ve israfı, Cenâb-ı Allah şu âyetlerle kesin olarak yasaklamıştır:
“Allah dilediğinin rızkını genişletir, dilediğinin rızkını daraltır. Onlar ise dünya hayatıyla şımarmışlardır. Halbuki dünya hayatı, âhiretin yanında pek az bir şeydir. Faiz yiyen kimseler ise, kıyâmet gününde kabirlerinden, şeytan çarpmış kimsenin kalkışı gibi kalkarlar. Bunun sebebi, onların ‘Alış veriş de faiz gibidir’ demeleridir. Halbuki Allah alış verişi helâl, faizi ise haram kıldı. Allah faizin bereketini giderip onu mahveder; sadakası verilen malı ise ziyadeleştirir. Allah, faizi helâl sayan o kâfirlerden ve haram işleyen o günahkârlardan hiçbirini sevmez.” (Bakara Sûresi: 275-6)
Peygamberimizin ikazları da şöyle:
“Bir yerde zina açıkça işlenip, faiz açıkça yendiğinde, ora halkı Allah’ın azabının gelmesine sebep olmuşlardır.” (Camiü’s-Sağir: 406)
“Kazançların en kötüsü, faizden kazanılandır. Yiyeceklerin en kötüsü yetim malıdır.” (Age: 934)
İbn-i Mes’ud (ra) anlatıyor: “Resulullah (asm) faizi yiyene de, yedirene de lânet etti.” (Müslim: 25)
BEDİÜZZAMAN’DAN
BİR KAÇ TESBİT
* “Bu devirde sû-i istimalat o dereceye vardı ki, bir sermâyedar, kendi yerinde oturup, bankalar vâsıtasıyla bir günde bir milyon kazandığı halde; bir biçare amele, sabahtan akşama kadar, tahte’l-arz mâdenlerde çalışıp, kut-u lâyemût derecesinde, on kuruşluk bir ücret kazanıyor. Şu hal müthiş bir kin, bir iğbirar verdi ki, avâm tabakası havâssa îlân-ı isyan etti. Şu asrın tâbiriyle, sosyalistlik, bolşeviklik sûretinde, evvel Rusya’yı zîr ü zeber edip geçen Harb-i Umûmiden istifade ederek, her yerde kök saldılar.” (Mektûbât, s. 354)
* “Ribanın kap ve kapıları olan bankaların nef’i (faydası), beşerin fenası olan gâvurlara ve onların en zalimlerine ve bunların en sefihlerinedir. Âlem-i İslâm’a zarar-ı mutlaktır; mutlak beşerin refahı nazara alınmaz. Zira gâvur harbî ve mütecaviz ise, hürmetsiz ve ismetsizdir.” (Age, s. 463 ve Lemeat)
* “Şu medeniyetin faiz taşı temelinden alındı mı, çökecektir bu saray” (Rumuz Risâlesi, Osmanlıca, 1921)
* “Evet, zekâtın vücubu ile ribanın (faizin) hürmetinde (haram oluşunda) büyük bir hikmet, yüksek bir maslahat, geniş bir rahmet vardır. Evet, eğer tarihî bir nazarla sahife-i âleme bakacak olursan ve o sayfayı lekelendiren beşerin mesâvisine, hatalarına dikkat edersen, heyet-i ictimaiyede görünen ihtilâller, fesatlar ve bütün ahlâk-ı rezilenin iki kelimeden doğduğunu görürsün. Birisi: ‘Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün, bana ne!’
İkincisi: ‘Sen zahmetler içinde boğul ki, ben nimetler ve lezzetler içinde rahat edeyim.’ Âlem-i insaniyeti zelzelelere maruz bırakmakla yıkılmaya yaklaştıran birinci kelimeyi sildiren ancak zekâttır. Nev-î beşeri umumi felâketlere sürükleyen ve bolşevikliğe sevk edip terakkiyatı, asayişi mahveden ikinci kelimeyi kökünden kesip atan, hurmet-i ribadır (faizin yasaklanması).”(İşârâtü’l- İ’câz s. 49)
Maalesef dünya ekonomisini elinde tutan insanların bir kısmı, bu İlâhî esaslara kulak vermediler ve bunun sonucunda da dünya bu sıkıntılı hâle girdi.
|