Halkı bombalayan, halk düşmanıdır.
Mayın da, benzeri tuzak bombalar da, bir insanı bombalaştırmak da kahpeliktir.
Kahpelik üstünden; özgürlük, hak, demokrasi, cumhuriyet, adalet, artık her neyse, hiçbir insani, vicdani, siyasi kavram adına söylenebilecek bir şey yoktur.
*
Türkiye’yi “Iraklaştırmak” isteyenler;
Orayı enine boyuna bölen etnik, dini, mezhepsel çatışma, bölünme, iç savaş “fizibilite”sini burada da görenler; bir yandan Türkiye’yi Irak içine, bir yandan da Irak’ı Türkiye içine saplamak, gömmek isteyenlerdir.
Türkiye’de siyasi ve toplumsal çoğunluk ile kararlılığın;
1. Irak’ta olmayacağız;
2. Irak olmayacağız;
3. Tüm farklılıklarımıza rağmen Irak’taki gibi birbirimize ırak, paramparça bir durak olmayacağız diye haykırabilmesi gerekir.
*
PKK’nın yüzlerce kilo A-4 patlayıcıyı Irak’tan (ve İran’dan) Türkiye’ye soktuğu;
Patlayıcılarla ilgili eğitim almış örgüt üyelerinin dağıldığı;
İstanbul’dan Hatay’a, İzmir’den Şırnak’a, Muğla’dan Siirt’e, Mersin’den Van’a çok sayıda A-4’ün yakalandığı;
“Ele geçirilen” belgeler ile “elde edilen” bilgilerde, metro, köprü, alışveriş merkezi, asker, polis noktaları gibi yerlerin hedef seçildiği, “yetkililer” tarafından hep açıklanmıştı.
1. Irak’tan çok sayıda mayın ve patlayıcının Türkiye’ye akmasından, ABD işgal kuvvetleri, Irak Devleti ve Kuzey’deki Kürt idaresi de sorumludur.
2. Güvenlik ve istihbarat ile siyaset zaafları, memleketi sapladıkları gerilim batağı da Türkiye’de hükümeti ve güvenlik güçlerini sorumlu kılar.
*
PKK, Irak kaosu ve işgal düzeninin parçası ve Türkiye vatandaşı Kürtler’e dayanan bir “örgüt”ten ziyade, her türlü etnik düşmanlık ile otoriter düzen güzergahının “terör maşası” konumundadır.
PKK, Türkiye’de demokrasi ufkunu karartan, kardeşlik, barış ihtimallerini mayınlayan, bombalayan, baskı, özgürlük kısıtlanması, nefret, kin, korku ortamının yeniden yeniden pekişmesini sağlayan ve o yolda kullanılan bir odaktır.
PKK, daha insani, vicdani, adil, hukuki, demokratik bir Türkiye’de yoksul Kürt çocukların daha iyi bir gelecek umudunun da önündeki temel engellerden biridir.
Kürt gençleri; canlı bomba, cansız beden, canlı katil, canlı hedef olma, Türkiye’nin çoğu yoksul diğer gençlerinin, çocuklarının kanına girme ve onların da nefretine muhatap kalma cenderesinde boğmaktadır.
“PKK, bomba, mayın gölgesi”nde hakiki özgür, bağımsız, demokratik siyaset yapılamaz.
*
Kimileri içinse PKK, hep böyle kalması, C-4, A-4, canlı bomba sevk etmesi, mayın döşemesi, terörü azdırması, maşalığı sürdürmesi istenen bir “gerekçe”; sürekli düşman, sürekli terör, sürekli kan, gerilim, nefret, şiddet, sürekli güvenlik paranoyası ve otoriter düzen isteyenlerin de “haklı” bahanesidir.
Ankara’da bir “çete” yakalandığında, içindeki özel harp eğitimli (sonradan ordudan atılan) asker kişinin, “PKK’ya karşı kullanmak üzere” gerekçesiyle, aynı PKK gibi “A-4” temin etmesi, eğitim vermesi, aynı PKK hedefleri gibi “köprüler, alışveriş merkezi, metro, tünel” türü repertuar edinmesi, boyunun çok ötesinde mana taşımaktadır.
