|
|
|
DP'de coşkulu kongre |
DP 4. olağanüstü Büyük kongresi Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu'nda yapıldı. 15 adayın yarıştığı kongrede Çağrı Erhan ve Süleyman Soylu taraftarları belirgin bir üstünlük sağladı.
*Salonun dört bir yanı DP-AP-DYP genel başkanlarının fotoğrafları ile donatıldı.
*Kongrede ilk olarak Başkanlık Divanı oluşturuldu. 81 il başkanının teklifiyle Divan Başkanlığına eski milletvekili ve İzmir İl Başkanı Turhan Arınç getirildi.
*Saygı duruşu ve sinevizyon ardından Mehmet Ağar saat 11.15'te salona girdi.
*Kongrenin onurlu ve demokrat bir yarışa sahne olmasını isteyen Ağar, "mahçubiyet ve mahzuniyet duygusu içindeyiz. 22 Temmuz'un hüznü üzerimizdedir. Görevden ayrılmayı bugün fiilen gerçekleştiriyoruz. Milletin takdiri böyle olmuştur, millete küsmeyiz, millete öğretmenlik yapmak bizim görevimiz değildir. Millet ne derse doğrudur" dedi.
* 27 Nisan'da yayınlanan e-muhtıraya karşı o gün sar fettiği sözleri hatırlatan Ağar, Genelkurmay muhtırasının siyaset zeminini bozduğunu, AKP ve CHP'ye gün doğduğunu söyledi.
*Ağar kısa süren konuşmasını, "haklarımız varsa helâl olsun, hakkınızı helâl edin. Allah'a emanet olun" diyerek tamamladı. Çok kişinin ağladığı görülürken Ağar salondan ayrıldı.
* Genel Başkan adaylarının konuşma süresinin 10 dakika ile sınırlandırıldığı kongrede ilk konuşmayı Nevval Sevindi yaptı. Sevindi, Soylu lehine adaylıktan çekildiğini açıkladı.
* Salona giren Süleyman Soylu delegeleri selâmladıktan sonra Çağrı Erhan'ın yanına gitti ve Erhan'la kucaklaştı. Erhan ve Soylu elele tutuşarak salonu selâmladı.
*İkinci konuşmayı Aytun Çıray yaptıktan sonra Süleyman Soylu kürsüye geldi. Sözlerine "sevinmeyi özlemiş" diye başlayan Soylu, "28 Şubat sürecinde partinin içi boşaltıldı, dara düşürüldü, zayıflatıldı. Başımızdaki mağduriyet şapkasını aldılar bugünkü iktidarın sürecini başlattılar. Tavanı ve tabanı kucaklaştıralım. Bu kopukluğa son verelim. DP'yi yeniden inşa etmek için önseçim gibi demokratik uygulamaların önünü açacağız. Emanetçilik tartışmalarının kimseye faydası yok. Hepimiz bu milletin adamayız, bugün birleşme zamanıdır. Bugün kongreden birlikte çıkmalıyız" dedi.
* Soylu'dan sonra kürsüye gelen Çağrı Erhan, "emanetçiliğin tek sahibi kongre delegeleridir" dedi. Erhan, "DP gücünü ve enerjisini ortaya koyamadığı vakit sadece parti değil, Türkiye krizlere girmiştir. Merkez sağın sanal temsilcileri türedi. Merkez sağın tek temsilcisi DP'dir. DP'nin tökezlemesini bekleyenler, partinin kucaklaşmasını istemeyenler var. Ama milletimiz bu kongrede iktidar alternatifi çıkarılmasını bekliyor" dedi.
Mehmet Kara -Kemal Benek -Cemil Yüzer
|
/ Ankara
07.01.2008
|
|
|
Anayasa yine geciktirilmesin |
Kamuoyunda yeni, sivil ve demokratik bir anayasa beklentisinin güçlendiği ve iktidar partisinin bu yöndeki hazırlıklarını nihayet açıklama noktasına geldiği bir ortamda Diyarbakır'da patlayan bombayla terörün bir kez daha tırmandırılması anlamlı bulunuyor. Buna karşı verilecek cevabın ise, anayasa projesini şimdiye kadar olduğu gibi yine ertelemek yerine, bir an önce gündeme getirmek olduğu belirtiliyor.
Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, ''Ne zaman bu ülkenin geleceği adına olumlu adımlar atılsa, ya çıkar mahalle baskısı uydururlar,ya rektörler komitesi sahneye çıkar, ya da birileri terörü azdırırlar'' dedi.
Sendikasının Tokat Şube Başkanlığınca 26 Haziran Atatürk Kültür Sarayı'nda düzenlenen ''İnsanı Yücelten Bir Anayasa'' konulu konferans veren Gündoğdu, ekonomik sıkıntılar yaşadıklarını, maaşlarının yeterli olmadığını söyledi.
Eğitimin sorunlarına ve sivil anayasa tartışmalarına da değinen Gündoğdu, ''İmam Hatip Lisesi'ne dayanamayanların İmam Hatip Liselerini bahane ederek getirdikleri katsayı engeli ile Anadolu Ticaret Meslek Liseleri, Kız Meslek Liseleri olmak üzere bütün meslek liseleri üzerinden Anadolu çocuklarının geleceğini karartanlar onu hangi bahane adına yapıyorlar?'' diye konuştu.
Toplantıya, Milli Eğitim Müdürü Ömer Albayrak, Kültür ve Turizm Müdürü Abdurahman Akyüz, Sanayi ve Ticaret Müdürü Halil İbrahim Yüksel, Eğitim-Bir-Sen Tokat Şube Başkanı Cemil Çağlar ve çeşitli sendika temsilcileri de katıldı. Konferansta, İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy ve Memur-Sen'in kurucu genel başkanı Mehmet Akif İnan da şiirlerle anıldı.
|
/ TOKAT
07.01.2008
|
|
|
Ağar delegelerle helâlleşti |
DP Kongresinde konuşan eski Genel Başkan Mehmet Ağar, "e-muhtıranın siyasetin zeminini alt üst ettiğini, böylece AKP ve CHP'ye gün doğduğunu'' söyledi. Ağar, Türkiye'nin yep yeni bir döneme girdiğini ve bu dönemde ellerinden gelenin âzamîsini ortaya koyduklarını belirterek, sözlerini "Hakkımız varsa helâl olsun, hakkınız varsa helâl edin'' diyerek bitirdi.
DP Genel Başkanı Mehmet Ağar, 4. Olağanüstü Kongrede partililerden helâllik istedi. Ağar, Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu'nda gerçekleştirilen DP 4. Olağanüstü Büyük Kongresi'nin açılışında yaptığı konuşmada, ''merkez sağın yönetim makamlarında bulunanların mahcubiyet duygularının olduğunu'' belirtti.
''22 Temmuz'un hüznü üzerimizdedir'' diyen Ağar, bu hüznün milletin meselelerini çözememenin hüznü olduğunu ifade etti. Görevden ayrılma kararını bugün resmen erçekleştirdiğini anlatan Ağar, ''Elbette ki, sizlerin bize verdiği gücü, kudreti, hayatımızın en şerefli hatırası olarak ömrümüzün sonuna kadar muhafaza edeceğiz'' dedi. Söylediklerinin ortada olduğunu, söylediklerinde bir yanlışlık olmadığını ifade eden Ağar, ''Dünyada etkin bir Türkiye için, Türkiye'de kardeşliğin temini için tezlerimiz ortadadır. Cesaretli olan bunu uygulayacaktır'' diye konuştu.
Ağar, 22 Temmuz seçimlerinde milletin takdirinin ortada olduğunu, ''millete öğretmenlik yapmanın kendilerinin işi'' olmadığını söyledi.
Hükümetin, ''sıcak para muslukları kesilince altta kalanın canı çıksın'' diyeceğini öne süren Ağar, 22 Temmuz seçimlerinden önce Türkiye'ye bir kader biçilmeye çalışıldığını, ''Türkiye'nin, AKP fırsatçılığı ile CHP reaksiyonu arasında sıkışmış'' olduğunu kaydetti. Ağar, 22 Temmuz akşamı hüzün ve mahcubiyetin kendisine yüklediği sorumluluk gereği parti genel başkanlığından ayrılma kararı aldığını söyledi. Ağar, "Demokrasiden, demokratik zeminden ayrılmadım" dedi.
|
/ ANKARA
07.01.2008
|
|
|
Bu hafta 170 kanunda değişiklik yapılacak |
TBMM Genel Kurulu, bu haftaki çalışmasını 170 kanunda değişiklik öngören 651 maddeden oluşan Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına ayırdı.
Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı olarak orman yangınına yol açanlara 2 yıldan 7 yıla kadar, kasten orman yakanlara ise 10 yıldan az olmamak üzere hapis; devletin güvenliğine karşı suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde orman yakanlara da müebbet hapis cezası uygulanacak.
Fidan ekim sahasını bozan kişi, 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Yasak bir bitkiyi yurda sokanlara, 3 aydan 1 yıla kadar hapis; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nca muayene edilmemiş veya izin verilmemiş tohumlukları ithal ve ihraç edenlere de 1000 YTL idari para cezası verilecek.
ÖZEL HASTANELERİN CEZALARI ARTIYOR
Kayıt, malzeme, alet, eşya ve binaların sıhhi şartlarında ve hastane hizmetlerindeki noksanlar ile diğer eksiklikleri uyarıya rağmen zamanında yapmayan özel hastanelerin işletenlerine, 5 bin YTL idari para cezası verilecek.
Yatan hastalardan, fazla ücret alan özel hastanelere 10 bin YTL idari para cezası uygulanacak. Özel hastanelerde, gerekli laboratuvar tetkiklerini yapmadan, karın, göğüs ve beyin ameliyatları yapan doktorlara 5 bin YTL idari para cezası verilecek. Tedavisini üstlendiği hastaları, yerine vekil bırakmadan izinsiz terk eden uzman doktorlar, 2 bin YTL idari para cezasına çarptırılacak.
|
/ ANKARA
07.01.2008
|
|
|
IMF'nin girdiği yer iflâh olmaz |
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi, "IMF'nin girdiği hiçbir ülke iflâh olmamıştır. IMF o ülkeyi zayıf hale düşürmüştür. Dolayısıyla IMF'den yakanızı kurtarmanız gerekir" dedi.
AKP Malatya İl Danışma Meclisi Toplantısı'nda, konuşan Hüseyin Tanrıverdi, Köy Alt Yapısını Destekleme Projesi'nin (KÖYDES) uygulanmasının cesaret gerektirdiğini anlatan Hüseyin Tanrıverdi, şunları kaydetti: ''KÖYDES'i uygularken, ayrıca para basmadık, hizmet ettik. IMF'nin borçlarının üstüne borç katmadık. İktidarı devraldığımız zaman IMF'ye 23.5 milyar dolar borcumuz vardı. Şimdi 7.3 milyar dolar var. Bir taraftan iş yapıyoruz bir taraftan borç ödüyoruz. Bu gayretlerimiz sonucu IMF'ye borçsuz, yakasını kurtarmış bir ülke olacağız. Niye bunu söylüyorum, çünkü, IMF'nin girdiği hiçbir ülke iflâh olmamıştır. IMF o ülkeyi zayıf hale düşürmüştür. Dolayısıyla IMF'den yakanızı kurtarmanız gerekir."
|
/ MALATYA
07.01.2008
|
|
|
Halk polise güveniyor |
Gaziantep Emniyet Müdürlüğünce yaptırılan ankette, halkın güvenlik güçlerine güven oranının yüzde 82 olduğu tesbit edildi.
Gaziantep Emniyet Müdürü Ali Yılmaz, yaptığı açıklamada, güvenlik kuvvetlerinden isteklerini belirlemek, bu yönde kendilerini geliştirmek amacıyla periyodik aralıklarla anket yaptıklarını belirtti. Yılmaz, 2006 yılında yaptıkları ankette halkın güvenlik güçlerine güven oranının yüzde 45 olduğunu, halkın beklentilerini karşılamak amacıyla teşkilâtın çeşitli çalışmalar yaptığını ve bazı projeleri hayata geçirdiklerini bildirdi.
