ABD’li siyaset bilimci Steven A. Cook’un, ‘ Yönetmeden Hükmeden Ordular’ adlı kitabı HayyKitap tarafından yayınlandı.
Ortadoğu uzmanı olan, Türkçe, Arapça ve Fransızca da konuşabilen Cook, bu çalışmasında Türkiye, Mısır ve Cezayir’de silahlı kuvvetlerin siyasi konumunu inceliyor.
Vardığı sonucu da kitabın başlığına taşımış: Bu ordular ülkelerini bilfiil yönetmiyor ama sivil siyasete baskı yaparak, kendi belirledikleri kanalda akmasını sağlıyor.
Peki, bu hükmetme faaliyeti nasıl yürüyor? Yani somut olarak neler yapılıyor?
Eğer ille de bir milat gerekirse: TSK, “yönetmeden hükmetme” çabasına 1960 darbesiyle başladı.
Askerlerden ve siyasetçilerden oluşan Milli Güvenlik Kurulu, 1961 Anayasası’na sokulurken, Meclis, milli egemenliğin kullanıldığı tek kurum olmaktan çıkarıldı.
Bu durum 1971 ve 1980 darbelerinden sonra da devam etti.
1990’ larda ise hükmetmenin tarzı değişti. Açık müdahaleyle siyaseti şekillendirmenin yerini, psikolojik operasyon ve hukukun araçlaştırılması aldı.
Önce bir hedef belirleniyor, sonra da normal şartlarda buna karşı çıkacak olan kamuoyu, özellikle medya kullanılarak, o hedefi kabul edecek kıvama getiriliyordu.
Bunları nereden mi biliyoruz? Cevap basit: Ortaya çıkan belgelerden ve orada yazılanlara uygun davranan medya kuruluşlarından! Gelin bir kısmını hatırlayalım:
- 28 Şubat (1997) darbe sürecinde hazırlanan bir ‘ andıç’ vardı mesela. Şemdin Sakık’ın ifadelerine eklemeler yapılarak bazı gazeteciler PKK ile işbirliği halindeymiş gibi gösterildi.
- Yine aynı dönemde, yasadışı ‘ Batı Çalışma Grubu’, medyaya haber servisi yapıyordu. İş o hale varmıştı ki üç büyük gazetenin anlı şanlı üç köşe yazarı, 6 ay önce Avrupa’da meydana gelmiş bir olayı, sanki geçenlerde olmuşçasına, “ aynı gün, aynı yorumla “ okurlarına duyurabiliyordu!
- Daha yakın tarihlerde ise örneğin ‘ Sosyetik Fişleme’ diye adlandırılan olay var. Mart 2004’te, rejimle hiçbir derdi olmayan İstanbullu kalburüstü kişilerin bile Kara Kuvvetleri tarafından fişlendiği ortaya çıkmıştı.
- 2004 tarihli bir başka belgede ise TSK’nin sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) irtibat kurması, yönetimlerine kendileriyle aynı paralelde düşünen ve davranan kişilerin geçmesi için çaba harcanması öngörülüyordu. Daha sonra bu STK’lerin çoğunu cumhuriyet mitinglerinde gördük.
- Resmi olmasa da, en önemli belge ise hiç kuşkusuz, eski DKK Oramiral Özden Örnek’in tuttuğu günlüklerdi. Burada, hazırlıkları 2003’te başlayan ‘Sarıkız’ kod adlı darbe planını gün gün takip ediyorduk.
- Aynı dönemde gazetecilerin ‘ yandaşlar’ ve ‘ karşıtlar’ olarak fişlendiğini gösteren belgeler de kamuoyuna yansıdı.
- Birkaç ay önce de TÜSİAD da dahil STK yöneticilerini fişleyen ve zan altında bırakan bir başka andıçla karşılaştık. STK’ler, özetle ‘desteklenecekler’ ve ‘kösteklenecek’ diye ikiye ayrılıyordu.
- Geçenlerde ortaya çıkan bir bilgi de, 2004’te Jandarma bünyesinde kurulan, ‘Cumhuriyet Çalışma Grubu’ adlı yine yasadışı örgütlenmeye ilişkindi.
- ‘Jandarma’ deyince, tabii ‘Sarıkız’ başarısız kalınca, 2004’te ‘Ayışığı’ kod adıyla hazırlanan yeni darbe planını da unutmayalım.
Özetle: “ Yönetmeden hükmetmenin “ nasıl yürüdüğünü gösteren bu ve benzeri bilgileri alt alta koyuyoruz ve Eylül 2007’de hazırlanan ‘ Eylem Planı’na hiç şaşırmıyoruz!
Sadece üzülüyoruz.
Sabah, 24. 6. 2008
|