Şu anda İstanbul’da ve Türkiye’de canı alkollü içki çekip de, bunu içemeyecek durumda kimse yok.
(...)
Ama demokrasiyi ve laikliği alkole endekslemek gibi bir durum da çok açık biçimde var. Birincisi bilelim ki, bazı içki ve besinlerin dinen yasak olması, sade İslam’a özgü bir durum değil.
Örneğin Yahudiler için domuz eti, ahtapot, midye haramdır. Daha ötesi, “Koşer” kuralında et ile süt bir arada yenilmez, bunların kapları bile mutfakta ayrı tutulur.
Alkole gelince.
Örneğin Mormonlar için sade alkollü içkiler değil, çay, kahve ve tütün de haramdır. Acaba Reha Muhtar Anadolu yakasındaki meyhanelere Avrupa yakasından bakıp laiklik denetimi yapmadan önce program yaptığı televiz-yon kanalının Amerikalı yöneticisine “Yoksa sen şeriatçı mısın” diye sordu mu hiç?
Böyle bir şey sorsaydı, alacağı cevap şu olurdu:
- Sana ne benim inancımdan? Laiklik, başkasının inancını sorgulamak değil, kimseyi inancından ötürü sorgulamamaktır. Amerika’yı kuranlar inançlarından ötürü Katolik baskısına uğrayıp, kendilerini başka bir kıtaya atan Protestanlardır.
(...)
Özetle laik yaşama karşı “mahalle baskısı” olduğunu ileri sürenlerin, buna karşı “meyhane baskısı” ile çıkması akılcı bir yol değildir. Laiklik alkolizmin değil özgürlüğün aracıdır.
Sabah, 11.5.2008
|