2007 yılı için tekrar yapılan bir ankette, halkın güvenlik güçlerine güveninin yüzde 82'ye yükseldiğini ifade eden Yılmaz, ''Bizim amacımız bu güven oranlarını daha yukarılara çekebilmek. Çünkü halka dayanmayan ve halkın güvenini kazanmayan hiçbir hizmetin başarı şansı yok'' dedi.
Halkın beklentilerine cevap vermenin, kendilerinin aslî görevi olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu doğrultuda 'Toplum Destekli Polislik Projesi'ni hayata geçirdiklerini, bu proje çerçevesinde halkın güvenlikle ilgili sorunlarını yerinde tesbit ettiklerini dile getirdi.
|
/ GAZİANTEP
07.01.2008
|
|
|
Hükümet, memura verdiği üç kuruş zammı geri aldı |
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan, ''Hükümet zam sağanağıyla memura verdiği üç kuruşu da geri almıştır. Yapılan zamlar ne hakka ne hukuka uygundur'' dedi.
Özcan, yaptığı yazılı açıklamada, sendikanın zamlarla ilgili yaptığı araştırmaya ilişkin bilgi vererek, değerlendirmede bulundu.
Doğal gaz, elektrik ve toplu taşıma ücretlerine zam yapıldığını hatırlatan Özcan, hükümetin 2008 yılı için memurlara yüzde 4 zammı uygun gördüğünü ifade etti.
Özcan, geçen yıl aylık 400 metre küp doğal gaz için 247.60 YTL ödeyen bir ailenin bu yıl 265.60 YTL, geçen yıl aylık 45 YTL elektrik faturası ödeyen bir ailenin bu yıl 53.77 YTL ödeyeceğini belirtti. Özcan, bir memurun geçen yıl toplu taşıma araçlarından ayda 611 kez yararlanırken, zamlarla birlikte bu yıl bu rakamın 517'ye düştüğünü kaydetti.
Bu hesaplar dikkate alındığında sadece elektrik, doğal gaz ve otobüs ücretlerine yapılan zammın aylık bilânçosunun 50.77 YTL olduğunu ifade eden Özcan, buna karşılık en düşük derecede çalışan bir memura 42 YTL, 9/1 derecede çalışan bir öğretmene 45 YTL zam yapıldığını kaydetti. Bu durumda çalışanların bir ay öncesine göre 8.77-5.77 YTL arasında zarar ettiğini belirten Özcan, şunları kaydetti:
''Memurlara yapılan zam ile elektriğe, doğal gaza ve otobüs ücretlerine yapılan zamlar aynı oranda değildir. Ne yazık ki memura zam konusunda elini sıkı tutanlar, aynı hassasiyeti farklı alanlarda gösterememişlerdir. Hükümet, zam sağanağıyla memura verdiği üç kuruşu da geri almıştır. Yapılan bu zamlar ne hakka ne hukuka uygundur. Bu nedenle çalışanın sırtına binmeyi çok seven hükümeti, elini vicdanına koymaya dâvet ediyoruz.''
|
/ ANKARA
07.01.2008
|
|
|
Özgürlük için 100. eylem |
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu İnanca Saygı ve Başörtüsüne özgürlük için organize ettiği eylemlerin 100. haftasını gerçekleştirdi.
Yapılan açıklamada Başörtüsü yasağının sona erdirilmesini, katsayı adaletsizliğinin ortadan kaldırılmasını ve insan hakları ihlallerinin sona erdirilmesi istendi.
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu adına konuşan Mazlumder Yönetim Kurulu Üyesi Serpil Kayaer, toplum güvenliği ve barışın yolunun hukuk devletinden geçtiğini belirterek, "İnanç özgürlüğü ertelenemez bir haktır. İnanç özgürlüğüne engel olma büyük bir zulümdür. Zulümle ise asla abad olunmaz. Adaleti tesis etmek sorumluluk sahibi her kişinin ve yöneticinin görevidir" diye konuştu.
|
Recep Gören
/ ANKARA
07.01.2008
|
|
|
Belediye başkanı barakada |
Ankara'nın Bala ilçesinde 27 Aralıkta meydana gelen depremin ardından, Afşar Beldesi Belediye Başkanı Bayram Küçük, yaptığı barakada ailesiyle birlikte yaşıyor.
Dedebey Mahallesi'ndeki evinin bahçesine önce, Kızılay'ın çadırını kuran Başkan Bayram Küçük (45), ''Daha iyi şartlarda barınmak ve ısınmak için'', çadırın yanına baraka yaptı. Küçük, ''Benim evim, yöredeki birçok eve göre daha iyi, betonarme. Depremde küçük çatlaklar oluştu. Depremler, artçılar nedeniyle ailece tedirgin oluyoruz. Bu nedenle eve giremiyoruz, burada barınıyoruz. baraka, çadıra göre daha iyi ısınıyor'' dedi.
|
/ BALA
07.01.2008
|
|
|
Köy yolları ulaşıma kapandı |
Doğu Anadolu Bölgesi'nin kuzeyinde etkili olan kar yağışı ve tipi nedeniyle bin 639 köy yolu ulaşıma kapandı.
Edinilen bilgiye göre, bölgede etkili olan kar yağışı ve tipi nedeniyle, Erzurum'da 713, Kars'ta 300, Bingöl'de 190, Tunceli'de 180, Muş'ta 130, Iğdır'da 80, Ardahan'da 20 ve Erzincan'da 26 köy yolunun ulaşıma kapandığı belirtildi. İl Özel İdarelerine bağlı ekipler, kapanan yollarının açılması için çalışmalarını aralıksız sürdürüyor.
|
/ ERZURUM
07.01.2008
|
|
|
Yağışlı hava geliyor |
Türkiye, yarın Balkanlar üzerinden gelecek yeni bir yağışlı havanın etkisine girecek.
Meteoroloji Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, halen kuzeydoğu bölgelerde devam eden yağışlar, bu akşam etkisini kaybedecek ancak Türkiye bugün Balkanlar üzerinden gelecek yeni bir yağışlı havanın etkisine girecek. Kuzey bölgelerde hafta ortasına kadar yağış görülecek. Hava sıcaklığı yarın iç kesimlerde 2 ila 4 derece artacak, haftanın diğer günlerinde önemli bir değişiklik olmayacak.
|
/ ANKARA
07.01.2008
|
|
|
Hastalara inanç desteği verilsin |
ÖNDER'in yayınladığı Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri Raporu, sağlık kurumlarında din adamı görevlendirme uygulamasının Batı ülkelerinde çok yaygın olduğunu ortaya koydu. Hastanelerin "sadece tıbbi tedavilerin yapılan bir bina değil, normal hayatın pek çok alanına ait olaylara ev sahipliği yapan bir kurum" olduğu vurgulanan raporda, hastaların inanç yönünden hastane ortamındaki ihtiyaçlarının gelişmiş ülkelerde "Hastanelerde Din Hizmetleri" sistemi ile çözülmeye çalışıldığı belirtiliyor. Raporda, bu sistemin hastanın temel ve vazgeçilmez haklarından biri haline geldiği vurgulanıyor.
İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği (ÖNDER) tarafından Viyana Tıp Fakültesi Araştırma Görevlisi Dr. Ayşegül İlhan'a hazırlattırılan Dünya Hastanelerinde Din Hizmetleri raporu geçtiğimiz haftalarda yayınlandı. Daha önce Dünya Ordularında Din Subaylığı Raporu ile gündeme gelen ÖNDER bu sefer de dünyada yaygın olarak devam ettirilen hastanelerde din görevlisi ve dinî hizmet uygulamasını masaya yatıracak bir rapor hazırlamış.
ÖNDER'in hazırladığı bu rapora göre dünyada sağlık kurumlarının çoğunda din görevlileri çalışıyor.
Raporda çeşitli hastanelerde çalışan din görevlileri ile yapılan röportajlardan, konu ile ilgili yapılan bitirme tezlerinden ve çeşitli kaynaklardan alıntılar bulunuyor.
ÖNDER Genel Başkanı Yusuf Ziyaettin Sula raporun yayınlamasının amacını "Batı ülkelerindeki sağlık kurumlarında dinî uygulamaları göz önüne sermek, din görevlilerinin formasyonu ve uygulama biçimleri hakkında örnekler vermek ve hastaların dinî ihtiyaçlarını garanti altına alan bildirgeleri hatırlatmak" şeklinde özetliyor.
Raporda ülkemizde yaşanan başarısız bir denemeden bahsedildiğine değinen Sula, raporun takdim kısmında şu ifadeleri kullanmış: "Türkiye'de 1995 yılında Batıdaki örnekler dikkate alınarak bir pilot uygulama başlatılmış ancak 'laiklik' gerekçesiyle Danıştay tarafından durdurulmuştur. Halbuki bahsedilen uygulamaların tamamı laik ülkelerden ilham alınarak başlatılmıştı. Hatadan dönmek erdemdir. Kanaatimizce sağlık kurumlarımızda din hizmetlerinin başlatılması uluslar arası insan ve hasta haklarının bir gereğidir. Hiçbir ilkeye aykırı tarafı da yoktur. Dinî ihtiyaçlar hayatın her kademesinde saygı duyulması, dikkate alınması ve karşılanması gereken zaruretlerdir. Bu kısa raporun daha geniş çalışmaları teşvik edeceğini umuyoruz"
Biz de bu önemli raporun çarpıcı kısımlarını sizlerle paylaşmak niyetindeyiz. Sözkonusu raporun hemen başında hastanelerin tanımı yapılarak, hastanelerin "sadece tıbbî tedavilerin yapılıp hastaların ameliyat edildiği bir bina değil, içinde aynı zamanda parasal işlemler yapılan, yemek yenilen, ibadet edilen, doğum ve ölümlere şahit olunan, kısacası görünenin ötesinde normal hayatın pek çok alanına ait olaylara ev sahipliği yapan bir kurum" olduğu vurgulanıyor.
Hayatının herhangi bir döneminde, hastanede yatılı olarak tedavi edilmek durumunda kalan bir insanın hastalığı sebebiyle psikolojik, psikiyatrik ve sosyolojik hayatında değişimler olduğu belirtilen raporda, hastaların inanç yönünden hastane ortamındaki ihtiyaçlarının oldukça önemli hale geldiği hatırlatılıyor.
Bu durumun gelişmiş ülkelerde "Hastanelerde Din Hizmetleri" sistemi ile çözülmeye çalışıldığı belirtilirken, bu sistemin hastanın temel ve vazgeçilmez haklarından biri haline geldiği vurgulanıyor.
DİNİ İHTİYAÇLAR GARANTİ ALTINDA
Raporda, Batı ülkeleri hastanelerindeki din hizmetleri uygulaması şu örneklerle ortaya konulmuş:
"Günümüzün Batı hastaneleri, ilk hastaneler gibi dinî kurumlar olmayıp, içerisinde din hizmetleri de bulunmakla beraber tıbbî kurumlarıdır. Ancak hastaların haklarını düzenleyen çeşitli bildirgelerle dinî ihtiyaçlar garanti altına alınmıştır.
Bunların bazıları:
13 maddeli "Amerika Hastane Birliği Hasta Hakları Bildirisi"nin yedinci maddesinde şöyle denilmektedir: "Hastaların hastanede, tedaviye zarar vermediği sürece, kendi kişisel kıyafetlerini giyme, dinî ve başka anlamlı simgeleri takma ve fiziksel muayenesi sırasında kendi cinsinden kişilere muayene olma hakkı vardır."
Lizbon'da, 1981 yılında I. Dünya Tabipler Birliği'nin yayınladığı "Hasta Hakları Bildirgesi", hekimlik mesleğinin hastalara sağlamayı amaçladığı temel hakları içermektedir. Bu bildirgenin altıncı maddesine göre "hasta, uygun bir dinî temsilcinin yardımı da dahil olmak üzere ruhi ve manevi teselliyi kabul veya reddetme hakkına sahiptir".
Amsterdam'da, Avrupa'da Hasta Haklarının Geliştirilmesi Bildirgesi, 28-30 Mart 1994'te yayınlanmıştır. Bu belgede, "Sağlık bakımında (hizmetlerinde) insan hakları ve değerleri" ana başlığı altında, "herkesin, kendi ahlaki ve kültürel değerlerine, dinî ve felsefi inançlarına sahip olma ve bunlara saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır."
Dünya Hekimler Birliği, hasta hakları adı altında dile getirilen sıkıntıları çözümlemek adına Eylül 1995'te Bali'de yapılan toplantının bir sonucu olarak Bali Bildirgesi'ni yayınlamıştır. Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi'nin daha geliştirilmiş bir şekli görünümünde olan bildirgenin 11. ana başlığı "dinî Yardım Alma Hakkı" adını taşımakta ve bu başlık altında şu ifadelere yer verilmektedir: "Hastanın, seçtiği dinîn, din adamı tarafından yapılacak yardımı da kapsayacak biçimde, dinî ve ahlâkî teselliyi kabul ya da reddetme hakkı vardır""
İNANÇ HASTAYI İYİLEŞTİRİYOR
Raporda ayrıca çarpıcı bir araştırma sonucu da yer alıyor. 2000 yılında 1000 ABD'li yetişkin üzerinde yapılan söz konusu araştırmaya göre örneklemin % 79'u, dinî ve ruhanî inancın hasta insanları iyileştireceğini belirtmiş. Ayrıca bu yetişkinlerin % 63'ü de, doktorların hastalarıyla dinî ve ruhani hayatla ilgili konuşmalar yapmalarının gerekli olduğunu ifade ediyor. 1992 Gallup araştırmasının sonuçları, dinî danışmanlığın, Amerika halkının bir millî ruh sağlığı kaynağı olduğunu göstermekte. Bu araştırmaya göre, halkın % 66'sı ruhî inanç ve değerleri temsil eden bir uzman danışmanı tercih etmekte; % 81'i de kendi değer ve inançlarının tedavi sürecinde yer alması gerektiğini belirtmekte.
DİNDARLAR, DAHA SAĞLIKLI KALABİLİYOR
Bazı araştırmacılar da çalışmalarında, dindarların, dindar olmayanlara nazaran hastaneye daha az müracaat ettikleri ve dolayısıyla daha sağlıklı kalabildikleri yönünde bulgulara ulaşmışlardır. Kalça kırığı bulunan yaşlı kadınlardan dinî inanç ve pratiği bulunanların diğerlerine oranla daha hızlı iyileştiği, daha az ilâç ve hemşire isteğinde bulunduğu ve hastalıktan kaynaklanan manevî çöküntüyü daha az yaşadıkları tespit edilmiş. Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yürütülen bir araştırmada, 44 ortopedik hasta karşılaştırılmış. Sonuçlar, papazların ziyaret ettiği hastaların, ziyaret etmedikleri hastalardan iki gün daha erken taburcu edildiklerini, % 66 daha az ağrı kesici istediklerini ve % 66 daha az hemşirelerle görüşme yaptıklarını göstermiş. Yine, Harran Üniversitesi ve Çukurova Üniversitesi Araştırma Hastanelerinde 150 hasta üzerinde yapılan bir araştırmada ise, örneklemin % 65.4'ü dinî vazifelerini yerine getirdiklerinde ve duâ ettiklerinde kendilerini iyi hissettiklerini belirtmişler.
Raporda bunun gibi veriler aktarıldıktan sonra şu ifade kullanılmış "Bu ve benzeri tüm çalışmalar aslında bir tek noktaya işaret etmekte; hastalığın atlatılmasında dinîn olumlu bir etkiye sahip olduğu sonucuna vurgu yapmaktadır."
TÜRKİYE'DE UYGULAMA YOK
Raporda ülkemizde hastanelerde herhangi bir din hizmeti uygulamasına rastlanmadığı belirtilirken, Batı'da ise, din hizmetlerinin her açıdan değerlendirmeye tabi tutulduğu ve her halükârda tıp hizmetleri içinde var olması gerektiği sonucunun ağır basmakta olduğu belirtiliyor.
HER HASTANEYE BİR İBADETHANE
Rapora göre bugün Amerika Birleşik Devletlerinde ve Batıda hemen her hastanede küçük bir ibadethane bulunmakta. Bunun yanında, çağdaş Batı hastanelerindeki dinî mekânlar sadece ibadet mekânlarıyla da sınırlı değil. Batı hastanelerinde ibadetler için kullanılan özel dinî mekânların (sacred space/prayer room) yanında, yine dinî danışmanların hastalarla tek tek ya da grup halinde görüşmelerine imkân sağlayan çok amaçlı ofisler, sohbet odaları ve kapalı devre TV sistemleri de bulunuyor.
Batı hastanelerinde ayrıca, sadece hastalar için tayin edilmiş İlahiyat Fakültesi mezunu din adamlarının da bulunduğu belirtilen raporda uygulama şöyle anlatılıyor: "Hastanede din görevlisi kadrosunda çalışan rahip her gün sabahleyin erkenden hastaneye gelir, tek tek bütün hastaları ziyaret eder, onların hal ve hatırlarını sorar, şikâyetlerini dinler ve onlara duâ eder. Hastaların şikâyetleri veya dilekleri olursa papaz bunları ayrı ayrı not edip başhemşireye bildirir. Başhemşire de bu dilekleri derhal yerine getirir. Bunun yanında, papaz, yürümeye muktedir olan hastaları sabah, öğle ve akşamları ile Pazar günleri hastane kilisesinde toplayarak onlara dinî ayin icra ettirir ve vaaz eder. Böylece hastalar, hastanede bedenen olduğu gibi manen de tedavi olmak imkânını bulurlar. Hayatlarından tamamen ümidinî kesmiş olanlar, böylece tekrar Allah'a bağlanıp O'ndan imdat beklerler. Birçok hastanede odalardaki televizyonlardan kapalı devre vaaz ve dinî terapi uygulaması da yapılmaktadır."
Raporda Türkiye'deki durumla ilgili şu ifadeler ise oldukça çarpıcı:
"Bizim hastanelerimizde, hastalarla meşgul olan ve onların moralini, maneviyatını destekleyen, onlara ümit veren ve duâ eden herhangi bir din adamı yoktur."
NEDEN DİN ADAMI?
Hastanelerde din adamının sağlık açısından neden gerekli olduğuna dair ise şu gerekçeler sıralanıyor:
"Hastanın kültürünü ve bu kültürü şekillendiren dinî kaynakları bilerek doktor-hasta arasında iletişim sağlama görevini de üstlenen bir dinî danışman, sağlık kurumlarında olumlu ve önemli bir rol oynayacaktır. Çağdaş sağlık bakımı anlayışı da, bu şekilde farklı inanç gruplarını anlayıp kapsayarak sağlık düzenlemelerine aktaracak tıbbî profesyonellere ihtiyaç bulunduğunu söylemektedir."
TÜRKİYE'DEKİ BAŞARISIZ DENEME
Raporda Türkiye'de sözkonusu uygulamanın başarısız bir örneğinin denendiği de belirtiliyor. Ülkemizde 1995 ve 1996 yıllarında, ancak 1.5 yıl süren hastanelerde din ve moral hizmetleri uygulamalarına katılan erkek ve kadın din görevlileri, temelde tam olmasa da Batıdakine benzer bir fonksiyon icra etmek üzere görevlendirilmişler. Rapora göre Sağlık Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nın koordinesiyle başlatılan "Hastanelerde Din ve Moral Hizmetleri", yurdumuz insanının yukarıdaki satırlarda ifade ettiğimiz ihtiyacını karşılamayı amaçlıyordu. (Ne var ki, Ankara Tabip Odası'nın Başkanı Dr. Mehmet Altınok'un 12.12.1995 tarihinde Sağlık Bakanlığı aleyhine uygulamanın (laikliğe aykırı olduğu için) iptali istemiyle ve yürütmeyi durdurma talebiyle açtığı dâvâda Danıştay 5. Dairesi, 12.04.1996 tarih ve E.1995/3612 sayılı yürütmeyi durdurma kararı vermiş; bakanlığın yürütmeyi durdurma kararına itirazını da Danıştay İdarî Dâvâ Daireleri Genel Kurulu, 18.08.1996 tarih ve 1996/131 sayılı kararla reddedince, Sağlık Bakanlığı'nın 07.06.1996 tarih ve 9124 sayılı yazısıyla söz konusu uygulama yürürlükten kaldırılmış. Böylece yaklaşık 1,5 yıl sürdürülen bu uygulamaya resmen son verilmiş.)
|
Umut Yavuz
07.01.2008
|
|
|
Bir buçuk yıl bekleyen Marmaray 2011'de bitecek |
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, yaklaşık 13.5 kilometre olan Marmaray'ı 2011 yılına kadar tamamlamayı hedeflediklerini bildirdi.
Yıldırım, Asya ile Avrupa'yı denizin altından birleştirecek Marmaray Projesi çalışmalarının yürütüldüğü Ayrılıkçeşme ile Kız Kulesi açıklarındaki tüp tünel batırılma işlemlerinin yapıldığı bölgeyi gazetecilere gezdirerek çalışmalar hakkında bilgi verdi.
Bakan Yıldırım, Marmaray ile Anadoluray'ı birbirine bağlayacak Ayrılıkçeşme durağının Atatürk tüneli girişinde gazetecilere yaptığı açıklamada, bu geziyi İstanbullular'a Marmaray'ı daha fazla tanıtmak amacıyla düzenlediklerini belirtti.
Marmaray'ın, İstanbul'un en önemli projelerinden biri olduğunu ifade eden Yıldırım, bugüne kadar Atatürk tünelinin 850 metre, yan tarafındaki tünelin ise 1250 metreye ulaştığını söyledi. Yıldırım, ''Hedefimiz, 6 ay içinde Üsküdar'daki yaklaşım tüneline varmak. Yaklaşım tüneli de daldırma tüp tünellerine 250 metre mesafede. Dolayısıyla iş bütün hızıyla devam ediyor'' dedi.
Çalışmaların 24 saat devam ettiğini belirten Yıldırım, arkeolojik kazılardan dolayı 1.5 yıl gecikme olduğunu, onu telâfi edebilmek için var güçleriyle çalıştıklarını söyledi. Yıldırım, yaklaşık 13.5 kilometre olan Marmaray Projesi'ni 2011 yılına kadar tamamlamayı hedeflediklerini kaydetti.
|
/ İSTANBUL
07.01.2008
|
|
|
Fahri trafik müfettişleri sürücüye güven vermiyor |
Kara Yolu Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Enstitüsünce yapılan ankette göre, sürücülerin yüzde 35.5'i, fahri trafik müfettişlerinin ''taraflı ve yanlış'' işlem yaptıklarını beyan etti.
Kara Yolu Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Enstitüsü Başkanı İhsan Memiş, yaptığı açıklamada, enstitü olarak trafik politikalarının geliştirilmesine öncülük etmek, çözümler üretmek ve toplumu bilinçlendirme yönünde çalışmalar yaptıklarını hatırlattı. Memiş, Bu kapsamda ''www.trafikenstitusu.com'' adlı sitelerinde her ay değişik konularda ağırlıklı olarak sürücülere yönelik anketler düzenlediklerini ifade e etti. Memiş, sürücülere, ''trafikte 1998 yılından bu yana kamuya yardımcı olmak üzere sivil denetim yetkisi ile donatılan, ceza tespit tutanağı düzenleyen fahri trafik müfettişliğini yararlı görüyor musunuz?'' sorusunu sordukları ankete, 772 kişinin katıldığını bildirdi.Üç şıkkın bulunduğu ankete katılanların yüzde 35,5'ini oluşturan 274 sürücünün, ''fahri trafik müfettişlerinin taraflı ve yanlış işlem yaptığını düşünüyorum'' şeklindeki şıkkı seçtiğini belirten Memiş, ''Sürücülerden yüzde 32,8'ini oluşturan 253'ü 'sivil denetim olarak çok yararlı bulduğunu', yüzde 31,7'sini oluşturan 245 sürücü ise 'yeterince faydalı olmadıklarını düşündüğünü' belirtti'' dedi.
|
/ ADANA
07.01.2008
|
|
|
Aygün'den Erdoğan'a mektup |
Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, finansal kiralama işlemlerinde KDV oranının yüzde 1'den yüzde 18'e çıkarılmasıyla ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bir mektup yazarak, yeni yatırımların önünü kesen, KOBİ'lerin kolunu kanadını kıran bu karardan geri adım atılmasını istedi.