Faili PKK veya başkaları, Diyarbakır’da parkın yanı başındaki durakta 10 can alan da bir A-4’tür.
*
Türkiye kendini hızla, “her şeye müsait ve müstahak ülke” konumundan çıkarmalıdır.
Güvenlik icapları yanında, asıl önemlisi, çok hırpalanan, kendini ayağından vuran ve diğer ayağı zincirlenmiş sivil siyasetin ne yapacağıdır.
Bir süre sonra, herkesi temsil ettiği varsayılan yeni bir Meclis oluşacak.
O yol el birliğiyle açık, aydınlık ve yüce tutulmalıdır.
Seçimin siyasi aktörleri, ülkenin içini, önünü karartacak hiçbir nefretin, ayrımcılığın, şiddet ve baskı çanakçılığının yardımcı rollerine soyunmamalı; kendilerine, tüm insanlara, geleceğe güvenin cesur, demokrat, huzur arayıp huzur veren başrol oyuncuları olabileceklerini hissetmeli, hissettirmelidir.
O “durak”ta parçalanan, bu toprakların her köşesinde yatan “iyi insanlar”a ve özellikle milyonlarca masum Türk ve Kürt çocuğun geleceğine karşı borçları budur!
Sabah, 24.5.2007
|
Daha geçen gün Mehmetçik Vakfı’nın gecesinde Cem Yılmaz, Org. Yaşar Büyükanıt ve komutanları kahkahaya boğan gösterisinde, “Bu geceki program iki bölümden oluşuyor” demişti:
“Bir: ‘Hazır ol’...
İki: ‘Rahat’...
Şimdi rahatlayabilirsiniz.”
Lakin Türkiye rahatlayamıyor bir türlü...
Ne zaman biraz yüzümüz gülse, ne zaman milyonluk mitinglerde kimsenin burnu kanamadan coştuk diye sevinsek, ne zaman omuz omuza bir birliktelik göstersek, ne zaman bir nebze “rahat”layıp gevşesek, yüksek perdeden bir ses, bazen bir muhtıra bazen bir bomba, “Hazır ol” komutuyla kendimize getiriyor bizi...
* * *
Evet, bu seneki programımız iki bölümden oluşuyor:
Rahat ve hazır ol...
İki seçimli 2007, başından beri hepimizi ürküten bir korku filmi gibiydi.
Hırant Dink cinayeti, hepimizi daha yıl başından teyakkuza geçirdi.
Ardından Köşk krizi... muhtıra... Malatya...
Ve tüyler ürperten bir demeç:
“Yeni saldırılar sırada...”
Daha mayıstayız.
Yüksek ateşte seçime gidiyoruz.
Bu ortamda toplumdan sağlıklı karar vermesini bekliyoruz.
Zor.
* * *
Şimdi Ulus patlaması, ulusu patlatacaktır.
Seçimin ana motifi güvenlik olacaktır.
Kitleler sandık başına aş, iş, ekmek kaygısından çok “Bombalar sussun, terör boğulsun, çoluk çocuğum kurtulsun” düşüncesiyle gidecektir.
Terörle mücadele, meydanların asli talebi haline gelecektir.
Ekonomik, politik, demokratik talepler, ikinci bir “Rahat” emrine kadar ertelenecektir.
Belki de düne kadar “Türkiye laiktir, laik kalacak” sloganıyla dolan meydanlar, “Ordu Irak’a” sloganına dönecektir.
Siyasetin dümeni yeniden karargâh emrine geçecektir.
* * *
Türkiye nicedir komşu topraktan kendisine yönelen tehdidi bütün dünyaya, başta Amerika’ya anlatmaya çalışıyordu.
Operasyon haberleri, şehit cenazeleriyle birlikte geliyordu.
Güneydoğu kaynıyordu.
Genelkurmay Başkanı “Biz hazırız. Siyasi iradenin kararını bekliyoruz” demişti.
