|
|
|
301 kaldırılmalı |
301. madde, tamamen kaldırılmalı mı? Yoksa değiştirilmeli mi? Ben şahsen, "kaldırılmalı" diyenler arasında yer alıyorum. Ne kadar değiştirirseniz değiştirin, bu maddenin düşünceyi sınırlayıcı hükümlerinden kurtulamazsınız. Dengir Mir Fırat, çok güzel ifade etmiş: "Bu madde olmasa, kurumlara hakaret serbest mi kalacak?"
Türk Ceza Kanunu'nda zaten "hakaret" suç. Ama bazı özel kurumlara (TBMM, hükûmet, silâhlı kuvvetler ve emniyet teşkilâtı, yargı organları) hakareti "ayrıcalıklı" bir suç haline getirirseniz, "koruma zırhı" kalınlaşır ve aynı ölçüde fikir hürriyeti darbe yer.
DTP Mardin milletvekili Ahmet Türk, partisi, Genelkurmay Başkanlığı tarafından 30 Ağustos törenlerine davet edilmeyince, "Bu bölücülüktür" demişti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, " devletin askeri teşkilâtını alenen aşağılamak" iddiasıyla düzenlediği fezlekeyi Meclis'e yolladı. Türk'ün "eleştiri sınırlarını aştığını" iddia etti.
Görüldüğü gibi, 301'de takdir hakkı bir hayli geniş bırakılıyor.
301'den dava açılmasının Adalet Bakanlığı'nın iznine bağlaması da derde derman değil. Yukarıda verdiğimiz örnekten yola çıkalım. Ahmet Türk milletvekili olmayıp da, dokunulmazlığının kaldırılması için TBMM kararı gerekmeseydi, bir yandan, Genelkurmay Başkanlığı, dava açılması için Adalet Bakanlığı üzerinde baskı yapacaktı. Öte yandan, bir takım insanlar veya sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler "düşünce özgürlüğü var, izin verme" diyeceklerdi.
Adalet Bakanlığı'nın iznine bağlayarak da, mahkûmiyet yılını indirerek de sorunu çözemeyiz. Ama, milletvekilleri 301. maddeyi toptan kaldırmaya yanaşmayacaktır. Çünkü, aynı madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ve hükûmeti de alenen aşağılamayı suç sayıyor. Dolayısıyla 301, aynı zamanda milletvekilleri ve hükûmet üyeleri için de koruma zırhı oluşturuyor.
301. madde siyasi etkilere açık bir düzenleme. Hatırlarsınız, Hrant Dink de bu maddeden yargılanmıştı. Dink, 6 Şubat 2004 tarihli Agos gazetesinde, "Sabiha Hatun'un gizli sırrı" başlığıyla, Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in, yetimhaneden alınmış bir Ermeni olduğunu yazmıştı. Vilâyete çağrılıp, dikkatli olması istendi. 301'e dayanılarak Kemal Kerinçsiz ve arkadaşlarının müracaatı üzerine açılan "Türklüğe hakaret" davası hemen bu olaydan sonra devreye girdi.
Kısaca 301'i kaldırmak kolay değil. Çünkü kökü çok derinlerde.
Sabah, 9.1.2008
|
Nazlı ILICAK
10.01.2008
|
|
|
Demokrasi kompleksi |
Türk Ceza Kanunu'nun ünlü 301'inci maddesinin değişmesi yine gecikiyor. Bu madde, bugünkü şekliyle her türlü eleştiriye karşı uygulanabilecek bir tür "sopa"dır.
Bu sopa istenmeyen bir fikri savunan herkese uygulanabilir.
Daha önce de söylenmişti, trafik kazaları sayısının aşırı yüksek oluşu dolayısıyla "Türkler motorlu taşıt kullanmasın" derseniz bu madde uyarınca 6 yıl hapse girebilirsiniz.
TCK 301'in bugünkü şekliyle kalmasını MHP istiyor, CHP istiyor ve AKP'nin içinde bir grup istiyor. Bunların gerekçeleri basit: Devleti korumak.
