Sözde, yakın coğrafyamız ile yeniden yakın ilişkiler kurma dönemine girdik. Artık, Balkanlar’da, Kafkasya’da, Ortadoğu’da olanlarla yakından ilgiliyiz. Dahası, bu alanlarda yeni roller üstlenme iddiası söz konusu. Bu çerçevede, bu bölgelerle, tarihi bağlarımız, Osmanlı nüfuz alanı gibi kavramlar tedavüle giriyor, üstelik bu kavramlar, nedense uluslararası arenada da tedavüle giriyor. Ancak, ‘Bu ortam nasıl oluştu, ne zamandan beri, neden ve nasıl?’ diye sormadan, havaya girip, bu gelişmeleri Türkiye’nin dış politikasının yeni tercihleri ve başarısı olarak algılamak kadar ahmakça bir şey olamaz.
Ne oldu da bugünkü ortam oluştu? Cevabı basit, özellikle Kafkasya ve Balkanlar’da mevcut durum doğrudan Sovyetler’in çözülüşü sonucu ortaya çıktı. Peki, Sovyetler’in bu bölgelerde geri çekilişiyle, ucu açık bir iktidar boşluğu mu oluştu? Tabii ki hayır. Bu bölgelerde (ve de diğerlerinde) Sovyetler’in çekildiği alanlar ABD nüfuz alanına geçiş yaptı, daha doğrusu halen bu geçişin sancılarının yaşandığı bir ortam oluştu. Bu sancılı ortamın koşullarını dikkate almadan, bu bölgelerde ‘Osmanlı geçmişi’ üzerinden rol üstlenmenin ABD’nin nüfuz etme, nüfuzunu pekiştirme siyasetinde figüranlık yapmak dışında anlamı yok.
Dahası, Balkanlar, Yugoslavya’nın çözülüşü süreci, ABD’nin, BM ile olsun olmasın, askeri müdahalelere meşruiyet alanı açtığı ilk adım oldu.
Bu süreci sorgulamadan, Irak işgalini sorgulamak bile zor. Nitekim, Irak işgali politikasının mimarları, sıkıştıkları yerde, Bosna örneğine gönderme yapıp, haklı çıkma yolunu buluyorlar.
Dünya bir gül bahçesi değil, dünyanın yeniden paylaşımı savaşlarının kıyasıya devam ettiği bir ortamda, durduk yerde, kimsenin kimsenin bağımsızlığını, özgürlüğünü tanıyacağı falan yok. Kosova’nın pazar günü ilan ettiği bağımsızlığı da bu türden bir ‘özgürleşme’. Nitekim, bağımsızlığını ilan edenler, eski Yugoslavya’dan, Sırbistan’dan ve Rusya’nın nüfuz alanından özgürleşmenin, anlamını bildikleri için ABD bayrakları ile kutlama yapıp, yeni efendilerine bağımlılıklarını ilan ediyorlar. İş bayraklarla bitmiyor. Tıpkı, Sovyetler’den özgürleşen Doğu Avrupa ülkelerinin ABD üslerine ev sahipliği etmesi gibi, eski Yugoslavya topraklarında parçalanma sonucu açılan alanda, mesela büyük bir askeri üs olan Bondsteel Kampı’nın kurulması gibi yeni yerleşmelerden bahseden yok. Avrupa Konseyi’nin ‘insan hakları elçisi’ Alvaro Gil-Robles, bu kamp içindeki gözaltı merkezi için, ‘Guantanamo’nun küçük bir versiyonu’ demişti. ABD’nin, Guantanamo benzeri dünya karakollarını barındırma karşılığında ‘özgürlük’ nasıl bir özgürlüktür. ‘Kimin, kime karşı hakkını, kim ne karşılığında koruyor?’, ‘Bu ödenebilir bir bedel midir?’ diye sormadan, olayı ‘Kosova artık özgür’ başlığı ile müjdelemenin iki nedeni olabilir; gönüllü ABD dış politika propagandasına soyunmak ya da tüm bunlardan türmüyle habersiz olup, olayı ‘Osmanlı bekası yeniden tarih sahnesine çıkıyor’ zannedecek kadar ahmak olmak.
Radikal, 19.2.2008
|