Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Barroso’nun ilk günkü performansı son derece çarpıcıydı. Hemen herkese gereken mesajları verdi. Bundan daha net açıklamalar yapılamazdı. Acaba etkisi olacak mı? Yoksa bizler yine eskisi gibi kendi bildiğimizi mi okuyacağız? Bakın, en çok hangi noktaların üzerinde durdu…
Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Barroso’nun dün Ankara’daki performansı son derece parlaktı. Gelmeden önce çok iyi hazırlandığı belliydi. Birkaç cepheye ayrılmış olan Türk siyasetinde rol alanların her birine ayrı mesaj verdi. Kelimeleri çok netti. Anlaşılmayacak derecede diplomatik cümleler kullanmadı. Aksine, AB konusunda ortaya atılan eleştirileri yanıtladı.Güncel konular hakkındaki görüşlerini hiç gevelemeden açıkladı. Barroso çok iyi hazırlanmış. Konuşması da üst düzey ve dengeliydi. Kimseye özel olarak çiçek atmadı. Çeşitli konuşmalarında benim dikkatimi çeken en önemli satır başları şunlardı:
- AB’ye kestirmeden gidilemez. Önemli adımlar attınız, ancak reform süreci daha da hızlandırılmalıdır.
- Katılım sürecinde farklı sesler duyunca şaşırmayın. Bu tartışmalar sonuna kadar yaşanacaktır. Ancak unutmayın ki, Türkiye’nin adaylığı oy birliği ile alınmıştır ve bu oy birliği sürmektedir.
- Müzakere sürecinin en büyük düşmanı ön yargılar ve atılan adımlardaki ihmallerdir. Daha bir çok zor günler yaşanacaktır. Ümitsizliğe kapılmamak gerekir.
- AB devletlerin egemenlik hakkını azaltmaz. Milliyetçi duygularla, AB’ye uyum sağlamak çelişmez
- Yanlış anlama olmasın: PKK terör örgütüdür ve öyle kalacaktır. Ancak, Kürt sorununu çözmek için de, Kürt kökenli vatandaşlarınızın ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarını çözmelisiniz.
- Türban ve Laiklik konularında bizim bir standart getirmemizi beklemeyin. Bu sizin işinizdir. Biz tavır almayız.
- Şiddet içermeyen görüşleri yargılanması sağlıklı değildir. Avrupa’da şaşkınlık yaratmıştır.
Barroso, Türkiye-AB ilişkilerinde bir ince ayar yaptı.
Bakalım, bunları duymazdan gelip yine kendi bildiğimizi mi okuyacağız, yoksa hiç değilse söylemimizde bir değişiklik yapacak mıyız?
AB, HER ADAY
ÜLKENİN İÇ İŞİNE KARIŞIR...
Türk siyasetçisi ve Türk kamuoyu birden bire Avrupa Birliği’ni (AB) keşfetti. Daha düne kadar AB’yi konuşan yoktu. Ne zaman ki kapatma davaları ortaya çıktı, Avrupa Birliği birden bire gündeme geldi. Daha doğrusu, AB yeniden keşfedildi. Tam bir “şark” yaklaşımı.
Asıl benim ilgimi çeken nokta, AB’nin demokrasi ve laiklik konularındaki görüşleri, AKP’ye biraz yakın olunca, muhalefetin sesi birden bire yükseldi.
En çok sorulan soru veya yapılan itiraz, hem CHP hem de MHP’den aynı cümlelerle ortaya atıldı: “…Barroso’nun burada ne işi var? Neden iç işlerimize karışıyor? Bize akıl vermeye ne hakkı var?...” Brüksel’de bir araya geldiğimde Barroso bu sorulara çok net yanıt verdi: “…Türkiye AB’ye tam üye olacak ve aday ülke statüsünde bulunuyor. Gayet tabii görüşlerimizi açıklarız. Aday olmasaydı, o zaman kimse ilgilenmezdi…”
İşte bu kadar basit.
Eğer kimsenin iç işlerinize karışmasını istemiyorsanız, o zaman son derece basit: Hemen kapılarınızı kapatın ve AB ile de basit bir ilişkiye girin, olsun bitsin… Eğer zenginleşmek, 1’inci ligde yaşamak ve uygarlık düzeyinizi arttırmak istiyorsanız, o zaman Barroso’ları, Olli Rehn’leri dinlemek gerekiyor.
Oyunun kuralı bu…
Posta, 12 Nisan 2008
|