ATO'dan yapılan açıklamaya göre Aygün mektubunda, alınan kararın, birçok açıdan Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyeceği endişesi içinde olduğunu
belirterek, finansal kiralama yoluyla yapılan alımların kötüye kullanıldığı konusundaki Maliye Bakanlığı görüşüne saygı duyduklarını, ancak kötüye kullanımın önüne geçmenin tek yolunun vergi artırımı olarak görülmesinden de kaygı duyduklarını belirtti.
Kötüye kullanımın önüne geçmenin türlü yolları bulunduğunu ifade eden Aygün, finansal kiralamayla lüks binek otomobil, uçak, yat gibi alımlarda verginin yüksek tutulması, vergilerin taksitler içine yayılması gibi alternatif yöntemlerin düşünülebileceğini kaydetti.
|
/ ANKARA
07.01.2008
|
|
|
İstanbul'da 4 kundak daha |
İstanbul'un Güngören, Gaziosmanpaşa ve Avcılar ilçelerinde 4 araç yandı.
Alınan bilgiye göre, Güngören Mareşal Çakmak Mahallesi Hüseyin Tonyalı Sokak'ta park halinde bulunan Fatih Şeker'e ait 34 EU 6467 plakalı otomobilde yangın başladı. Kısa süre sonra Hakan Güler'e ait 34 DL 7178 plakalı ticarî minibüse de sıçrayan yangına, çevredeki vatandaşlarca ilk müdahale yapıldı.
Yangın, itfaiye ekipleri tarafından daha fazla büyümeden söndürüldü. Yangının, molotofkokteyli atılması sonucu çıktığı sanılıyor.
Bu arada, Gaziosmanpaşa Sultançiftliği İsmetpaşa Mahallesi 148. Sokak ile Avcılar Denizköşkler Mahallesi Fiske Sokak'ta park halinde bulunan 2 otomobilde sabaha karşı henüz belirlenemeyen sebeple çıkan yangınlar da itfaiye ekiplerince söndürüldü.
|
/ İSTANBUL
07.01.2008
|
|
|
Edirne'de iki otobüs yandı |
Edirne'de park halindeki 2 otobüste yangın çıktı. Meydana gelen patlamalar sebebiyle çevrede geniş güvenlik tedbirleri alındı.
İstasyon Mahallesi Petunya sokakta, iki otobüs, henüz belirlenemeyen bir sebeple yanmaya başladı. Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen Edirne Belediyesi itfaiyesi, yangına müdahale etti. Araçlar tamamen yanarken, meydana gelen patlamalar sebebiyle çevrede geniş güvenlik tedbirleri alındı. Yanan otobüslerin kullanılmadığı, yangının çıkış nedeninin araştırıldığı bildirdi.
|
/ EDİRNE
07.01.2008
|
|
|
Petrol işçileri daimi kadro istiyor |
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Genel Müdürlüğünde petrol arama faaliyetlerinde çalışan 211 işçi, her yıl 6 aydan fazla çalıştırılmalarına rağmen daimi kadroya geçirilmemeleri sebebiyle Danıştay'da dâvâ açtı.
211 geçici işçi, kamuda 6 ay ve daha fazla süreyle çalışan geçici işçilerin kadroya alınması çalışmaları kapsamında TPAO'da yürütülen işlemi yargıya taşıdı. Dâvânın dilekçesinde, 5620 sayılı kanun gereğince yaklaşık 218 bin geçici işçinin çalışma sürelerinde hiçbir kısıtlama yapılmaksızın kadroya alındığı ve diğer kadrolu işçiler gibi 12 ay çalıştırılmaya başladığı belirtildi.
Dâvâcı işçilerin de kurumda kadrolu işçilerle aynı şartlarda çalışmalarını sağlayacak bir kadro düzenlemesi yapılmasını beklendiği ifade edilen dilekçede, ancak bu işçilere genel müdürlükçe 8 ay çalıştırma ve 4 ay ücretsiz izinli sayılma biçiminde düzenlenen ''Dönemsellik Arz Eden Sürekli İş Sözleşmesi'' imzalatılmak istendiği kaydedildi.
|
/ ANKARA
07.01.2008
|
|
|
Emekli olunca köşeye çekilmeyin |
Doç. Dr. Haşmet Hanağası, Türk halkında hakim olan ''Emekli oldum. Bir köşeye çekileyim'' görüşünün de alzheimeri tetiklediğini ifade eden Hanağası, zihnin sürekli olarak zinde tutulması gerektiğini söyledi.
Alzheimer Derneği Genel Sekreteri ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Davranış Nörolojisi ve Hareket Bozuklukları Birimi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Haşmet Hanağası, Türk halkında hakim olan ''Emekli oldum. Bir köşeye çekileyim'' görüşünün de alzheimeri tetiklediğini ifade eden Hanağası, zihnin sürekli olarak zinde tutulması gerektiğini söyledi.
Hanağası, ''alzheimer bilgilendirme'' toplantısına katılmak üzere geldiği Mersin'de yaptığı açıklamada, ''halk arasında 'bunama' olarak bilinen ve özellikle 65 yaş üzerinde görülen alzheimer hastalığının, erken yaşlarda alınacak tedbirlerle frenlenmesinin ilerleyen yaştaki yaşam kalitesi açısından büyük önem taşıdığını belirtti.
Hanağası, Özelikle Türk halkında hakim olan ''Emekli oldum. Bir köşeye çekileyim'' görüşünün de alzheimeri tetiklediğini ifade eden Hanağası, zihnin sürekli olarak zinde tutulması gerektiğini söyledi.
Sürekli çalışma halindeki zihnin hastalığın ilerleme hızını azalttığına işaret eden Hanağası, ''Bu nedenle herkesin emekli de olsa kendisine birer hobi edinmesini öneriyoruz. Hobinin yanı sıra sürekli olarak bulmaca çözmenin de alzheimer hastalığına karşı bir yöntem olduğu biliniyor.''
|
/ MERSİN
07.01.2008
|
|
|
Nakliye uçakları, daha uzun menzilli uçacak |
Hava Kuvvetlerinin envanterinde bulunan 13 Adet C-130 nakliye uçağının dönüşüm projesine başlandı.
Savunma Sanayii Müsteşarlığının (SSM) program öncülüğünde TUSAŞ tarafından gerçekleştirilmesi öngörülen C-130 nakliye uçaklarının modernizasyon programı kapsamındaki ilk uçak, TUSAŞ Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş (TAI) hangarlarına çekildi. Savunma Sanayii İcra Komitesi'nde alınan karar ve Ocak 2007 yılında SSM ile imzalanan sözleşme uyarınca, TUSAŞ'ın ana yüklenici olarak görevlendirildiği C-130 E-B aviyonuk modernizasyon (Erciyes Projesi) kapsamında, toplam 13 adet uçağın aviyonik modernizasyonu yapılacak.
Yapılacak modernizasyon sonrası entegre edilecek sistemlerle, söz konusu uçaklara kıtalararası uçuş kabiliyeti kazandırılacak.
Program uyarınca, modernizasyon çalışmaları doğrultusunda, ilk etapta 7 adet C-130E ve daha sonra da 6 adet C-130B olmak üzere toplam 13 adet C-130 ulaştırma uçağı modernize edilecek. Proje çerçevesinde uçaklara 17 yeni sistem takılacak, 5 mevcut sistem bir üst modele yükseltilecek. Böylece uçaklar, uluslararası havacılık seyrüsefer kurallarına uyumlu hale getirilebileceği gibi, uçuş emniyeti arttırılacak ve modernize edilen sistemle ile uzun yıllar desteklenebilir hale getirilecek.
|
/ ANKARA
07.01.2008
|
|
|
Alkol cinnete sebep oldu |
Adana'nın Karataş ilçesinde, cinnet getiren aşırı alkollü bir kişi, tabancayla, kayınbabası, kaynanası ve bir akrabasını öldürdükten sonra intihar etti.
Olayda, intihar eden kişinin karısı ve bir polis memuru ile 3 kişi yaralandı.
Emniyet Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, Karşıyaka Mahallesi Çevre Yolu mevkindeki olayda Yusuf Balıkçı, henüz belirlenemeyen bir sebeble tartıştığı kayınbabası Nevzat Bayrak, kaynanası Aysel Bayrak ve akrabası Gönül Özcan'ı tabancayla vurarak öldürdü. Yusuf Balıkçı, eşi Zehra Balıkçı ile kendisine müdahale etmeye çalışan Ali Saygın, Aysel Özcan ve Orçun Özcan'ı ile ihbar üzerine olay yerine giden polis memuru Erkan Bektaş'ı vurarak yaraladı. Yusuf Balıkçı, daha sonra tabancayla intihar etti. Hastaneye kaldırılan yaralılardan polis memuru Erkan Bektaş'ın durumunun ağır olduğu ve olayla ilgili soruşturmanın başlatıldığı bildirdi. Öte yandan Yusuf Balıkçı'nın olaydan önce aşırı düzeyde alkol aldığı da belirlendi.
|
/ ADANA
07.01.2008
|
|
|
Evlilikte aile baskısı |
Van ve çevresindeki eğitim düzeyi düşük gençlerden yüzde 80'inin, aile baskısı ile evlendiği ve bu evliliklerin çoğunun boşanmayla sonuçlandığı belirlendi.
Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Bedri Dere, ''Van ve çevresinde zorla evlendirmelere karşı eğitim düzeyi'' konulu bir yıl süren araştırmasında 200 kişiyle görüştü.
Yaptığı araştırmada eğitim düzeyi düşük kadın ve erkeklerden yüzde 80'inin aile baskısı sonucu zorla evlendirildiğinin belirlendiğini bildiren Yrd. Doç. Dr. Dere, baskıya dayanamayan gençlerin ailelerine boyun eğmek zorunda kaldığını ifade etti.
Yrd. Doç. Dr. Dere, yaptığı açıklamada, aile baskısıyla yapılan evliliklerin çoğunlukla boşanmayla sonuçlandığını belirterek, şunları söyledi:
''Ailesine karşı gelemeyen ve boşanacak durumda olmayan kadın ve erkekler, intihara başvurabiliyor. Özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde aile baskısıyla evlendirilen kadınlar, sevdiği erkeğe ihanet ettiği düşüncesine kapılarak intiharı tercih ediyor. Çoğu zaman kötü sonuçlar doğuran zoraki evliliklerin boşanmayla sonuçlanmaması ve daha da kötüsü intiharlara sebep olmaması için hem gençlerin, hem de ailelerin aydınlatılması, eğitilmesi gerekiyor.''
Bu tür evliliklerin yasaya ve dine aykırı olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Dere, yeni Türk Medeni Kanunu'na göre zorla evlendirilen çiftlerin mahkemeye müracaat ettiklerinde evliliklerinin iptalinin söz konusu olacağını bildirdi.
Yrd. Doç. Dr. Dere, üniversite mezunu kadın ve erkeğin yaptığı evliliklerde de gözle görülür aile baskısı olduğunu, ancak eğitimli gençlerin, aile baskısına rağmen evlilik kararını kendilerinin aldığını söyledi.
|
/ VAN
07.01.2008
|
|
|
|
Son Dakika Haberleri
|
|
|
|
|