Acı gerçekler
Bu gece gün yüzüne çıktı kızımın sıkıntısı. Yatmadan evvel biraz sohbet etmek istedi. Konuşmaya başladı. Daha doğrusu içini dökmeye. Yavrumu bu hâle getirenler utansın. O masum günahsız yavru geleceğine şüphe ile bakmaya başlamıştı. 5 Şubat’ta gazetemizde çıkan karikatür onu bir hayli sıkıntıya sokmuştu. “Başörtülü öğrenciye hak ettiği notu vermem…” diyen zihniyet, okuma aşığı körpe dimağlarda yaralar açmıştı. “Anne, ben büyürsem başımı örttüğümde nerede okuyacağım veya bana çalışmamın karşılığını verecekler mi? Bu yasak kalkmazsa biz ne yapacağız anne?” Cevap vermeden önce, geçmişte yaşadığım, bir nebze de devam eden travmaları hatırladım. Yutkundum. Ağlamayacaktım. Hayır hayır, kızıma kendi çektiklerimi yaşatmak istemiyordum.
Bir zamanlar, sözüm ona “Müslüman” geçinen zihinler, kendi makam ve mevkilerine bir zarar gelmesin diye günaydını bile çok görmüşlerdi. Belki de beni hiç tanımıyorlardı. Kim bilir? İnsan olan insan, elbette tanıdıklarıyla selâmlaşacaktı…
Evet, kızıma ne diyecektim. Öyle bir cevap olmalı ki bu, bütün örtülü kızlarımın sorularına da cevap olsun. “Kızım, seni yurtdışına gönderirim, orada okursun” mu demeliydim? Elbette bu cevap, kısır ve biraz da bana göre bencilce olacaktı. Ya da “Okumazsın kızım, ne ihtiyacın var” mı diyecektim? O da olmazdı. “Ne yapalım yavrum, çare yoksa belli bir dönem başını açarsın” mı demeliydim? Hayır hayır, bunlar bize göre cevaplar değil elbet.
Öyleyse ne yapmalı? Aslında bu soruya hep birlikte cevap bulsaydık, yani tek ve bir doğruda buluşsa idik, belki de kızım bu soruyu bana hiç sormayacaktı.
Günahsız yavrucuğa biraz risâleden aktarmalar yapınca “Evet anne, Cennet var, Cehennem de var, sonra Allah’ın ‘adaleti’ var” diyerek rahatladı.
O belki rahatladı. Ya bizler? Cüz’î irademizle yaptığımız şerleri ne zaman hayırlara çevireceğiz? Geç olamadan...
|
Nur BABA
08.02.2008
|