"Gerçekten" haber verir 04 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Cennette yüz derece vardır. Her iki derecenin arası gökle yer arası kadardır. En yüksek derecesi ise Firdevs'tir. Cennetin dört nehri oradan çıkar. Onun üzerinde arş vardır. Allah'tan istediğinizde Firdevs'i isteyin.

Câmiü's-Sağîr, No: 2834

04.11.2008


Tükenmez defineleri kapatmak istemem

Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şeyle değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem.

âlisen: Bana bir hediye gönderdin; gayet ehemmiyetli bir kaidemi bozmak istersin. Ben demiyorum ki: “Kardeşim ve biraderzadem olan Abdülmecid ve Abdurrahman’dan kabul etmediğim gibi senden de kabul etmem.” Çünkü sen onlardan daha ileri ve ruhuma daha yakın olduğundan, herkesin hediyesi reddedilse, seninki bir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez. Fakat bu münasebetle o kaidemin sırrını söyleyeceğim. Şöyle ki:

Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı. Eski Said’in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun’î bir istiğnâ değil, belki dört beş ciddî esbaba istinat eder.

Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.

İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîmde, hakkı neşredenler “Benim mükâfâtımı vermek ancak Allah’a aittir” (Yunus Sûresi: 72; Hûd Sûresi: 29) diyerek insanlardan istiğnâ göstermişler. Sûre-i Yâsin’de “Doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere tâbi olun” (Yâsin Sûresi:21.) cümlesi, meselemiz hakkında çok mânidardır.

Üçüncüsü: Birinci Sözde beyan edildiği gibi, Allah nâmına vermek, Allah nâmına almak lâzımdır. Halbuki, ekseriyâ ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün’im-i Hakikîye ait şükrü, senâyı zâhirî esbaba verir, hata eder.

Dördüncüsü: Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şeyle değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem. Rezzâk-ı Zülcelâle yüz binler şükrediyorum ki, küçüklüğümden beri beni minnet ve zillet altına girmeye mecbur etmemiş. Onun keremine istinaden, bakiye-i ömrümü de o kaideyle geçirmesini rahmetinden niyaz ediyorum.

Beşincisi: Bir iki senedir çok emâreler ve tecrübelerle katî kanaatim oldu ki, halkların malını, hususan zenginlerin ve memurların hediyelerini almaya mezun değilim. Bazıları bana dokunuyor; belki dokunduruluyor, yedirilmiyor, Bazen bana zararlı bir sûrete çevriliyor. Demek gayrın malını almamaya mânen bir emirdir ve almaktan bir nehiydir.

Hem bende bir tevahhuş var. Herkesi her vakit kabul edemiyorum. Halkın hediyesini kabul etmek, onların hatırını sayıp istemediğim vakitte onları kabul etmek lâzım geliyor. O da hoşuma gitmiyor. Hem tasannu ve temellükten beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor. Gayrın en âlâ baklavasını yemek, en murassâ libasını giymek ve onların hatırını saymaya mecbur olmak, bana nâhoş geliyor.

Altıncısı: Ve istiğnâ sebebinin en mühimi, mezhebimizce en muteber olan İbn-i Hâcer diyor ki: “Salâhat niyetiyle sana verilen bir şey sâlih olmazsan kabul etmek haramdır.”

İşte, şu zamanın insanları, hırs ve tama’ yüzünden, küçük bir hediyesini pek pahalı satıyorlar. Benim gibi günahkâr bir biçareyi, sâlih veya velî tasavvur ederek, sonra bir ekmek veriyorlar. Eğer—hâşâ—ben kendimi sâlih bilsem, o alâmet-i gururdur, salâhatin ademine delildir. Eğer kendimi sâlih bilmezsem, o malı kabul etmek caiz değildir. Hem âhirete müteveccih a’mâle mukabil sadaka ve hediyeyi almak, âhiretin bâki meyvelerini dünyada fâni bir sûrette yemek demektir.

Mektûbât, 2. Mektub

tezehhüd: Zâhid olma, kendini ibadete verme.

istiğnâ: Cenâb-ı Hakk’tan başka kimsenin minneti altına girmeme, başkasına ihtiyacını arzetmeme.

esbab: Sebepler.

vasıta-i cer: Birşeyi herhangi bir menfaate vasıta yapma, âlet etme.

medar-ı maişet: Geçim kaynağı.

neşr-i hak: Hakkı yayma.

enbiya: Peygamberler.

ittibâ: Uyma, tabi olma.

zımnî: Üstü kapalı, örtülü.

Mün’im-i Hakikî: Nimetin, sebeplerin arkasındaki gerçek sahibi olan Allah.

ahz-ı mal: Mal alma.

bakiye-i ömr: Ömrün geri kalanı.

Bediüzzaman Said Nursi

04.11.2008


Muhabbetin

Gönüller sevdanla yanıp tutuşmuş,

Sevgiyi, muhabbeti sende bulmuş

Yollara revan olup bîmecal kalmış,

Ay yüzlüm, kâinat sevginle kurulmuş,

Işığa pervane olan kelebek misâli,

Gül cemaline âşık kavuşma visâli,

Ravzana varıp gönlünce sevmeli,

Ateş-i sûzanla kül olup yanmalı,

Sen haktan bize bir nursun,

Dertlere devâ kalplere sürursun,

Sen ki baştan sona bir huzursun,

Kalplere şifa nurun alâ nursun,

Söz sözlerin sözü, özün özü,

Sevdanla gönüllere düşen közü,

Görmez ise seni bu dünya gözü,

Bari şefaatinle ak eyle bu yüzü,

Ey bahtımızın nurlu güneşi,

İnsanlık susamış seni arıyor,

Aşığın püryan olmuş siğnesi,

Yollara düşmüş cebel-i Uhudda arıyor,

Gönlüm ravzanda hasretinle uyandı,

Tutuşup sevdanla püryan olup yandı,

Bülbül güle hasretle ötüşüp kandı,

Salât selâm olsun Ey Yüce Nebî (asm)

Hasan Yeşilkaya

04.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır