Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

..Tâ ki, ataları ikaz edilmeyip kendileri de bu yüzden gaflet içine düşmüş bir topluluğu Allah'ın azâbından sakındırasın.

Yâsin Sûresi: 6

10.07.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Kendisiyle Müslüman kardeşi tarafından istişare edilen kimse, ona bildiği faydalı şeyi söyleyerek yol göstersin.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 249

10.07.2007


Risâle-i Nur, umûmî bir tahribâtı tamir ediyor

Bugünlerde manevî bir muhaverede bir suâl ve cevabı dinledim. Size bir kısa hülâsasını beyan edeyim. Biri dedi:

“Risâle-i Nur’un iman ve tevhid için büyük tahşidatları ve küllî techizatları gittikçe çoğalıyor. Ve en muannid bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi iken, neden bu derecede hararetle daha yeni tahşidat yapıyor?”

Ona cevaben dediler:

“Risâle-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsit âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun, bâhusus avâm-ı müminînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kırılmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur’an’ın i’câzıyla o geniş yaralarını, Kur’ân’ın ve imanın ilaçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.

“Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerrep ilâçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki, bu zamanda, Kur’an-ı Mucizü’l-Beyânın i’câz-ı manevisinden çıkan Risâle-i Nur, o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyât ve inkişafâta medardır” diyerek uzun bir mükâleme cereyan etti. Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.

Kastamonu Lâhikası, s. 28-29

***

Hazret-i Hasan Radıyallahü Anhın altı aylık hilâfeti ile beraber, Risâle-i Nur’un, Cevşenü’l-Kebîr’den ve Celcelûtiye’den aldığı bir kuvvet ve feyizle vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakâik-ı îmâniye noktasında Hazret-i Hasan Radıyallahü Anhın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek, tam beşinci halîfe nazarıyla bakabiliriz. Çünkü adâlet-i hakîkiye ile bu asırda insanlan mesut edebilir bir istidatta bulunan Risâle-i Nur’dur ve onun şahs-ı mânevîsi, Hazret-i Hasan Radıyallahü Anhın bir muâvini, bir mütemmimi, bir mânevî veledi hükmündedir.

Emirdağ Lâhikası, s. 65

Lügatçe:

muhavere: Sohbet.

tahşidat: Toplamalar, yığmalar.

küllî: Büyük, geniş.

muhit: Herşeyi kuşatan.

terâküm: Birikme, yığılma.

müfsit: Karıştırıcı, bozucu.

rahnelenmek: Yaralanmak.

efkâr-ı âmme: Kamuoyu, genelin fikri.

bâhusus: Özellikle.

avâm-ı müminîn: Müminlerin geniş halk tabakası.

istinadgâh: Dayanak yeri.

10.07.2007


“Said Nursî’nin eserleri, Rus toplumunu ıslah ediyor”

Rusyalı bir Hıristiyan olan Datsun Nikolay Pavloviç, mektubunda, Risâle-i Nur’un Rusya’da yasaklanmak istenmesinin perde arkasını şu sözlerle deşifre ediyor: “Eğer biz milletimizi sarhoş görmeyi ve her zaman narkotik tiryakiler ile karşılaşmayı istesek, mutlaka Rusya’da Said Nursî’nin eserlerinin yayınlamasını yasaklamamız lâzım. Çünkü onun eserleri, İslâmiyetin esaslarını açıklıyor, ahlâkı öğretiyor ve sırf elem ve belâ getiren kötülük ve ahlâksızlıklardan kurtulmaya çağırıyor.”

Şubat 2006. Babamın 80 yaşını kutlamaya akrabalarım toplanmışlardı. Başkurdistan’dan da akrabalar gelmişti. Amcamın ailesi...

Amcamın hanımından, çocukları, torunları hakkında sormuştum. Bir kız torunu için çok üzüldüğünü söylemişti. Çünkü bir Tatar ile evlenmiş. Ona “Bunda kötü birşey yok” deyince, o da cevaben “Onlar bizim dinimizden değil ki… Biz Hristiyanız, o ise Müslüman” demişti.

Ben de meraklandım: “Bu İslâm dininin ne kötülüğü var, neyinden sakınmam lâzım?”

Kaleningrad şehrine gelince buradaki Müslümanlarla tanıştım, İslâmiyeti yakından öğrenmeye başladım. Bana İslâm akidesinin sırlarını açan Said Nursî’nin kitapların okumam için verdiler. Sohbetlere, derslere katılmaya başladım.

Risâle-i Nur dersleri nasıl oluyor? 7-8 kişi toplanıyor ve sırayla Said Nursî’nin kitaplarını okuyorlar. Sonra çay içiyorlar. Çay zamanında güzel sohbet ediyorlar. Sonra namaz kılıp evlerine dağılıyorlar.

İlk bakışta bunda bir fevkalâdelik yok. Ama ben kendimde bazı değişmeler farketmeye başladım. Ben kimim? Ben bir marangoz, bir ameleyim. Ve her amele gibi ağır iş gününden sonra stresi gidermek için bira ve bazen bayramlarda daha da sert içkiler içmeyi seviyordum. Ama birden bire ben birşey fark ettim... Müslümanların sohbetlerine katıldıktan sonra, içkiye karşı meylim yok oldu. Bira içmeyi de bıraktım, içkiye olan düşkünlüğüm kayboldu. Ben sigara içiyorum, ama hissediyorum… Zamanla sigaraya olan meylim de yavaş yavaş sönüyor, şimdi daha az sigara içmeye başladım.

Ama bunların hepsi, büyük oğlumun problemi yanında hiç hükmünde denilebilirdi, çünkü o narkotik müptelâsıydı. Tedavi etmeye çalıştık. Kendisi de anlıyordu… Narkotiği bırakmasa yakında hayatı bitecek, o iptilâdan kurtulmaya çalışıyordu. Narkotiği kullanmamak için içki içmeye başladı. İşini kaybetti, sonra başka işe girdi… Onu da az kaldı kaybedecekti. Şimdi ise o, içkiyi de, narkotiği de bıraktı. Ben oğluma ne yaptım? Hiçbir şey... Onu sadece Said Nursî’nin eserlerini mütalaa eden Müslümanların sohbetine katılmaya davet ettim. Ve bu, onun kötü alışkanlıklarının kaybolması için yol açtı, kâfî oldu.

Geçenlerde duydum ki Said Nursî’nin eserleri hakkında bir mahkeme olmuş, onun kitaplarını Rusya’da yasaklamaya karar vermişler. Doğru yapmışlar! Yasaklamak lâzım! Toplumun normal yaşamasını engelleyen herşeyi gidermek ve yasaklamak lâzım! Şimdi Rusların normal hayat tarzı nedir? Sarhoşluk ve narkotik tiryakiliği! Eğer ben Said Nursî’nin eserlerini okuyarak sarhoşluğu bırakmışsam, demek ki ben alkolik ve narkomanlar toplumunun normal hayatını bozuyorum. Buna Said Nursî’nin eserleri sebep oldu. Demek sebebin giderilmesiyle herşey yine normale dönecek.

Said Nursî’nin eserlerinden bir satır okumayan, bilmeyen avamı da kandıracağız!.. Diyeceğiz ki bu kitaplar ekstremizm (aşırı radikalizm) ve millet ve dinler arası bölücülük çağrısı yapıyor!.. Hatta ‘Terörizmi destekliyor’ diye lekelendirsek de olur! Sen de ey avam!.. Buna karşı ne diyebilirsin ki? Çünkü sen bu kitapları okumamışsın, bilmiyorsun. Biz ise okumuşuz ve dediğimizi biliyoruz. Biz diyoruz ki yasaklamalı! O zaman sen ey avam, rahat uyuyabilirsin.

Sarhoşluk ve narkotik ile devlet de mücadele ediyor, şiddetli kanunlar çıkartıyor. Meselâ yakın zamanda umumî yerlerde içki içmeyi yasakladı. Şiddetli kanun, ama kim ona itaat ediyor ki… Nasıl içiyorlardı öyle devam ediyorlar, sadece gizli içiyorlar. Eğer biz milletimizi sarhoş görmeyi ve her zaman narkomanlar (narkotik tiryakileri) ile karşılaşmayı istesek, mutlaka Rusya’da Said Nursî’nin eserlerinin yayınlamasını yasaklamamız lâzım. Onun eserleri böyle topluma büyük bir zarar getiriyor!

Ben daima Müslümanlarla görüştüğüm halde bana hiç kimse zorla İslâmiyeti kabul ettirmeye çalışmıyor. Onlar ‘Sen başka dindensin’ diye benden çekinmiyorlar, beni sadece bir insan olarak kabul ediyorlar. Zaten onların fikrince, her insana saygı göstermeli. Eğer başka insanları saymıyorsan, demek ki sen onların Yaratıcısını da saymıyorsun. Hakikî dindar Müslüman, hiçbir zaman ekstremist (aşırı radikalist) olamaz. Zaten Said Nursî’nin eserleri İslâmiyetin esaslarını açıklıyor, ahlâkı öğretiyor ve sırf elem ve belâ getiren kötülük ve ahlâksızlıklardan kurtulmaya çağırıyor.

Sonuç olarak Said Nursî’nin şu sözlerin aktarmak istiyorum: “Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin akıbeti elemler, teessüflerdir.”

Burada söylediğim herbir sözümü tasdik etmeye hazırım. Bu mektup, sırf gönül rızasıyla yazılmış olduğundan ben adımı ve adresimi gizlemiyorum, aynen yazıyorum.

Datsun Nikolay Pavloviç

Kaliningrad / Rusya

([email protected])

10.07.2007


BİR KISSA, BİN HİSSE

Azrail Aleyhisselâm, İbrahim Aleyhisselâmın canını almaya gelmişti. İbrahim Aleyhisselâma dedi ki:

“Ey Allah’ın halili! Vazifemi yapmaya müsaade var mı? Allah canını almamı emrediyor.”

İbrahim Aleyhisselâm:

“Peki, Allah’a arz eder misin: Dost dostunun canını alır mı?”

Azrail Aleyhisselâm durumu Allah’a arz ediyor.

Hazret-i Allah:

“Halilime söyle: Dost dostuna kavuşmaktan kaçar mı?” buyuruyor.

İbrahim Aleyhisselâm bu yüksek cevabı işitince:

“Ey Azrail! Ben dostuma aracısız varmak isterim. Aradan çekil” diyor.

Azrail Aleyhisselâm:

“Bu benim görevim. Sen Allah’ın halilisin, bense Allah’ın emir kuluyum” diyor.

İbrahim Aleyhisselâm bu defa:

“Öyleyse gel, görevini yap” buyuruyor.

Süleyman KÖSMENE

10.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004