"Gerçekten" haber verir 21 Temmuz 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Yanlış olmasın!

1. Geçenlerde Mehmet Barlas da soruyordu: Darbe davası mı, terör davası mı?

Son yazılarda bunun “darbe davası” olmayacağını yazmıştım; hâlâ oradayım.

“Darbe” olmuş bitmiş eylem olarak asla yargılanmadı; tam tersine, darbeciler bile “darbeye, ihtilale teşebbüs” gerekçesiyle arkadaşlarını yargıladı, işkenceden geçirdi, idam etti, ettirdi. Başkalarını da.

Bu iddianame, “silahlı terör örgütü kurmak” a dair. Oysa darbe, “zaten kurulu meşru silahlı örgüt” tarafından kaç kez yapıldı.

2. O yüzden bu iddianame Türkiye’deki vesayet sistemini değiştirmez. Esasında sistem de mahkemede değişmez. Toplumsal taleple, toplumsal baskıyla, toplumsal sıçramayla değişir. Ya da AB süreciyle filan yamuk yumuk yamalanır. Bir de... kim söyledi, bu iktidarın o vesayet sistemini değiştirmeye teşebbüs edebileceğini! Dünya görüşü her cinsten vesayete hepten karşı olmayanlar, başka vesayetlerden yakınsa da, köklü değişimlerden ürkebilir.

3. Ama bu iddianame, açılırsa dava ve kanıtlanırsa iddialar; ezber değiştirir:

Kimi faili meçhul yahut failini (kendimizce) bildiğimizi sandığımız cinayet, suikast ile bu yapının ilişkisi kanıtlanırsa, ülkenin yakın tarihi de yeniden yazılır, talihi de.

Provokasyon, sindirme, tahrik, kitle sürüklemek adına, cinayet bir yana, sözde kendisine yakın düşünenleri dahi öldür(t)ebilen bir zihniyet ile arasındaki akrabalıkları düşünmek zorunda kalır milyonlarca insan, onlarca gazeteci, siyasetçi ile onca asker.

Siyasetçilik, gazetecilik, akademisyenlik ve askerlik gibi meslekler, görevler ile sorumluluklar üstüne daha derin tefekkür imkânı doğabilir. Bu mesleklerin ahlaki, insani, vicdani, hukuki, demokratik boyutlarını kavramak için fırsat olabilir.

4. İddianame, yukarıdaki nitelikleriyle, sadece “AKP’nin rövanşı, AKP ile hesaplaşan Atatürkçüler” kategorilerine de sığmaz.

İsnat edilen suçların, iddianamedeki suçlamaların birçoğu AKP’den öncesine ait. Dolayısıyla, her cepheden birçok kişi ön tanımlamalarını değiştirip başka tahliller yapabilmek zorunda. Belki de herhangi bir andaki darbe girişiminden ziyade, sürekli kaos, biat, vesayet, korku, dayatma ve Ortadoğu cehennemine sürüklenme manasında, “sürekli darbeli matkap” altında tutulmak istenen bir ülke üstüne kafa yormalı.

Bu amaçla oluşturulmuş, çalıştırılmış, kullanılmış, sonra birbirine ve başkalarına, başka işlere bulaşmış, kendine başka misyonlar yüklemiş, ideolojik kimyaları bulanmış birimler, kişiler filan.

5. Bu tür vesileler, herkesi turnusole batırıp çıkarıyor. Bukalemun derisi değişip duruyor.

Darbe karşıtı ve cinayetlere nefret dolu olmak, gerçeklerin ortaya çıkmasına tutkuyla bağlı olmak ile herhangi bir iktidara tutkalla bağlı, bağımlı olmak arasında ciddi bir fark olmalı. O mesafeyi kaçıranların demokratlık dozunun tozu fazladır! Tozunu alırsan, bakiyesi zayıf kalır.

Başka açıdan; iktidar karşıtlığı insanı, örgütü, partiyi otomatikman “suikastçı”nın filan yanına düşürüyorsa, bir de buna sol mol kılıf bulunuyorsa, yazıktır, günahtır, vahtır.

Böyle anlar, sadece laikliğe takılıp kalmamış cumhuriyetçiliğin de... sadece kimliklere takılıp kalmamış demokratlığın da daha yaygın adalet talepleriyle, vicdan ve insan kardeşliği renklerini daha fazla kazanabilmesi için aslında fırsattır.

Her türlü tahakküm, pusu, kışkırtma ile baskının reddine dönük siyaset için fırsattır.

Her türlü hakikatin ortaya çıkarılmasını talep eden ve bu işe kendini adayan hakiki gazetecilik için fırsattır.

Adil olabilmemiz, kendimizi sorgulamamız, kendimizi aşabilmemiz için fırsattır.

Sabah, 20.7.2008

Umur TALU

21.07.2008


 

Yüksek faizin faturasını gariban halkımız ödüyor

Merkez Bankası’nın faizleri 50 baz puan artırmasının etkileri hemen görüldü. Yüksek bono faizlerinden yararlanmak için döviz bozduran yabancıların satışlarıyla dolar kuru 1.18’e, Euro da 1.89 YTL’ye geriledi.

Bu durum, “paradan para kazananları” elbette memnun ediyor ama kazın ayağı hiç de öyle değil. OECD’nin dediği gibi yine “yüksek değerli Türk Lirası” ile yaşamaya devam edeceğiz. Bazı arkadaşlarımın dediği gibi, “Paramızın değerli olmasından niçin tedirgin oluyorsunuz, insan bu durma sevinmeli” de diyebilirsiniz ama işin aslı öyle değil.

Merkez Bankası, yüksek cari açığı finanse edebilmek için faizleri yüksek tutmak zorunda. Faizler yüksek olunca, sadece Türkiye’ye para gelmiyor, faizler, üretim maliyetlerini artırdığı için satılan mal ve hizmetlerin fiyatı da artıyor. Faizler yükseldiği için, Hazine’nin borçlanma maliyeti de yükselmiş oluyor.

Hazine, iç piyasaya borçlanırken, bonolara ödeyeceği faizin karşılığını, sonuna kadar, halkımızdan çıkarıyor. Halkımız bu parayı satın aldığı her ürünün üzerine konan KDV ile, ÖTV ile ödüyor. Yüksek faiz nedeniyle, gelir dağılımı bir kez daha bozuluyor.

Zengini de fakiri de aynı oranda KDV, aynı oranda ÖTV ödüyor. Halkımızdan alınan bu vergiler, bono faizleri nedeniyle, parası olanlara, daha doğrusu “paradan para kazananlara” gidiyor. Sistem, “zenginden alıp fakire vereceğine”, fakirden alıp zengine vermiş oluyor.

Böyle olunca da, zaten bozuk olan gelir dağılımı daha da bozuluyor, zengin daha zengin, fakir daha fakir oluyor. Merkez Bankası faizleri yükseltti ve faizler yüksek olduğu için, ülkeye yeniden döviz akmaya başladı. Ak Parti’nin kapatılma davasının piyasalar daha önceden satın almış olduğu için, ekonomimiz yeniden dış piyasalara karşı duyarlı hale geldi. Dış piyasalarda ortaya çıkan iyileşmeler, bizde de hemen tepki alıyor. Aynı şekilde bizde yapılan bir operasyon da dış piyasalardan anında karşılığını buluyor. Son örnek olarak, Merkez Bankası’nın faizleri 50 baz puan artırmasını gösterebiliriz.

Bu artırmanın ardından, yabancı piyasalardan gelen dövizler, doların 1.18, Euro’nun 1.89 YTL’ye gerilemesine neden oldu. Döviz ucuzladı Türk Lirası değer kazandı. Türk Lirası “bu kadar değer” kazanınca ne oluyor? İthal malları ve ithal girdileri ucuzluyor. Memleket neredeyse bir zamanlar “çıpalı kur programı” uygulanırken var olan “ithalat cenneti” haline geliyor. İthalatçılar için “cennet” olan ülkemiz, maalesef “Türkiye ekonomisini kurtaracak döviz girdisi sağlaması beklenen ihracatçılarımızı” fena şekilde endişelendiriyor.

Türk Lirası değer kazandıkça Türk mallarının “rekabet gücü” düşüyor. Bu da ihracatta pazar kaybetmemize neden oluyor. Faizler yükseldikçe, bankalar dahil herkes elindeki dövizi bozup Türk Lirası’na dönüyor. Çünkü “döviz düşüyor, Türk Lirası’na verilen faiz yükseliyor” Vatandaş birikimini “daha akıllı ve verimli” değerlendirmek için liraya dönüyor. Yine aynı şekilde bankalar ve parasını yurt dışında tutanlar da, “yüksek faiz” nedeniyle Türkiye’ye doğru yola çıkıyorlar.

Bugün, 20.7.2008

Can AKSIN

21.07.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır