Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın “Türkiye’de Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorun yaşıyor” sözünde sorunlu bir yön yok mu? Var elbette. Bakanlık koltukları ‘sorun’ dillendirme yeri değildir; altıncı iktidar yılı içerisinde olan Ali Babacan’lı Ak Parti hükümeti o sorunların büyük bölümünü şimdiye kadar çoktan çözmeliydi.
Altıncı yılın sonunda sorunu hâlâ çözmedikleri için serzenişte bulunmak yerine, “Çoğunluğun da dini özgürlük sorunları var” dediği için, hükümetin bir bakanının hayatını Cehenneme çevirme derdindeler. Neymiş efendim, Türkiye’de kimsenin dini özgürlük sorunu yokmuş. Camiler açıkmış, isteyen hacca gidebiliyormuş.
Aynı mantıkla Türkiye’de hiçbir alanda bir sorun bulunmadığı da iddia edilebilir. Hangi alanda eksiklikten söz etseniz, aynı alanda var olan pek çok özgürlük veya uygulama karşı-kanıt olarak dile getirilebilir çünkü...
Avrupa Komisyonu ve Parlamentosu, ABD’nin ilgili birimleri, hak ve özgürlükler alanında çalışan uluslararası sivil toplum örgütleri, Türkiye ile ilgili raporlar yayınlıyorlar. Her yıl. O raporlardan herhangi birini açtığınızda ‘din özgürlüğü’ alanına giren pek çok eksiklikten ve yanlış uygulamadan söz edildiğini görüyorsunuz. Kimi dini azınlıkları ilgilendiriyor o sorunların: Ortodoks Hıristiyanların Heybeli’deki rahip okulunun kapalı olması gibi... Kimi ise Aleviler ile ilgili düzenlemelerin olmayışını dile doluyor. Son yıllarda her raporda başörtüsü ile okumak isteyen kızların üniversite kapılarından çevrilmesi de bir sorun olarak yer almaya başladı.
Bunlar Türkiye’de din özgürlüğü alanında başkalarının da bildiği yanlışlarımız... Bunların varlığını gazete köşelerinden Ali Babacan’ın kellesini isteyenlerin bilmesini, bilse de kabul etmesini ise kimse beklemiyor...
Beklemiyor, çünkü o tiplerin ne kadar önyargılı olabildiklerini son ‘telekulak’ olayına yaklaşımları sırasında yaşayarak bir kez daha öğrendik.
Beklemiyor, çünkü o tiplerin böyle bir sorunları da, o sorundan kaynaklanan özgürlük talepleri de yok. Kiliselerinde rahip eksikliğini Ortodoks Hıristiyanlar, cemevlerinin göz ardı edildiğini Alevi vatandaşlar, başörtülü öğrencilerin mağduriyetini evinde/çevresinde başörtülü genç kız bulunan aileler hissediyor.
“Türkiye’de çoğunluğun din özgürlüğü sorunu yok” iddiası sahiplerinin gerçekten bu alanda bir sorunları yok. Ezoterik inançlar, gizli ritüeller bile yapılabilen bir ülke burası; tabuta girilerek ve boğaza kılıç değdirilerek yapılan ‘üyeliğe giriş’ törenlerine kimse itiraz etmiyor.
Gecenin bir vaktinde locadan çıkarken cami cemaatinin de dağıldığını görüp “Hiç kimsenin dini özgürlük sorunu yok” diye düşünüyor olmalılar.
Oysa var. Yazdıkları gazetelerin birkaç aylık nüshaları bu gözle incelendiğinde görülecektir: İbadetini aksatmamak gibi bir derdi olan devlet memuruna sağlanmış mescit kolaylığına karşı çıkanlar var bu ülkede... Başörtülü de pekâla yürütebileceği doktorluk mesleğini buna izin verilmediği için perukla sürdüren kadın doktorların tacize uğraması gibi bir sorun da var. Burada okumasına izin verilmediği için yaban illere gitmek zorunda bırakılmış yüzlerce, üniversitelerde okuyamadığı için evde oturan binlerce genç kızın da sorunu var...
“Yok” diyen veya “Var” diyeni ayıplayan, gözünü kapatınca bütün dünyanın karardığını sanan şaşkından farksızdır.
Kendilerini ve çevrelerinde kimseyi ilgilendirmediği için bunları onlar ‘sorun’ saymayabilir, ancak bir tek kişi bile “Var” diyorsa, devlet adamına düşen, o sorunla da ilgilenmek ve çözümüne katkıda bulunmaktır.
Yeni Şafak, 1.6.2008
|