Geçen gün, Milliyet’ten Fikret Bila’nın eski Genelkurmay Başkanı Özkök’ün peşine düşerek yaptığı haber ve yorumları herkes gibi okurken aklıma düştü. Özkök’ün bu çerçevede bir görüşme için Çankaya’ya çıkmasının bile dolaylı yoldan yolunu açan Bila, bugün Ergenekon’dan tutuklu bulunan Eruygur’un 2002’de beklenmedik şekilde Jandarma Genel Komutanı olarak atanmasını nasıl karşılamıştı acaba? (Bu “beklenmedik” atamanın 2002 Ağustosu’nda emekli olan Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun ısrarı ile gerçekleştiğini geçen gün Murat Yetkin’in (Radikal) bir yazısı dolayısıyla hatırlamıştık.)
Çok kolay, Atatürk Kütüphanesi’ne gitmeye gerek yok, çünkü merak ettiğimiz yorum Milliyet’in arşivinde mevcut.
Yazı tahmin ettiğiniz gibi 31 Ağustos 2002 tarihli. Gazeteciler bir kere daha 30 Ağustos resepsiyona akın etmiş, “paşalar”ın siyasetçilerle ilişkilerini gözlenmiş, espriler yapılıp Fenerbahçe’den filan söz edilmiş... Sonra sıra gelmiş gecenin yorumuna.
Bila, “Askerin saptamaları” başlıklı bu yazısında yenilere “ilgi daha fazlaydı” diyerek başlıyor. Ve hemen, okuyucuların yanlış bir izlenime kapılmasının önünü kesmek için şu hoş tespiti yapıyor:
“Hemen belirtmek gerekir ki, komutanların değişmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta anlayışının ve sorunlara yaklaşımının değişmesi anlamına gelmiyor. Bu her komuta değişliğinde kolayca gözleniyor. Dün de gözlendi.”
Ne güzel... Demek ki, komutanların Ali ya da Veli olmasının hiçbir önemi yok. Çünkü TSK’nın “komuta anlayışı” farklılık gibi dünyevi özelliklere yer tanımayan nitelikte.
Peki, manzara böyle mi acaba?
2002 Ağustosu’nda çizdiği resmin gerçeği yansıtmadığını Bila da gözlemlemiş olmalı ki, bugün Özkök’ün -dolaylı yoldan da olsa- o yıllarda bazı komutanların “sorunlara yaklaşımının” hepten zıvanadan çıktığını doğrulamasına köşesini açarak yardımcı oluyor.
Söz tekrar Bila’da:
“Bu olgu Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev devir-tesliminin neden her zaman gönül rahatlığı içinde yapıldığını da açıklıyor. Emekli olarak Genelkurmay Başkanlığı görevinden ayrılan Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun görevi devralırken yaşattığı ve devrederken yaşadığı ‘emaneti emin ellere’ bırakma duygusunun kaynağı bu...”
Hangi “gönül rahatlığı”?
Düşünün: 2002 Ağustosu atamalarında komutanlar arasında yaşanan ciddi çekişmeyi duymayan kalmamış, herkes Kıvrıkoğlu’nun Kara Kuvvetleri’ni bekleyen Edip Başer’e çalım atarak bu göreve Aytaç Yalman’ı, Jandarma’ya ise emekliliği gelmiş Eruygur’u atamasının çıkarttığı gürültüyü konuşuyor. Ama Bila’ya göre, asıl olan “emaneti emin ellere bırakma duygusu”ndan başka bir şey değil...
Bir gazetenin Ankara temsilcisinin gerçeği gizlemek ve kurgusal bir gerçek imal etmek amacıyla paylaştığı bu son derece militarist retorik de, bugünlere nasıl geldiğimiz sorusunun önemli bir cephesini açıklamıyor mu?
TSK’nın hasletleri bahsi çerçevesinde kaleme alınan şu satırlara bakar mısınız?
“20, yüzyılda ayakta kalabilen tek yaklaşım olarak Atatürkçü düşünce sistemini özümsemiş olmaları özellikle sorunları saptama, analiz etme ve ülke çıkarları açısından yorumlama kolaylığı sağlıyor.”
Bila haksız değil; gerçekten de sadece 20. yüzyılda değil, 21. yüzyılda da “ayakta kalabilen tek yaklaşım Atatürkçü düşünce sistemi”dir.
Ama bu derin analizi yaparken şunu da hatırlamalıdır:
21. yüzyılda bu ve benzer analizleri yapabilen, bu militarist retoriği pazarlamaya çalışan tek medya da sadece Türkiye’de kalmıştır.
Yeni Şafak, 14.7.2008
|