İktidardaki Ak Parti’nin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın hazırladığı iddianameyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılma cezasına çarptırılma ihtimalini Türkiye’yi az tanıyan okumuş-yazmış bir yabancıya anlatmayı hiç denediniz mi? Hiç tavsiye etmem; olağanüstü komik sorulara müthiş saçma cevaplar biçiminde gelişiyor konuşmanız ve sonuçta iki taraf da birbirini asla anlayamayacağını fark ediyor.
CHP yöneticileriyle CHP’li yazarları hiddetlendiren, yabancıların parti kapatma konusundaki açıklamalarının temelinde bu gerçek yatıyor işte: Bir yabancının, özellikle Avrupalı ve demokratsa, Ak Parti aleyhine açılmış kapatma davasını anlaması asla mümkün değildir. Türkiye’yi ve şartlarını bilmeyen hiçbir şey anlamıyor olan-bitenden; Jose Mario Barroso’dan Joost Lagendjk’a Türkiye’yi tanıyan Avrupalılar ise, olan-biteni kabulde zorlanıyorlar.
Aslında CHP’liler ile CHP’li kalemlerin söyledikleri ve yazdıklarını her gün birden fazla dile çevirerek Avrupalıların dikkatine sunmakta yarar var. Bu yazının yazılma sebebi de bu zaten: Aleyhinde açılmış kapatma davasına karşı savunmasını yaparken, Ak Parti, Türkiye içerisindeki tartışmaları ne kadar başkalarına yansıtıyor acaba? Davayla ilgili iddianameyi veya partili hukukçuların hazırladığı savunmayı başka dillere çevirmek çok yararlı elbette, ancak esas yapılması gereken, Avrupa Birliği (AB) üyesi olmak isteyen Türkiye’de, 2008 yılında, demokrasiye müdahaleyi doğal karşılayan, parti kapatmayı alkışlayan, ifade edilen görüşleri tehlikeli bulan bir zihniyetin varlığını gözler önüne sermektir.
Çağdaşlaşma yolunda atılan bunca adımdan sonra, Türkiye’yi demokrasisi özürlü olarak tutmak isteyen ‘çağdaş görünümlü gericiler’ bulunduğunu ve bunların halkın büyük desteğini kazanmış, her iki seçmenden birinin oyunu almış bir iktidarı yerinden etmek için harekete geçtiklerini, yapılanı alkışladıklarını dünyada duymayan kalmamalı.
Ak Parti yönetiminin mahkeme sonuçlanana kadar sessiz kalma taktiği bir noktaya kadar doğal karşılanabilir. Sesini çıkarsa ne olacak, o sesi bastırmaya hazır, söyleneni çarpıtmaktan çekinmeyecek denli gözü dönmüş, her yapılanı tersine çevirmede mahir kişiler hazır bekliyorlar nasıl olsa... Ancak gelişmeleri bütün dünya ile paylaşmak Ak Parti’nin kendisi için değil, daha çok ülke için yararlı.
Yararı şurada: Türkiye’de parti kapatmayı alkışlayacak çapta demokrasiye zıt bir anlayışa sahip olan çevreler, bu davranışlarını, 11 Eylül sonrasında ‘güvenlik eksenli’ hale gelmiş dünyanın anlayacağı biçimde anlatıp kendilerini mazur gösterme çabasındalar. Oysa Türkiye’de olan-bitenin onların altını çizdiği ‘korkular’ ile zerre kadar ilgisi yok. Türkiye’yi yakından tanıyan Avrupalılar, siyaset bilimi terminolojisine çevirerek pek güzel anlıyorlar yapılmak isteneni: Statükonun intikamı... Demokrasiye ihanet... Sınıfsal çıkarlar... Egemen çevrelerin halkı cendereye alması... Bunlar, kapatılma davası açıldığı günden beri çeşitli Batılı ağızlar ve kalemlerin konuyu anlatmada kullandıkları kalıplar...
Ak Parti altı yıla yakın süredir iktidarda, ancak kendini ve yapmak istediklerini Türkiye ile ilgilenen yabancılara anlatmanın yolunu henüz bulmuş değil. Bulmalı ve anlatmalı. Kendisine karşı yapılmak isteneni de... Sonucu değiştirmese bile, bu yoldaki çabalar, ülkenin geleceği üzerinde olumlu bir rol oynayacaktır. Bugün anlatılanlar yarın verilecek kararın daha iyi anlaşılmasına hizmet etse, bu bile önemli bir kazanımdır. Sessizlik ürkütücü. Oysa Myanmar’da onbinlerce insanın canını alan doğal felâketle Türkiye gibi bir ülkede meydana gelen demokrasi sarsıntısı eş değerde; bu sebeple daha büyük bir ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.
Yeni Şafak, 8.5.2008
|