Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kültür-Sanat

 

Derin bir el mahareti: Kündekâri

Akıl almaz bir sabrın ve geometri dehasının eşliğinde san’atçı, ahşabı ‘kündekâri’yle yorumlar ve bir san’at eseri oluşturur. Serbest ve rahatlıkla hareket eden binlerce küçük ahşap parçası asırlara meydan okur. İşte bu yüzdendir ki, yapımında en ufak bir hataya dahi tahammülü yoktur kündekârinin...

Kuzey Avrupa, Uzakdoğu ve Yakındoğu gibi ahşap yapımının yoğun olduğu coğrafyalarda, ahşap işçiliği de büyük gelişme gösterir. Her kültür kendine özgü bir yorumla, yapılarını ahşap malzemelerle süsleyerek görsel zenginlik katmayı denemiştir.

İslâm san’atı da ahşabı gerek mimaride gerek süslemede sıklıkla kullanmıştır. İlk ağaç işçiliği eserlerinde Helenistik ve Sasani etkileri gözlense de, zamanla İslâm san’atı da kendine özgü üslûbunu bulur. Mimaride ahşap bezeme -yaygın olarak- taş, çini, tuğla ve alçı gibi malzemelerle birlikte farklı tekniklerde uygulanır. Dinî ve sivil mimaride kapı ve pencere kanatları, pencere kafesi, dolap kapağı, sütun gövdesi ve başlığı, saçak, tavan, kiriş, konsol, parmaklık, korkuluk gibi yapısal ögeler ahşap bezeme alanları olarak kullanılır. İç mekânlarda mihrap, minber, vaiz kürsüsü, Kur’ân mahfazası, çekmece, mezar sandukası, maksure, köşelik, rahle, sehpa ve kavukluk gibi çeşitli taşınabilir ya da yerleşik ögeler genellikle ahşap malzemedendir ve yine bu ögelerin dış yüzeyleri ahşap işçiliğiyle bezenir. Bu uygulamalar İslâm san’atında farklı ahşap teknikleri ile uygulanmıştır: Oyma, kafes, kakma, boyama, torna ve kündekâri (geçme) tekniği.

ÜÇ BOYUTLU BİR SAN’AT

Bugün hâlâ birçok camide kündekâri uygulamalarını sürdüren Kündekâri San’atçısı Şehmus Okur şöyle anlatıyor bu tekniği ve ortaya çıkış hikâyesini: “Kündekâri kelimesi Farsça’dan dilimize geçmiş olup asıl hali ‘kendekâri’dir. Sanatın ilk örnekleri Memlûk ve erken Selçuklu döneminde görülmeye başlar. Üç boyutlu bir san’attır. Başlangıçta sadece oymacılık san’atı varken ahşap ya da taş yüzeylere geometrik desenler çizilerek bir derinlik kazandırılırdı. Desenler tek çeşit ağaç ve ahşap bloklar üzerine çizilirdi. Sonra bunlar yan yana getirilirdi. Cami minberi, bir taş duvar veya ahşaptan yapılan pano gibi geniş yüzeyler bu yöntemle örtülürdü. Fakat ahşap blokların üzerine çizilen ve sonra da oyulan bu desenler zaman içinde birbirinden ayrılıyor ve tek parça olduğu için tekdüze bir görüntü elde ediliyordu. Açılan bloklar birbirinden uzaklaşıyor ve aralarında derin çatlaklar oluşuyordu. San’atkâr buna çözüm bulmak için geçme kanal sistemiyle, aynı cins veya muhtelif cins ahşabı bir araya getirerek çivi ve tutkal kullanmadan kanal sistemiyle birbirine geçirmeyi ve çok geniş yüzeyler elde etmeyi başardı. İşte kündekâri böylece Memlûkler, Selçuklular ve sonra da Osmanlı tarihi boyunca bütün İslâm coğrafyasındaki abide eserlerin kapılarında, minberlerinde, kürsülerinde kullanılmaya başlandı. Çünkü ahşabın imkânlarından en üst seviyede yararlanabilen bir san’attır.”

