-Evrensel Hukuk ilkelerinde ve sadece maddi ilkelerde de değil temel şeklî ilkelerde anlaşıp uzlaşmaksızın yerimizde saydığımızı zannedip geriye gitmekten kurtulamayacağız ey Azizan!
-Ülen doğru konuş! Bir def'a ben aziz değilim, Sayınım! Yerinde saydıklarını zannedip geriye gidenler de devrimlerin sorumluluğunu omuzlarında taşıyanlar, yani bizler değil, göbeklerini kaşıyanlar, yani sizlersiniz! Bizim sizlere karşı bu uyarıyı yapmamız ulusal ödevimiz, sizin bize karşı bunu söylemeniz ise tam (301)lik bir haddini bilmezliktir!
-İllallah artık mîrim! İttihad ve Terakkî kafasından ne zaman kurtulacaksınız? Bende kabahat ki "sizinkiler"e uzun süre ümit bağladım, son olarak da 28 Şubat'dan sonra "Çok Hukukluluk aslanları" Çil yavrusu gibi dağılmış iken, Edebalî makamından terennüme başlamanıza kapılır gibi olup kısa bir süre için yine "sizinkilerden acaba bir hayır gelir mi?" diye düşündüm. Yazık ki ümîdimi nihaî olarak yok ettiniz. (301)'i filân bırak da bir lâhza hiç değilse sus ve otur! İstersen "Muharrem iftarı"na hücum ederken, aşure kazanına kepçe ol da ben sözümü söyleyebileyim! Tamam mı Sayın Yerindesayan ve Geriyekayan?
İmdi ey Azizan! Temel ve Evrensel Tabii Hukuk ilkeleri üzerinde uzlaşmadıkça yerinde saymaktan ve bir tarafdan da geriye kaymaktan aslâ kurtulamayacağız. Kûy-i Yâr'den uzaklaşıyoruz. Gören sanır ki safâdan sema'-i râh ederim / Döner döner bakarım kûy-i yâre, âh ederim!
1) Anayasa'nın "Başlangıç" bölümünü Anayasa'dan çıkarmadıkça, Anayasa'ya istersek "sadece anneannemizin değil, süt, ebe, üvey, kadın... her türlü annemizin başörtüsü özgür= hür= serbest= azad= Frei= Libre= Free'dir" maddesini koyalım, yine bu derman kâr eylemez ve bu ferman dinlenmez! Anayasa'nın Başlangıcında "Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin... Karşısında koruma göremeyeceği" "eşsiz bir dürüstlük"le dobra dobra haykırılmış değil mi? Elimizde kapı gibi bir Başlangıç varken, bu gibi "alışılmadık yamalar" silip süpürülüp atılmaz mı sanırsınız? Profesör Özbudun da bir tarafdan Frankfurter Allgemeine'ye yazı verip "yeni Anayasa'nın Alaman Anayasası'ndan esinlendiğini" söylerken, bir tarafdan da kaygıya kapılıp "aman, Anayasa'ya inkılap kanunlarına aykırı olmadıkça böşörtüsü serbesttir" gibi bir kural konmasını öğütlediği rivayet olunuyor. Eh, bu da yapılırsa: "gitti yasak / geldi yasak/ sarımsaklasak da mı saklasak?" Yahut Azeri deyişiyle "aldım koz/sattım koz/ mene de kaldı şıkkaşık!" "Devrim kanunlarına aykırı olmadıkça başörtüsü serbesttir" gibi bir kuralın yararı olsaydı, YÖK.Ek-17'nin yararı olurdu! -Yasâğ-ı Yâr'e değme Molla, dursun! Kurulsun sadr-ı Düstur'da otursun! -Anayasa'da böyle bir yasak yok ki efendim? -Efendin kalem odasında! Anayasa'yı sürekli olarak her somut olayda askıya alma imkânını bize veren Başlangıç bölümünü niçin görmezsin bre? Üstelik biz bu Başlangıç bölümünü Anayasa'ya "kaynak" yaptık. İkinci Madde'yi de görmez misin bre? Bizim Anayasamız'ın örneği sadece bizde vardır. Temel ilkeler; Başlangıç bölümündedir. (m.2) Metne koyacağınız ilkeler kaale alınmaz! Farkında değilken Aldıkaçtı / Âtı alan Üsküdar'a kaçtı? -Vay benim köse sakalım! /İmdi, bu vartadan nasıl çıkalım?
Ey Azizan, bu Fakıry'in sözünü dinlemek ne şân-ı vezârete, ne de mehâbet-i Devlet'e yakışır. Ne var ki ben de doğru bildiğimi söylemek zorundayım.
2) Biz maalesef daha Anayasa'nın anlamını kavrayabilmiş değiliz. Batı'da buna Constitution (Verfassung) denir. Biz de Kanun-i Esasî dedik. Yirminci yüzyılda, Teşkilât-ı Esasiyye Kanunu deyip sonra da "yasak kökünden gelen bir terimle "Anayasa" dedik. Bilinç altımıza "yasaklılık ilke, hürriyet istisnadır" anlayışı işledi. Oysa "asl olan ibahedir". "Özgürlük kanunla verilmedikçe, yok demektir" değil, "kişi özgürlüğü; Anayasa'nın sınırlama gerekçelerine uygun olarak çıkarılan bir özel kanun ile sınırlanmış olmadıkça, ilkedir" dememiz gerekir. Başörtüsünü yasaklayan hiçbir kanun kuralı yoktur. Şu halde YÖK Ek.17. maddeyi çıkarmak ve daha önce de YÖK. ek.(16)yı çıkarmak hatalı bir davranış idi. Serbestî için değil yasaklama için kanun çıkarılır. Serbesti için çıkaılan ilk kanun kuralının iptali de Anayasa Yargısının hatası olmuştur.
3) Şu halde yapmamız gereken; Anayasa'ya "anneannem, babaannem, ebeannem, sütannem ve bilcümle analarımın örtünme biçimine karışılamaz" türünden, kutsal Başlangıç Bölümü'ne aykırı olduğu için bâtıl sayılacak bir kural koymak değil, Tabii Hukuk'un temel ilkeleri üzerinde uzlaşmaktır. Ardından da bu Başlangıç bölümünden Anayasa'yı kurtarmaktır. Haydi âzat-buzat! Beni cennet kapısında gözet!
Yeni Şafak, 28.1.2008
|