Hz. Peygamber Efendimizin (asm) katkı ve iştirakleriyle başlatılan meşhur “Kuba” mescid ve camiinin yapımlarındaki teşvik ve işarâtıyla, başta Türkiye olmak üzere bütün dünya ülkelerinde cami yapımı devam etmiş ve hâlen de bütün hızıyla devam etmektedir. Camilerin muhafazası, korunması ve yaşatılması elzemdir. Başta Türkiye olmak üzere, âlem-i İslâm’da, ecdad yadigârlarının kaynağı olan bu eserlerin korunması konusunda ciddî olarak durulması lâzımdır.
Türkiye’de görevli imam ve müezziniyle resmen açık 77 bin cami var. Ve bu camilerin minarelerinden günde 385 bin defa ezan-ı Muhammedi okunmakta, bu cihetle Türkiye bugün dünyada bir numara. Hollanda’da irili ufaklı minareli, minaresiz 450 cami bulunmaktadır. Hollanda’daki camilerin Türkiye’den farkları bir külliye mesabesinde olmasıdır.
Hollanda’daki 450 caminin hepsini değil, fakat örnek mânâda birkaç tanesini takdim etmek istiyorum: Mevlânâ Camii, Kocatepe Camii, Nasır Camii, Süleymaniye Camii… Bu camilerin herbiri harika. Hangi bakımdan harika ve Türkiye’deki camilerden farkı nedir, diye sorarsanız cevabım şu olur. Rotterdam’daki Mevlânâ Camiinin içine ailesi veya şahsî olarak giren bir mü’minin her müşkülatı hallediliyor. Caminin içlerinde bir kâğıt parçası ve bir çöp yok. Cami yerden ve yandan ısıtmalı. Caminin bir bölümünde kütüphanesi var, bir bölümünde kıraathanesi var, bir mânâda sohbethane ve çay içme yeri, içinde TV’sine kadar pek çok şey var. Bir bölümünde Kur’ân kursu görevi gören yerleri var ve mutad Kur’ân dersleri burada devam ediyor.
Bir bölümünde gençlerin seyretmesi için büyük ekranlı televizyonlu bölüm var. Burada millî maçlar ve Türkiye’den süper lig maçları seyrediliyor. Buna ilâveten özel bir bölmede çok miktarda bilgisayar var, internet ağı ile dünya ile iletişim kurulmakta ve bilgiler alınmaktadır.
Tuvaletler son sistem tertemiz ve içinde sıcak ve soğuk sular mevcut. Ayrıca Türkiye’den çok farklı olan bu mezkûr cami ve emsali camilerde tuvaletlere bitişik rahatlıkla banyo yapılacak veya duş alınacak, temiz ve sıhhatli bölümler var. Anadolu’nun bağrından gelen çok kişi bu sisteme ayak uydurmaktadırlar. "Temizlik imandandır” hadis-i şerifi buralarda hakim olmuş ve tecelli etmiştir.
Nasır Camii gibi Türkler dışındaki Müslümanların yaptırdıkları camileri de gezdim, gördüm, ibadet ettim. O camiler de aynıydı. Kendi dillerini ve örf ve âdetleri her şekilde deruhte edilmektedir. Her kesim kendi lisanları örf ve geleneklerini hem yaşamakta ve hem de yeni nesillere öğretmekte ve örnek hareketler sunmaktadırlar. Bu mezkûr yerler günün büyük bölümünde açıklar. Yani sabah namazından gece 24’lere kadar…
Yine aynı yerlerde lokantalar var. Bir arkadaşını, aileni ve dostunu buralara götürüyorsun, her cihetle doyarak ayrılmanın zevkini ve inşirahını yaşıyorlar. Şimdi Türkiye’de bu tarz ve minval üzere kaç cami var? Soruyorum Diyanet Teşkilâtına, 77 bin camide bu tarz kaç cami var? Müşahede ettiğim bir çok camide namaz bittikten sonra hoca efendi kapıyı kilitliyor ve her şey diğer bir vakte kadar kapanıyor. Olur mu böyle şey? Peki oradaki gençler ve cemaat ne işler yapıyor, imam veya müezzinin başka görevleri nedir? Cami derneklerinin mütevelli heyetleri nerede? Bunların hepsi camiler haftasına kalmadan konuşulmalı ve çareler üretilmelidir.
Çokları AB için veya Avrupa için ağzına geleni söylüyor, fakat gerçek görüntü bu. Yalnız camilerimizi kıyasladığımızda ne kadar açıklarımızın olduğunu görmekteyiz. Daha acıklı tarafı, Avrupa’da 500 Ayasofya Camii var ve hepsi ibadete açık. Ya bizim İstanbul’daki Ayasofya’dan ne haber? Diyanet Teşkilâtının ve cemaatlerin yalnız hac organizesiyle işleri bitmiyor, camiler artık külliye haline gelmelidir ve bu nev'î ruhsatla hayata geçmelidir. Yapılacaksa tam yapılmalıdır ve caminin manevî anlamı heder edilmemelidir. Bu itibarla Hollanda da camilerini bir külliye ve bir büyük medrese halinde gördüm. Gözlerim yaşardı.
