Kolayı ve rahatı isteyen hangi yanımızdır? Bu şuura erişebilsek, zorluklardan o denli şikâyet etmeyiz sanırım. Kolayı, hazzı, oyunu ve debdebe içinde yaşamayı isteyen, bütün çıkarların kaynağı olan bizim nefsimizdir; yani kötü yanımız, yani doymak bilmeyen hırsımızdır. Ama zorluklardan olanca ders alan da iyi yanımız, vicdanımız ve olumlu duygularımız.
İyi yanımızla kötü yanımız arasında, farkında olsak da olmasak da büyük bir savaş var; vicdanımız her zaman nefsimizin isteklerine ilk hamlede karşı çıkar. Bu duruşa kulak verirsek ne iyi, yok bunu kulak ardı edersek olanca hızıyla nefsimiz yoluna devam etmekle kalmaz, iyi yanımızı da peşinden sürükler. Nefsimiz her zaman kolaya, hazza ve oyuna isteklidir; zorluktan alabildiğince kaçar.
“Bir mûsibet bin nasihatten iyidir” diye bir söz var. Bu aslında zorlukların insana büyük ders verme özelliğine sahip olduklarını gösterir. Zorluklar, bıçağın kemiğe dayanmasıdır. Bu da alınması gereken tedbirlerin sınırına gelindiğine işarettir. Zorluklar birer uyarıdır anlayacağımız. Zorlukların uyarısı başka uyarılara benzemez. Bu uyarı bütün duyguların seferber olarak bir çare aramaya kalkışmaları demektir.
Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde şöyle bir hikâye var: Minbere çıktığında ilk işi yol kesenlere, zalimlere ve kötü insanlara duâda bulunmak olan bir vaiz vardı. Ellerini kaldırıp “Ya Rabbi! Kötülere, fitne fesat çıkaranlara, başkaldıranlara, iyilerle alay edenlere ve kalpsizlere acı!” diye yalvarıp dururdu. İşin tuhafı ki iyilere hiç duâ etmezdi. Birileri kalkıp “Yaşayalı hiç böyle bir adet görmedik. Sapıklara duâ etmek nasıl iş?” diye sordular. Vaiz dedi ki, “Ben onlardan her zaman iyilik gördüm. Bana o kadar kötülükte bulundular ve o kadar beni zulme uğrattılar ki, sonunda beni dünyanın şerlerinden kurtardılar. Ne vakit dünyaya, nefsimin çıkarlarına yönlendimse, onlardan eziyetler gördüm, dayaklar yedim; ama sonunda iyilik tarafına kaçtım. İşte böylece bu hainler benim iyiliğime sebep oldular, ey kutlu kişiler!”
Eğri oturup doğru konuşalım. Rahatlık ve debdebe içinde mi, yoksa zorlukta mı Yaradan’a daha yakınız? Bu soruya herkes kendinde deneyerek cevap verebilir. Yeter ki bu bakış açısını geliştirelim. Her kolaylığın ve her hazzın ardında bir nahoş durumla karşılaşmayanımız var mı? Bir üzüm tanesi yeriz, batmanlarca acılar çekeriz. Her zorluğun arkasında mutlaka kolaylık vardır. Önce kolaylığı, sonra rahatı yoksa önce rahatı sonra zorluğu mu yaşamak güzel? Unutmamak gerekir ki her şeyin sonunun güzel olması öncesinin güzel olmasından yeğdir. Dertler, zorluklar ve acılar Allah’a daha çok yaklaştırır bizi. Daha ileriye gidersek, her düşman aslında bizim ilâcımız. Zorluklar ve düşmanlar bizi gafletten uyandırır, her zaman ayık tutar. Bir bela, bir zorluk ya da bir afet geldiğinde, Yaradan’a el açıp yalvarmayan ve duâlar etmeyen kim?
Peygamberlerin ve sırasıyla ulu kişilerin çektiklerinin, karşılaştıkları zorlukların sıradan halkın çektiğinden daha çok olduğunun sırrı nedir? Onların uğradığı belalara başka hiç kimse uğramış değil. Zorlukların her biri uyarandır insan için; onu tehlikelerden korurlar. Hastalıkların birer nimet oluşlarının sebebi de bu…
‘Tabaklama’ yapmadan deriyi kokuşmaktan kurtaramazsınız. Deriyi kullanılır ve en müstesna bir giysi haline getiren bu zor iştir işte. Demir ancak dövüle dövüle işe yarayan alet olur.
Zorluklar elbette bizzat istenilmez. Ama insan zorluklarla denenmezse istenilen kıvama gelemez. Zorlukların eğittiği insanın dostluğu bir başkadır. O, dertlinin halinden anlar da ona sohbetiyle merhem olur.
|