Bu konuda Washington’la ortak çözüm arayan ve bulamamaktan yakınan temsilci yeni görevden alınmıştı.
Biz hep, Türkiye’nin o bataktan uzak kalmasını diliyorduk.
Bunun kanlı bir maceraya kapı açacağını biliyorduk.
Şimdi Ankara’daki patlamanın güçlü sesi, bombaların geldiği söylenen yerden, Kuzey Irak’tan işitilecektir.
Türkiye, tam da seçim arifesi, Amerika’nın çıkmaya çalıştığı o bataklığa çekilmek istenecektir.
Bu, seçim sonucunu da etkileyecektir.
Türkiye yeniden “Hazır ol”a geçecektir.
“Hazır ol”un:
Bu sene bize “Rahat” yok.
Milliyet, 24.5.2007
|
Biliyorsunuz son zamanlardaki artan terör eylemlerinin faili bulundu mu, olay kilitleniyor anlamına gelmekte...
Ankara’nın göbeğinde altı kişiyi öldürüp, onca kişiyi yaralayan alçakça bir saldırının ‘tek’ faili 1979 doğumlu bu çocuktan ibaret olabilir mi?
Güven Akkuş...
Sivas- Zara doğumlu...
Lise 1’den terk...
İstanbul’da yaşayan ailesi ile dokuz yıldır görüşmüyor...
Ben bu resimde, her türlü kullanıma açık bir robot portre görmekteyim...
***
Failin çabuk bulunması beni ürkütüyor...
Çünkü bu, benim açımdan, Güven Akkuş’un arkasındakilerin bulunmayacağı anlamına gelmekte.
Askerimiz var...
Polisimiz var...
İstihbaratımız var...
Hatta öyle ki tonlarca A-4 bombasının ülkeye girdiğinden de haberdarız...
Ama ne hikmetse Başkent’i koruyamıyoruz.
Eğer Ankara’daki bu terör eylemi dışarıdan buraya gönderilen kanlı bir sinyal değilse, korkarım büyüyerek devam edebilir.
Oldum bittim bu ülkede Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, seçim öncesini sevmem.
Üstelik bu kez sadece cumhurbaşkanlığı seçimleri söz konusu değil...
Her ne kadar cumhurbaşkanlığı sonrasındaki ilk durak, genel seçimler gibi görünse de...
Sürecin tümünde AB’ye karşı gizli bir cihat söz konusu... İç egemenler AB’ye lehimlenme ihtimalini boğmak istiyor...
Kim ne derse desin esas mesele AB sürecinin önünü kesmek.
AK Parti hükümeti bunu daha önceden görüp, son bir buçuk yıldır yaptığı vahim hataları yapmasaydı, bu gün bu noktada olmayacaktık.
AB’den uzaklaşması, milliyetçilik yarışına girmesi, Şemdinli’de hukuka sahip çıkmaması, ülkenin bu noktaya gelmesine yol açan önemli sebepler oldu.
***
Gene de umutlu olmakta fayda var.
Canlı bombanın kim olduğu anlaşıldı...
Bakarsınız arkasındaki gerçek failler de bulunabilir.
***
Yazıyı, tekrar olma pahasına yeniden dünkü yazının finali ile bitirmekte fayda görmekteyim.
Çünkü ben hala o düşüncedeyim.
‘Ne yapmalı? Yaşadığımız ve yaşayacağımız her olaya, bunun bir ‘provokasyon’ olabileceği ihtimaliyle bakmalı...
Toplumsal tepkilerimizi ona göre ayarlamalıyız. Kavga ve kamplaşma çok hızlandı çünkü. Ancak demokrasi dışı bir ortamda var olabilenler... Ülkeyi, toplumu, hatta kendilerini bile yakacak... Bir yangını parlatacak bir çılgınlığa yaklaşmış görünüyorlar...
Bundan kurtulabilmenin tek yolu, bu çılgınlığı paylaşmamak olacak.
Varlığımız ve geleceğimiz...
Unutmayın ki soğukkanlılığımıza bağlı.’
Star, 24.5.2007
|