Taraf Gazetesi’nin dün manşetten duyurduğu bir haber öğle saatlerinde TSK internet sitesinden yalanlandı.
Taraf Gazetesi’nin haberine göre Genelkurmay Başkanlığı tarafından Eylül 2007’de yürürlüğe konan “Bilgi Destek Faaliyeti Eylem Planı” uyarınca, kamuoyunu, “irticacı hareketlerin sorumlusu” olarak görülen hükümete, “milli devlete karşı” olarak nitelenen yeni anayasa paketine, “terörist” olarak adlandırılan DTP’ye karşı TSK’nın görüşleri doğrultusunda yönlendirmek için bir dizi karar alınmış
Eylem planında “kamuoyu oluşturma gücüne sahip bulunan üniversiteler, üst yargı organlarının başkanları, basın mensupları, sanatçılarla temasın muhafaza edilmesi ve bu kişilerin TSK ile aynı paralelde hareket etmelerinin sağlanması” gerektiği vurgulanıyor.
Eylem planının bütün ayrıntıları dünkü birçok internet sayfasına düştü. Ayrıntıları oradan kolaylıkla izleyebilirsiniz. Okudukça insanın kanını donduran bir metinle karşı karşıyayız. Toplumun büyük çoğunluğunu düşman olarak bellemiş bir suç organizasyonu Türk toplumunun bağrından çıkmış olan TSK da dâhil olmak üzere devletin bütün kurumlarını, kendi karanlık emellerini gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanmaktan hiç çekinmiyor. Genelkurmay başkanlığı yaptığı açıklamada “kayıtlarında, Komuta Katı tarafından onaylanmış böyle bir resmi evrak veya plan bulunmamakta” olduğunu söylemiş. Ama bu açıklama nedense haberin uyandırdığı ürkütücülüğü gidermiyor. Nasıl gidersin ki? Planda yazılanlar aylardır yaşamakta olduğumuz kabusun birebir tasvirinden başka bir şey değil zaten. Bir tür malumun ilamı kabilinden şeyler.
27 Nisan’da TSK’nın bir e-muhtıra ile teşebbüs ettiği darbe süreci siyasetin Türkiye tarihindeki belki ilk defa gerçekleşen direnişiyle savuşturulduktan sonra TSK’nın doğrudan darbe siyasetinin alanı iyice daralmış bulunuyordu. AK Parti’ye karşı açılan davayla başlayan cüretkâr yargı harekâtının muhtaç olduğu kudreti “malum” bir yerlerden aldığını bilmeyen yoktu. Herkesin bildiği “malum” Anayasa Mahkemesinin başörtüsü ile ilgili verdiği kararla kendini açığa çıkarmaktan da çekinmedi zaten.
Bugün Genelkurmay neyi tekzip ediyor? Herkesin malumu olanları mı?
Üst düzey yargı mensupları TSK’nın üst düzey yetkilileriyle “gizlice” görüşmediler mi? Üniversite rektörlerinin siyasete karşı bir seferberlik havasındaki kıpırdaşmalarının anlamı ne? Medyanın bir kısmı en düşük bir akıl ve vicdan ile bile savunulması mümkün olmayan bir darbe sürecini giderek haklılaştıran manşetleri sadece tesadüf mü? Ya bazı sivil toplum kuruluşlarının sivil akla ziyan hareketlenmeleri…
Aslında bu hareketler Genelkurmay’ın tekzip ettiği gibi bu planın dahilinde değilse durum daha vahim olmalı değil midir?
O zaman Türkiye’nin ciddi bir güvenlik zaafı var ve Genelkurmay bu “malum”u tekzip edeceğine, bu planlı hareketleri kimlerin yürütüyor olduğunu, dahili mi, harici mi bedbahtların saldırısı altında olduğumuzu sorması gerekmiyor mu?
Her karanlığın sonunda bir ışık vardır. Darbecilik ahlaksızlığın başıdır. Ülkenin bütün ahlaki dengelerini alt üst eder. Çünkü elinde güç olanın, eline kamu gücü emanet edilmiş olanın bu emanete ihanet etmesi, bu emaneti kendi iktidarı için kötüye kullanarak zimmetine geçirmesidir. Kendisine hukuk adına içtihad yetkisi verilmiş olanın bu yetkiyi istediği gibi kullanması, eline silah verilenin bunu istediğine keyfince doğrultması, ülkenin hazinesi emanet edilenin bunu fütursuzca zimmetine geçirmesi…
Bunlar bir kez sessiz kalınarak onaylandığında o ülkede ahlakın dikişi hiçbir zaman tutmaz. O zaman kimsenin kimseye merhameti, kimsenin kimseye saygısı kalmaz. Fırsatını bulan rüşvetini de alır, güçsüzü ezer, yetimin hakkına göz diker. Ahlaki çözülme tam da tepeden başlar. Darbe basitçe yönetimin sıra dışı yollarla değişmesinden ibaret değildir. Darbe emanete ihanettir; bir toplumun güvenini suiistimaldir. Darbe hak edilmemiş bir makama, yetkiye, güce ve mala el koymak bakımından bir gasptır, hırsızlıktır.
Darbeler başarıldığında bütün bir toplumun etik kodlarını felç eder. Bütün ahlaki çöküntülerin kökeninde tepeden başlayan bu ihlaller yatar.
Yeni Şafak, 21.6.2008
|