Ünlü yazarların, işadamlarının, generallerin gözaltına alınmaları, elbette herkes gibi bizi de üzüyor.
Gözaltına alma sırasında, kola girme, kelepçe takma, çok erken saatte rahatsız etme gibi şeklî konularda daha itinalı olunması gerektiğini defaatle yazıp çiziyoruz.
Lâkin bunları sayarak Türkiye’yi bir ‘Korku İmparatorluğu’ olarak göstermek, Nazi ve Faşist rejimlerle mukayese etmek, insafsız olmaktan öteye gülünç bir iddiadır. Üstelik, baştan aşağıya çelişmelerle dolu bir tavırdır. Bir yandan ‘yargıya saygı’ gösterilmeli diye yırtınacak ve Yargıtay Başsavcısı’nın iddianamesini eleştirenlere olmadık ithamlarda bulunacaksınız; diğer yandan ‘Ergenekon Soruşturması’nı yürüten savcıları ‘eşkıya’ diye sıfatlandırıp hakaretler yağdıracaksınız.
Türkiye’deki son gözaltılarla Hükûmetin ve yönetimin hiçbir ilgisi olmadığını bal gibi biliyorsunuz. O zaman bu kurgu bilim kitaplarından fırlamış ‘Korku İmparatorluğu’nu yargı mı sahneye koymaktadır?..
***
Beyler, siz korku imparatorluklarını görmemiş, yaşamamışsınız. Ne yazık ki, yakın tarihimizde Faşist diktatoryalara parmak ısırtan korku imparatorlukları devirleri görülmüştür.
Şeflik Dönemi CHP’sinin tek parti diktatörlüğündeki baskıları, zulümleri yazmaya kalksak ciltler dolusu kitaplara sığdıramayız. ‘Varlık Vergisi’ uygulaması denilerek gece yarısı evlerinden toplanan insanların çalışma kamplarında zorla çalıştırılmasını mı istersiniz; 1946 Seçimleri’nde, CHP il başkanı valilerin jandarmaya oy sandığı kaçırtmalarını, açık oylama-gizli sayım yaptırımlarını mı istersiniz; yoksa bilim adamlarını ve gençleri ‘milliyetçi’ ve ‘solcu’ oldukları için üniversiteden attırıp tabutluklarda işkence ettirmelerini mi?.. Sinan Çetin’in o dönemde müzik konusundaki son klibini seyretmişseniz söylediklerimi anlayabilirsiniz.
Türkiye, ‘Darbeler Dönemi’nde de korku imparatorluğu hâline gelmiştir. 27 Mayıs’ta, Yassıada’da DP’lilere uygulanan işkenceleri hâlâ unutmadık. Rahmetli Menderes’e idamından hemen önce prostat muayenesi adı altında yapılan sapık işkence, hangi korku imparatorluğunda gösterilebilir? Şimdi kanlı bir darbe iddiasıyla hukuk çerçevesinde tutuklanan paşalara karşılık, 27 Mayıs’ta Genelkurmay Başkanı Erdelhun Paşa teğmenlere dövdürtülmüştü...
12 Mart’ta ve 12 Eylül’deki uygulamalar, daha dün gibi hatırımızdadır. Gelişigüzel idamlar, siyasî suçlularla doldurulan hapishaneler, garnizona çevrilen üniversiteler... 12 Eylül’de, Mamak Askerî Cezaevi’nde tutuklulara yapılan işkenceleri anlatalım ister misiniz? Ya, sağcıları solculara, solcuları da sağcılara öldürtüp bu manzarayı keyifle seyreden ‘Ergenekon Çetesi’nin o dönemdeki ‘korku imparatorları’na ne dersiniz?..
28 Şubat ise tam bir kepazelikti. Ülkeye hâkim olan illegal ‘Batı Çalışma Grubu Çetesi’, halkın tamamını fişlemeye girişmiş, TSK mensuplarının aile efradı bile istihbarat elemanı olarak kullanılmak istenmişti. Üniversitelerde, hattâ orta dereceli okullarda ayrılan ‘ikna odaları’nda yapılan işkence ve baskılar, Goebbels’in dahi akıl edemeyeceği bir vahşet gösterisiydi. Savcı Nuh Mete Yüksel, eski müsteşar, eski bakan ve siyasî parti genel başkanı olduğuma bakmadan beni Terörle Mücadele Ekibi ile gözaltına alırken, hiç kimse ‘korku imparatorluğu’ndan söz etmemişti. Suçum, darbecileri ifşa etmekti...
***
Bir de ‘7 Temmuz Senaryosu’na göz atalım. 40 şehirde izinsiz olarak mitingler düzenlenecek. Polisle mitingçiler arasında çatışma çıkarılacak. Kalabalıklara ateş edilecek. 30 tetikçi tarafından önemli isimlere suikastlar düzenlenecek. Ayrıca, kaosu derinleştirmek için ‘ekonomi batıyor’ havası oluşturulacak. Sonunda ORDU GÖREVE ÇAĞRILACAK ...
Gerisini tahmin edebilirsiniz. Kanlı çatışmalar olacak. Hapishaneler ağzına kadar siyasî suçlularla doldurulacak. Yassıada yeniden faaliyete geçirilecek. Darağaçları kurulacak...
İşte asıl ‘korku imparatorluğu’ budur...
Hukuk nizamı ve demokrasi, kör topal da olsa, işlemeye devam ettiği müddetçe, yargının uygulamaları yanlışsa bu yanlıştan dönülebilir. Tutuklananlar suçsuzsa beraat ederler. Lâkin Türkiye, bu Ergenekon belasından kendini kurtaramazsa, o zaman ‘korku imparatorluğu’ gerçekten kurulur.
Radikal, 10.7.2008
|