Kalp, hem maddî hem mânevî hayatın santralıdır. İnsandaki duygu ve lâtifelerin de merkezi ve sembolüdür. Duygu yoğunluğunun artışı ve azalışı kalbin ritim atışları ile anlaşılır. “Bir gördüm aşık oldum!” gibi veya herhangi bir uyarı ile aşırı heyecan şeklindeki duygu yoğunluğu asıl beyinde bir takım faaliyetleri tetiklemektedir.
Görülen şeyden beyne giden uyarılar, değerlendirme ve anlamlandırmadan sonra, orta beyindeki hipokampüs bölgesine beynin karar merkezinden işin önemi uyarısı geliyor. Uyarının anlam ve değerine göre üst beyin korteksten hipokampüs alarma geç talimatı veriliyor. Sonra bedenin ilgili organlarına gerekli emir veriliyor. Bu alarm esnasında beyinde normalden fazla kan ihtiyacı hasıl oluyor. Çünkü beynin bütün birimleri aktif hale geçiyor. Bu aktivitenin göstergesi de o bölgelerin kanlanmanın artışıdır. Yapılan ölçümlerle hem elektro manyetik dalga frekansında artış hem de bir takım kimyasallar salgılanıyor.
Beyin değerlendirme ve karar birimleri nihaî kararı organlara gönderirken kendi kapalı sistemi içinde de kalbe talimat vererek, “bana fazla kan lâzım oldu pompalama ritmini artır!” diyor.
Kalbe gönderilen emirle kalp çalışma temposunu arttırarak ritim daha fazla kanı beyne gönderiyor. Duygu yoğunluğunun anlam ve önemine bağlı olarak beynin fazla enerji ihtiyacı fazla kan akışı ile karşılanıyor. Bu işin fizyolojik ve biyolojik yönüdür.
Duygu yoğunluğu ve heyecanın merkezi aslında beyindir. Beyinde olup bitenleri bilmediğimiz ve heyecanın yansımaları kalbin atışları ile anlaşılabildiğinden kalp duyguların sembolü olarak kabul edilmiştir. İnsanın mânevî hayatındaki duygu değişim dereceleri de kalpte yansımalara sebep olmaktadır. İnanç, sevgi, sevinç, üzüntü, gibi tutum ve davranışa yansıyan ve yansımayan duyguların derecelerinin dışa vurması kalpten anlaşılmaktadır.
Kalp insanın dinamik sisteminin göstergesidir. Yani hareketin davranışın, amel dediğimiz eylemlerin merkezi kalptir.
Beynin zihinsel fonksiyonları, başka bir deyimle aklın işleyişi ise statiktir, durgundur.
Genel algılama ve bilinen kabul ise, aklını fazla işletenler daha aktif, kalbini işletenlerin ise daha pasif olduğu zannedilir. Halbuki durum tam tersidir. Kalbin işlemesi demek hareket, fiil, amel ve davranış demektir. Tasavvuf ve tarikat ehlinin kalbî insanlar olduğu, dolayısıyla durgun, dış dünyaya kapalılık anlaşılır. Zira davranışlarda en fazla etkili olan kalptir. Zihin ise, düşünceler, bilgi, itikat, inanç gibi soyut ve statik bir özelliği ifade eder.
Dinî terminolojide de bunun karşılığını görmek mümkündür. Zihnî aktivite sahibi, ehl-i tahkik, arifler, asfiyalar, alimler Peygamberimizin ilmine talip olmuşlardır. Tarikat ve tasavvuf ehli ise ameline talip olmuşlardır.
İlim, statik potansiyeli, amel ise dinamik, pratik, uygulama ve davranışı ifade etmektedir. O halde kalbi işlettirmek demek ibadettir, faaliyettir, hizmettir, hareket demektir.
Dış dünyaya kapalı sadece oturduğun yerde hareketin en düşük profili zikir etmekle sınırlı anlaşılmamalıdır.
Aklın önemi marifet kazanmaktır. Kalp ise marifetin gösterdiği davranışı gerçekleştirmesidir. Burada zikrin önemini ve anlamını hafife almak değildir maksadımız.
Ruhun tekâmül vasıtası bedendir. Ruh hamuru beden makinesinin dişlileri ile yoğrularak tekâmül ettirilir. Makinenin devir yönü doğru olmak şartı ile elbette. Kalp bedenin hareket merkezidir demiştik. Karar merkezi beyin olmakla beraber hareket kalple özdeşleşmiştir.
Marifetin merkezi beyin, muhabbetin merkezi kalptir. Muhabbet bir duygu olmakla beraber amel ile ayrılmaz bir bütündür.
Muhabbet, sevgi hareket enerjisidir. Dağları delen aşk, muhabbetin bir üst versiyonudur. En etkili motive edicidir. Engelleri kolay kılan kalbdeki aşktır. Bir işte aşk yoksa başarı da yoktur.
|