NASIL UYGULANIR?

Kenarları negatif ve pozitif değerlerde oyulmuş, çokgen ve yıldız biçiminde ayrı ayrı kesilmiş, rumî ve palmet kabartmalarıyla bezenmiş parçalar ile ahşap kirişlerin birbirine geçmesi biçiminde uygulanan ve büyük bir ustalık isteyen kündekârinin, bezeme kompozisyonu geometrik bir şemaya dayanır. Gökyüzündeki yıldızları ve sonsuzluğu ifade eden yıldız, sekizgen, ongen, baklava gibi birçok geometrik desenle birlikte uygulanır. Aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap plakalar konarak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, bağa, fildişi kakma işçiliği de kompozisyona dahil edilir. Hazırlanan parçalar birbirine ayrıca bağlayıcı bir malzemeyle tutturulmadığından, kündekârinin uygulandığı ahşap yüzeylerde zamanla ayrılmalar olmaz. Kündekâri tekniğiyle yapılmış bazı örneklerde dayanıklılığı artırmak için geçmelerin arkasında, yine ahşaptan yapılmış bir iskelet kullanılır. Değişen mevsim şartlarında ısıdan ve nemden etkilenmeyecek nitelikte bir ağaçla çalışılır ve birleşme yerlerindeki kanallarda bırakılan hava payları sayesinde, ahşap işçiliğinde zamanla ortaya çıkan çatlak ve şişmeler önlenir. Bu nokta göz önünde bulundurulduğunda kullanılan malzemeler iç mekânlar için ceviz, şimşir, armut, kiraz, sapelli (maun); bezemelerde abanoz, tik, yılan ağacı, venge, peleseng, sapelli, altın varak, bağa (deniz kaplumbağası kabuğu), gümüş, fildişi, sedef, yakut ve zümrüt gibi değerli materyallerdir. Dış mekânlarda ise, meşe, sapelli, ireko, tik, dişbudak gibi sert hava şartlarına dayanıklı ağaçlar kullanılır. EN SEÇKİN ÖRNEKLER 12. yüzyılda Mısır’da, Halep’de ve Anadolu’da karşımıza çıkan teknik, Mısır’da Türk ve Çerkez Memlûkleri zamanlarında gelişme gösterir. Özellikle fildişi ve sedef şeritlerin yerleştirildiği ince işçilik bu dönemlerde göze çarpar. Fatımi döneminden Kahire’deki Seyyide Nefise Türbesi’nin ve Seyyide Rukiyye Türbesi’nin mihraplarında, Salih Talayi Camii’nin kapısında, Eyyubi döneminden yine Kahire’deki İmam-ı Şafii Türbesi’nin sandukasında, Melik Salih Necmeddin Eyyub Türbesi’nin kapısında ve İbn Tolun Camii’nin minberinde, Memlûk döneminden Kahire Kayıtbay Camii’nin minberinde kündekâri, Anadolu dışındaki en seçkin örnekleriyle karşımıza çıkar. Anadolu’da, Anadolu Selçuklu dönemindeki en erken örnek ise Konya Alaaddin Camii’nin minberidir. Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin, Niğde Sungurbey Camii’nin, Ürgüp’teki Taşkın Paşa Camii’nin, Birgi Ulu Camii’nin, Manisa Ulu Camii’nin, Bursa Ulu Camii’nin, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nin minberlerinde; Bursa Yeşil Cami ve Türbesi’nin kapısında Anadolu’nun eşsiz kündekâri örnekleri bulunur. Zıvanalar deliklere ve tablalar kiriş sistemi ile birbirine oturur, binlerce parçayı sadece iki dış seren ayakta tutar, bu yetmezmiş gibi, üzerine Ebced hesabıyla tarih ve isim bile düşürülür. İşte böyle derin mânâlar eşliğinde derin bir el maharetidir kündekâri, sabırla nakşedilir. (SkyLife - Ağustos 2007)

14.08.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri