AK Parti’ye dönük “Kapatılacak mı- Kapatılmayacak mı” içerikli papatya falında takvim yaprakları birer birer kopartılırken, alışıldığı üzere birileri de “Acaba Amerika bu konuda ne düşünüyor” sorusuna cevap arıyor.
Genel bir gözlem şöyle:
Avrupa Birliği Türkiye’deki parti kapatma alışkanlığının bu kez iktidar partisinin kapatılmasını hedefleyen biçimde depreşmesine karşı, çok açık biçimde tutumunu belirtiyor.
AB sözcüleri, AK Parti’nin kapatılması halinde Türkiye ile ilişkilerin dondurulabileceğini bazen açık, bazen dolaylı biçimde seslendirmekteler.
Buna karşı Amerika’nın sözcüleri konuya çekimser yaklaşıyor.
“Demokrasi” ve “Hukuk” gibi kavramları soyut biçimde seslendirerek, olayı Washington’daki tribünden tarafsız seyirci konumunda izliyorlar.
Ayrıca neo-con esintili bazı Amerikalılar da, AK Parti’ye karşı kampanya açmış durumdalar. Washington Times benzeri gazetelerde yazan “Türkiye uzmanı” kişiler, adeta Türkiye’de gerekirse darbe yapılmasını bile gündeme getiriyor.
Bazı Amerikan thinktanklarında, kronik AK Parti karşıtı sözcülerin sesleri yükseliyor.
Bizim çocuklar
Böyle bir izlenim bulunmakta.
Tabii bir de hatırlananlar var...
Örneğin 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin haberi Washington’a ulaştığında, o zamanki ABD Savunma Bakanı Haig’in “Bizim çocuklar darbe yapmış” doğrultusunda olayı değerlendirdiği de hatırlarda.
Bu tabloyu doğru tahlil etmek için, öncelikle Türkiye’nin Avrupa ve Amerika ile bağlarını kuran çevreler ve öğeler üzerinde durmamız gerekir.
TürkiyeAvrupa ilişkileri genel yapısıyla “Sivil” dir.
Zaten AB’nin kendisi sivil bir liberal demokrasi projesidir.
AB “Türkiye’ nin sesi” ni, Sivil Toplum Örgütleri’ni, siyasi parti sözcülerini, Avrupa ile ticaret yapan girişimcileri ve Türkiye’de yatırım yapmış Avrupa sermayesinin yöneticilerini dinleyerek duymaya çalışır.
Avrupa için Türkiye’de reform ve istikrar, Türkiye’nin hukukunu ve siyasetini AB’ye uyumlu hale getirmesi olarak algılanır.
Buna karşı Türk-Amerikan ilişkileri ağırlıklı olarak bir “askeri ittifak”tır. TürkAmerikan ortak (sivil) kuruluşlarında silah satıcıları ve iki tarafın emekli askerleri, ağırlıklı biçimde yer alırlar.
Sadece NATO
Amerika için Türkiye’nin gelişmesi ve istikrarı, Türkiye’nin Amerikan askeri ittifakı içindeki yerini koruması ile eşanlamlıdır.
Türkiye ile Avrupa birlikte anılınca “Avrupa Birliği”, “Avrupa Konseyi”, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” akla gelir.
Türkiye ile Amerika birlikte anılınca da “NATO” hatırlanır.
Açıkçası bu tablo Türkiye’nin değil Amerikan dış politikasının hastalığını yansıtıyor.
Dünyanın en iyi üniversitelerine, en parlak beyinlerine, en üretken girişimcilerine ve sivil demokrasiyi köklere indirmiş bir yapıya sahip ABD, Truman Doktrini’nden 60 yıl sonra hala Türkiye ile ilişkilerini ağılıklı biçimde “Askeri” yapıda tutmaktaysa, bu hastalıklı bir durumdur.
Bu hastalıklı durumun yansımalarını Türkiye’de “Anti-Amerikanizm”in dönem dönem tırmanmasında görüyoruz.
Daha da ötesi, muvazzaflıklarında TürkAmerikan askeri ittifakını güçlendiren, ikili anlaşmaları hazırlayan generaller, emekli oldukları anda Amerika karşıtı, 3’üncü Dünyacı, Rusya’ya ve Çin’e sempati duyan düşünce merkezleri olmuyorlar mı?
İttifak sivilleşmeli
Türkiye ile Amerika arasındaki köprülerin nasıl sivilleşeceğini, nasıl demokrasi yanlısı olacaklarını arayıp bulmanın zamanı gelmiştir, geçmektedir.
Türkiye’de demokrasiye karşı komplo kurmak isteyenlerin “Acaba Washington’dan hangi desteği almalıyız” arayışına girmeleri, trajik bir kısır döngü halinden çıkartılmalıdır.
Amerika süper güç olarak “askeri bir devlet”tir de.
Ama bir de sivil, demokrat Amerika vardır. Amerika’nın bu yanı, Türkiye’ye fazla yansımıyor.
Türkiye’de demokrasi sallantıya girince, hemen herkes “Acaba Washington’da birileri bu işlerin arkasında mı” diye düşünmeye başlıyor.
Dünyada biten Soğuk Savaş, bu yolla Türkiye’nin iç siyasetinde devam ediyor ve kamplaşmalar körükleniyor.
Sabah, 10.5.2008
|