301. Madde sayesinde birkaç kişinin hapse atılmasıyla devletin korunduğunu, korunacağını düşünen kişi, en başta kendi devletine, devletinin gücüne güvenmiyor demektir.
Bu gerekçenin ne kadar anlamsız olduğunu ve nasıl bir kompleksin ürünü olduğunu anlamak için biraz düşünmek yeterlidir.
***
Devletinin ve Türk milletinin hangi türden olursa olsun eleştirilmesinden rahatsız olmak, aşağılık kompleksinden kaynaklanan bir durumdan başka bir şey değildir.
Eğer Türk milletini "zayıf" buluyorsanız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin birkaç eleştiriyle yıkılabileceğini düşünüyorsanız aslında en başta kendinize güvenmiyorsunuz demektir.
İşte o zaman bu korkularınızı ceza kanununun maddelerinin arkasına gizlemeye çalışırsınız.
Bizde olan da bu. Ağızlarından "güçlü devlet" ve "yüce Türk milleti" sözünü düşürmeyenler aslında ne kendisine ne devletine ne de milletine güveniyor. Güven olmayınca da demokrasi korkusu, demokrasi kompleksi ortaya çıkıyor; en kaba haliyle sırıtıyor.
Milletine, toplumuna, devletine güvenen vatandaşlarsa bunların birkaç eleştiriyle zedelenmeyeceğini bilir. Bildikleri için de demokrasiyi, gelişmiş toplumlardaki düşünce ve ifade özgürlüklerini rahatlıkla içlerine sindirirler.
***
Demokrasi korkusunu hayatlarının anlamı haline getirmiş olanlar, bu 301'inci madde örneğinde olduğu gibi, aynı teraneyi tekrarlayıp durur: "Gelişmiş Batı ülkelerinde de buna benzer maddeler bulunmaktadır..."
Olabilir. Ama bu teraneyi tekrarlayanlar, o ülkelerde herhangi bir yazarın, gazetecinin ya da vatandaşın bu maddelerden yargılanıp hapis cezası aldığını söyleyemez.
Kendisine, ülkesine, devletine, milletine asıl hakaret, devleti ve milleti 301'inci madde gibi anlamsız kanun maddeleriyle korumaya çalışmaktır.
Vatan, 9.1.2008
|
Okay GÖNENSİN
10.01.2008
|
|
|
301 sadece 301 değil |
Başlık'taki '301 sadece 301 değil' ifadesine çok benzeyen bir ifadeyi Kıbrıs'ta Annan Planı tartışmaları sırasında Sayın Cengiz Çandar, 'Kıbrıs sadece Kıbrıs değil' şeklinde kullanmıştı. Çandar'ın bu ifadeyle muradı Kıbrıs meselesi üzerinden yürütülen tartışmaların sadece küçük bir bölümünün Kıbrıs'la ilgili olduğu idi.
Kıbrıs meselesinin çözümünü engellemek isteyen güçlerin, kişilerin esas amacının Türkiye'nin AB yolunu Kıbrıs üzerinden tıkayarak ülkemizin bir açık toplum olma projesine darbe vurmak olduğunu kanımca artık sağduyulu herkes biliyor, anlıyor.
Bu kavgada Papadopoulos'un bayrağı şimdilik Denktaş'tan devralmış olması meselenin özünü değiştirmiyor.
301 meselesesinin de özünde Kıbrıs meselesinden farklı bir mesele olmadığını, TCK'nın bu maddesinin değişmemesini yahut da değişikliklerin tümüyle kozmetik kalmasını isteyenlerin de amacının Türklüğe yahut Türk milletine hakarete engel olmak olduğunu bana kimsenin inandırması mümkün değil. Hiç kuşkusuz amaç 301 ya da başka tuhaf hukuksal yapılanmaların sistemden ayıklanmasını engelleyerek ülkemizin gerçek anlamda bir hukuk devleti olma yolunu, AB projesinde daha emin adımlar atabilmesini engellemek.
301. madde yasaya ilk girdiğinde ne içeride ne de dışarıda önemli bir itiraza rastlamıyoruz zira maddenin kötü yazılmış olması dışında o tarihlerde yargı erki tarafından nasıl yorumlanacağı belli değildi; ancak, aradan geçen çok da uzun olmayan bir sürede yargıçlarımızın maddeyi nasıl kötü yorumladıkları çok net bir biçimde ortaya çıktı ve bu aşamadan sonra da fırtına haklı olarak kopmaya başladı. 301 gerçekten sadece 301 yani bir aidiyete ya da devlet kurumlarına hakareti önlemeye, cezalandırmaya yönelik bir madde olmaktan maalesef çıkmış, aynen bir zamanlar Kıbrıs meselesinde yaşandığı gibi, ülkemizin hukuk devleti, bir açık toplum ve orta vadede de AB üyesi olmasını engellemeye çalışan güçlerin elinde bir malzeme olmuş durumdadır.
Yargıçlarımızın, hatta yüksek yargının bir bölümünün Türkiye'nin bu en köklü kamplaşmasında yani kapalı toplum-açık toplum kamplaşmasında kapalı toplum projesinin yanında yer almaları bence çok acıdır ama meselenin acılığı bu gerçeği değiştirmemektedir.
Bu günlerde 301 konusunda bir değişikliğe gidileceği kesindir; ancak, değişiklik yine yargıçlarımıza olumsuz yorumlar yapabilme olanağı tanıyan bir belirsizlik içinde gerçekleşirse meselede önemli bir adım atmış olmayacağımızı görmek için kahin olmaya gerek yok zira yargı yine önüne gelen davalarda Hrant Dink kararı benzeri kararlar vermekten geri kalmayacak ve tüm sorumluluk Adalet Bakanı'nın üzerine binecektir. 301 gerçekten sıradan bir 'türklüğe ya da başka bir şeye hakareti önlemeye yönelik madde' olmaktan çoktan çıkmış, açık-kapalı toplum çok köklü çekişmesinin simgesi, malzemesi olmuş durumdadır.
Önümüzdeki aylarda 301'in sadece 301 olmadığını daha da net algılayacağız.
Star, 9.1.2008
|
Eser KARAKAŞ
10.01.2008
|
|
|
ABD İran'ı bombalar mı? |
Gül ile görüşmesinin hemen akabinde ABD Başkanı Bush Orta-Doğu gezisine çıkacak.
Gül-Bush görüşmesinin önemi bu açıdan da vurgulanmakta.
Orta-Doğu için Abdullah Gül Bush'a ne anlatır ya da Bush Abdullah Gül'e ne söyler derken önceki gün kimi haberlere göre 'İran ve ABD savaşın eşiğinden döndü'.
Gelişmeyi yeryüzünün ciddi gazeteleri de manşetten gördü.
ABD Savunma Bakanlığı, Hürmüz Boğazı'nda seyreden 3 Amerikan savaş gemisinin İran'a ait 5 bot tarafından 'çok ciddi biçimde' taciz edildiğini açıkladı. ABD'li komutanın, botlara ateş emri vermek üzere olduğu bildirildi.
Tahran yönetimi ise yaptığı açıklamada olayı 'sıradan' diye değerlendirdi.
Körfez'de yaşanan son gerilimin Bush'un bölgeye yapacağı ziyaretin öncesinde meydana gelmesi de dikkat çekti.
Beyaz Saray sözcüsü Gordon Johnroe da, Amerikan gemilerinin taciz edilmesini 'provokasyon' olarak nitelendirdi ve İran'ı gelecekte benzeri eylemlerden kaçınması konusunda dikkati çekecek biçimde uyardı.
***
Bush Orta-Doğu'ya neden gidiyor?
Yorumlara bakılırsa 'Amaç İran'ı kuşatmak.'
'Görünüşte barış süreci için Ortadoğu ziyaretine hazırlanan Bush'un asıl amacı bölge ülkelerini İran'a karşı kendi safına çekmek. İran'ın nükleer silah üretmediğine dair raporla işi bozulan Bush izolasyon için meşruiyet arıyor.'