2008 itibarıyla ayrı ve önemli bir tesbitim de şudur: Cami ve buna benzer tarihî yapıların içinde normalinden fazla sesler ve tarihî binayı yıpratmakta ve tahrip etmektedir. Nitekim bazı tarihî müzelerimizde bu ses yankıları kaldırılmıştır. Bu yeni ilmî tesbiti ecdadımız mazinin derelerinde yakalamış, senin ve benim önüme koyduğu muhteşem camilerde göstermiştir. Elbette görenlerle, içinde olup görmeyenler de var.
Üstünde durduğum, özellikle Türkiye’de çoğunlukla Mimar Sinan mühürlü, bu harika camilerimizin bir ucundan bir ucuna en ufak ses duyulmaktadır, sistem ve teknik böyle yapılmış. Türkiye’de olduğu gibi, maalesef Hollanda’da da gördüm. Cami içinde yüksek sesle bağırmak yetmiyormuş gibi, buna bir de ses cihazı ekleniyor. Bu hâl ecdadın san'at eserine tamamen bir hakarettir. Eğer Mimar Sinan hayatta olsa, bu muhteşem eserin teknik sisteminin hukuku için, bunların topunu kadı efendilere celb ederdi. Nerde kaldı camide sağır muamelesi gören Müslümanların hakkı? Hele küçük camilerdeki koca hoparlörlere ne demeli?
Çünkü büyük Mimar Sinan, ses akustik sistemini koymuştur. Dünya buna da hayran. Biz imam ve müezzinlerin cami içinde ve minareden okunan sesleri işitiyoruz. Kulaklarımızın sağır olmadığına göre bu bağırmak neyin nesi? Hele makamsız okunan ve uzatmalarda 4 elif miktarını 44 elif miktarına çıkarılan ve dinen cevaz verilmeyen “teganni” biçiminde uzatmalara mutlaka erbabı tarafından müdahale edilmeli, aslı gibi okunmalıdır. Bununla beraber verilen Cuma salâları da bunun içindedir... En büyük vebal bunların başındaki müftülerindir. Adeta kontrol mekanizması kopmuştur. Eğri oturup doğru konuşalım, bazı yerlerde “tespihin ipi kopmuş”…
14 asır önce Kur’ân-ı Kerim, Lokman Sûresi 19. âyette yüksek ses yasaklanmış ve bir hayvan sesi de misal gösterilmiştir. Bu ölümsüz ifade, çağımızda da Kur’ân’ın mû'cizeliğini ve tazeliğini yine ortaya koymaktadır. Çünkü bağırmakla iknâ olunmuyor. Hollanda’nın bazı şehirlerinde belediye başkanı ve meclisinin kararı ile Cuma namazları dışa sesli olarak verilmektedir. İnşaallah mezkûr ses dengesi sağlandıkça, oralarda bir eşitlik olacaktır inancındayım. Yani ülkelerimiz arasında vasatı bulacağız ve bulmalıyız.. Elbette işin ehilleri geldikçe ve ortaya çıktıkça olacaktır…
HOLLANDA DA ULAŞIMDAKİ
AHENK VE İSTİKRAR..
Hollanda’nın bir ucundan bir ucuna 280 km... 16 milyon nüfuslu bu güzel ülke, takriben çoğunluğu denizi doldurularak meskenler kurulmuştur. Yani adeta bir nev'î suyun üstünde yaşamaktadırlar. Kendilerini her şekilde ve büyük teknik bir çalışma içinde denizden, denizin dalgalarından ve büyük akıntılardan yüksek ve alçak kanallar ile koruyorlar.
Şehirciliğin zirvesindeler. Benim önüme biri gelse “Ben belediye reis adayı olacağım” dese, ona ilk göstereceğim ülke, Hollanda ve onun harika şehirleri... Gidip oraların alt yapısı ile üst yapısını ve şehirlerinin trafik işleyişini görüp gelmesi lâzım. Bir kaldırım diğer kaldırımdan yüksek değil. İnsan yolu ayrı, bisiklet yolu ayrı binek arabaların yolu ayrı… Yaya geçenlere son derece saygı mevcut.
