Ne yalan söyleyeyim, kendimi uzun zamandır ilk defa ortalara doğru savrulmuş hissediyorum. Türban/başörtüsü ile ilgili son tartışmalarda tam benimsediğim bir 'taraf' yok.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Madrid konuşmasıyla başlayan süreçte, Ak Parti ile MHP, sorunu 'anayasa değişikliği' ile çözme yanlısı bir 'taraf' oluşturdular, ben ise konunun anayasayla çözülmesini doğru bulmuyorum. Buna karşılık, Ak Parti ile MHP'nin ortak anayasa değişikliği hamlesine karşı çıkanların tavrı daha da betime gidiyor; rejim konusunda bu kadar hassaslarsa, türbana özgürlük tanıyan bir anayasa zorlarına gidiyorsa, sorunun çözümü için başka bir yöntem önerseler ya!
En başta dedim işte: Ben iki tarafın ortasında bir yerlerdeyim.
Üniversitelerde uzun yıllardır sürdürülen yasak Türkiye'yi bir 'hâkimler devleti' olarak görenlerin eseri. Demokratik hukuk devletlerinde, anayasa, yasa, devleti oluşturan kuvvetler, sınırları belirgin tanımlara sahiptir. 'Kuvvetler ayrılığı' esastır, bu sebeple yasama ve yürütme organları yargıya müdahale edemezler; ancak yasama organına ait bir yetki kullanılmak istendiğinde yargı da "Kullanamazsın" diyemez. Özgürlükler alanına ait bir yasak, anayasadan ve yasadan destek almıyorsa, mahkeme kararları gerekçe gösterilerek uygulanamaz demokratik hukuk devletlerinde.
Daha önce yazdım, burada özetini sunayım: Eğitim özgürlüğü alanını ilgilendiren türban yasağı bir anayasa veya yasa maddesine dayanılarak uygulanmıyor ülkemizde. Tam tersine: 1982 Anayasası "Temel hak ve hürriyetler ancak yasayla sınırlandırılabilir" hükmünü taşıyor. Konuyla ilgili yürürlükteki tek yasa maddesi, YÖK Yasası'nın geçici 17. maddesi, o da "Yüksekokullarda kılık-kıyafet serbesttir" diyor. Buna rağmen uygulanıyor üniversitelerde türban yasağı...
Bir demokratik hukuk devletinde asla olamayacak gariplikte bir durum var ülkemizde ve bu durum uzun yıllardır süregeliyor.
Bu yanlışlığı nasıl ortadan kaldıracağız? Ak Parti'nin ortaya attığı, MHP'nin de karşı-formülle desteklediği 'anayasa değişikliği' bir yol elbette; ancak
gereksiz ve anayasa mantığı bakımından doğru olmayan bir yol... Üzerinde uzlaşı bulunan temel hak ve özgürlükleri vurgulayan birer metindir anayasalar; herkese eşit uzaklıkta ve herkese eşit mesafede bir metin. Öyle de kalmalı.
Anayasa değişikliği yoluyla sorunun çözülmesine karşı çıkanlarla yolumuz bu noktada ayrılıyor. Onlar yönteme karşılar, ama mağduriyetlere sebep olan sorunun ortadan kalkıp kalkmaması umurlarında bile değil. Daha da kötüsü, hükümeti ve Ak Parti'yi köşeye sıkıştıracak, zinde güçler ve iyi saatte olsunlar ile karşı karşıya getirecek bir fırsat yakaladıkları için, konuyu kanırtmaktan ayrıca zevk alıyorlar. Yüzlerce, binlerce genç kız, onların milyonluk bir kitleyi oluşturan aileleri ve yakın çevreleri, halkın yüzde 80'e yakın bir bölümünün hassasiyeti... Bütün bunlar onların gözünde hiçbir değer taşımıyor...
Oysa, diyelim Ertuğrul Özkök, ikide bir yazdığı gibi üniversitelerde uygulanan yasağa karşıysa, bunu söylemek ve yazmakla yetinmesin, "Anayasa bu sebeple değiştirilmesin, ama üniversitelerde de artık yasak uygulanmasın" diye yazsın. Hürriyet gazetesi "Yıllarca mağduriyetlerini mağrur bir duruşla sineye çekmiş genç kızlarımız daha fazla mağdur edilmesin" kampanyası açsın. Açsın ki, Ak Parti ile MHP'nin anayasa yoluyla yasağı kaldırma girişimine gerek kalmasın. Rejim tehlikeye giriyorsa o yolla, rejim tehlikeden uzaklaşsın...
Fakat görüyorsunuz işte: "Üniversitelerdeki yasağa ben de karşıyım" deyip durdukları halde, sıra sorumlu yerlerde oturanlardan "Uygulamayın bu yasağı" talebinde bulunmaya geldiğinde lâl ü ebkem kesiliyorlar, gıkları çıkmıyor...
Kırılma noktası "Yasak kalksın mı, devam mı etsin?" olduğunda çok fazla ortada kalamayacağımın bilinmesini isterim
Yeni Şafak, 20.1.2008
|