Bush, bölgede Arap Emirlikleri ve Körfez ülkeleriyle temaslarda bulunacak. Bu aynı zamanda Bush'un İran'a uluslararası baskıyı artırmak ve müttefik bulmak için Ortadoğu'ya yaptığı ilk geniş çaplı ziyaret olma özelliğini taşıyor.
Bush ziyaret öncesinde bir İsrail gazetesine verdiği demeçte, 'Orta-Doğu'ya gitmemim bir nedeni de bölge ülkelerini İran'ın bir tehlike olduğuna dair aydınlatmak' şeklinde konuştu.
***
Önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan... Ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül...
'Çuval'dan sıcak istihbarat paylaşımına...
Yüksek dozlu eleştirilerden sıcak flörte...
Irak-Kuzey Irak ve Türkiye ilişkilerinde değişen dengeler...
PKK'yı yok etme kararı...
Kerkük'ü Kuzey Irak'a vermekten vazgeçme...
Gerekli reformları ve radikal adımları atması halinde iyice eli güçlenecek ve rahatlayacak bir Türkiye...
Ne oldu ki?
***
Tam bu gelişmeler esnasında İran'ın bize 'azaltacağım' dediği 'doğal gazı' kesmesi de var...
Gül-Bush, Orta-Doğu ziyareti, Hürmüz'de ABD-İran dalaşması, bölgede bizim lehimize yeniden kurulan dengeler, kesiliveren doğal gaz.
Hürmüz'deki dalaşmayı büyüteçle izliyorum.
İnşallah bir arıza çıkmaz.
Ama gene de zihnimin gizliden meşgul olduğu soruyu hissediyorum:
Arıza çıkarsa, 'ABD İran'ı bombalar mı ve Türkiye ne yapar?'
Star, 9.1.2008
|
Mehmet ALTAN
10.01.2008
|
|
|
Uyum |
AKP iktidarında, tanımladığı, başkomutanı da sayılacak, cumhurbaşkanı seçilmediğinde askerin tavrının ne olacağı hep merak edilmişti. Seçimler A planını uygulanmaz kılınca, 'Acaba askerin B planı var mı?' denmişti.
Cumhurbaşkanı yemin törenine katılmama ve GATA'da sergilenen tavır Kara Harp Okulu'nda son bulunca şaşıranlar çok olmuştu. Askerin cumhurbaşkanının vasıfları hakkındaki görüşünün değişmesinin olası olmadığı, bizzat Genelkurmay Başkanı tarafından da ifade edildiğine göre, siyasi iktidar ile ilişkilerinde beliren değişiklikler herhalde uzunca bir süre gündemde kalacaktı. Gül'ün ve yeni AKP iktidarının bugüne kadarki tavrı, askerin şimdiye kadar yerleşmiş kırmızı çizgilerine uymak şeklinde oldu. Sivil yetkililerin Yüksek Askeri Şûra'da hep muhalefet ettikleri kararları, Gül tereddütsüz onayladı. Fırsat çıktığında askeri hep destekledi. Övdü. Bu konularda Başbakan hep dikkatle ılımlı ve olumlu yaklaşımlar sergilemişti.
Radikal, 9.1.2008
|
Mehmet Ali KIŞLALI
10.01.2008
|
|
|
2050'de en büyük din hangisi? |
The Ekonomist diyor ki: 21'inci yüzyılın başında dünyada 2 milyar Hıristiyan'a karşı 1,5 milyar Müslüman var. Ancak 20'nci yüzyılı Müslümanlar daha iyi performansla kapadılar.
1900'lerde dünyada 200 milyon Müslüman varken bugün bu rakam 1,5 milyara çıktı. Avrupa'nın kalbinde Hıristiyan dinini uygulayanlar azalırken, Arap ülkeleri boyunca İslam yeniden canlanıyor.
Birçok Hıristiyan bilim adamına göre 2050 yılında İslam Hıristiyanlığı geçerek dünyanın sayıca en büyük dini haline gelecek.
Bugün, 9.1.2008
|
Ali Atıf BİR
10.01.2008
|
|
|
|