Hollanda’yı iki büyük nehir parselliyor, bir şehirden 5-6 defa geçiyor. Bu nehirler “Maas Tunnel ve Rijn nehirleridir. Rijn Almanya’ya kadar gidiyor ve Belçika’nın doğusundan da geçiyor. Maas ve Rijn nehrinin ikisi de Rotterdam’ın içinden geçiyor. Ayrıca Hollanda’nın kuzeye, yani İngiltere’ye bakan yakası tamamen deniz. O kıyı bölgelerinden de dünyaya yine deniz işletmeciliği açılıyor.
Bahsi geçen şehirler sanayinin zirvesindeler. Bu iki büyük nehir şehirden geçiyor, fakat geçtiği her yerde devâsâ köprüler var. Yüzlerce aracın geçtiği bu köprülerdeki nöbetçi ve görevli kişiler gemilerden sinyal alınca, büyük ana caddeyi trafiğe kapatarak köprüyü açıyor. Böylelikle o modern büyük cadde haşmetiyle adeta ayağa kalkıyor ve gemiler de oradan insanları ve yüklerini taşıyor. Bütün bu işler gürültüsüz, kavgasız ve torpilsiz hak geçirmeden olmaktadır.
Bu cihetle, taşımacılık gayet ucuz, kolay ve sür'atli. Günün 24 saati çalışıyor. Buralardan gece geçtik, gündüz geçtik, bir son model saat gibi çalışıyor. Hiç kimse birbirine mani değil. Bir polisi caddede görmedim, fakat bir olay olduğunda sayısız polis bir anda oraya müdahale ediyor. Son derece disiplin mevcut.
Bizim kaptan-ı deryamız Rıza Bey, Atalay Bey ve emsali kardeşlerimiz arabaya besmeleyle bindikten sonra, ilk işleri koltuktaki kemere bağlanmak. Sorduğumda aldığım cevap ise, “Efendim, her yerde kamera var, senin kemersiz olduğunda plâkan ile otomatik olarak resmini çekiyor ve daha sonra aldığın aylığın yarısı kadar para cezası gelir, ödemediğinde artar ve araban trafikten men edilir” oldu. Böyle bir disiplinde hadi göreyim kemer takmayanları…
Hava meydanlarına 50 km’den işaretler var. Bizim bazı büyükşehirlerde hava alanının ancak girişinde ve küçük olarak levhalar var. Aramızdaki fark böyle. Sayısız futbol sahası var, çoğunlukla şehrin dışında ve binlerce kişi katılıyor. Şehirdeki vatandaşı rahatsız edecek bir kelime ve ses gelmiyor. Bu sistem yapılmış, sistem sesi stadyumun içine alıyor. Bizim stadyumlar şehirlerin içinde ve sabaha kadar küfür ve bağırış çağırışlardan uyuyamazsın. Bunlar da ayrı bir ses trafiği. Nerde bizim belediye adayları ve imar müdürleri? Kulakları çınlasın…
HASILI KELÂM
Maddî rahmetin aralıksız yağdığı ve her an 4 mevsimin göründüğü Hollanda’da, manevî rahmetin bütün şaşaasıyla tecelli edeceğine ümitvarım. Görünen irili ufaklı 450 cami ve yüzlerce medrese ve dershanedeki kalp ve ruha hitap eden sadalar kubbe-i asumanda barigâh-ı Rahmetin kapılarını açacaktır. Nasıl geçti 18 gün bilemedim, acaba rüyada mı idim, yoksa hakikat mıydı? Her taraf maddî ve manevî olarak ışıl ışıldı. Hizmetleri ve hizmet erbablarını gördükçe, gönlümüz ışıldıyordu, sevinçten gözlerim yaşarıyordu. Hep iyi tarafa baktım, iyilerle birlikte oldum. İfrat ve tefritten ziyade, vasatı bulduk ve bulmaya çalıştık..
Ayrıca o diyarlarda bir vicdan muhasebesi yaparak büyük bir cehd ile bize bir çok cihetle yardımcı olan, vasıtalarıyla taşıyan ve imkânlarıyla misafir eden, bizim gibi Allah için koşan, konuşan ve yazan serdengeçtilere kalplerini, dergâhlarını, dershanelerini, konferans salonlarını açan ve yürekleri Allah aşkıyla dolu cengâver bay ve bayan kardeşlerime, hassaten Rektör Prof. Ahmet Akgündüz’e, Prof. Bünyamin Duran’a, Nusretlere, Rızalara, Atalaylara, Nur Muhammedlere, Muratlara, Hasibelere, Nurdanelere, Sevgilere, Rukiyelere, Atifelere, Gülşenlere, Nurefşanlara, Hanzadelere, hasılı bütün emeği geçen ve bizim için hayır duâsında bulunan, civanmert can dostlarıma kalbî şükranları sunuyorum. Bahtları açık olsun, Allah yardımcıları olsun..
—Son—
[email protected] / www.haliluslu.com
|