Elimde, bir zamanlar benim de hocam olmuş olan Prof. Dr. Suna Kili’nin ‘Atatürk Devrimi’ isimli kitabı var ve bu çalışmanın Mart 2007 baskısının 201. sahifesinde Atatürk ilkeleri tek tek sayılmış; bunlar bildiğiniz gibi cumhuriyetçilik, ulusçuluk, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik ilkeleri.
Ulusçuluk, halkçılık, devletçilik, devrimcilik ilkelerinin hukuksal olarak yorumu zaten mümkün değil ve bu ilkelere muhalefetin bugün ‘irtica’ olarak nitelendirilmesi komik.
Şayet bu dört ilkeye muhalefet irtica ya da suç ise ben kendimi şimdiden gerekli mercilere ihbar edebilirim.
Cumhuriyetçilik ilkesi zaten ülkemizde kimsenin, evet kimsenin karşı çıkmadığı bir ilke.
Laiklik ilkesi ile ilgili meseleler, yorum meseleleri var, bu doğrudur, ama mesela ben de Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun mevcudiyetine, işleyişine kökten itirazlarım olduğu için ‘mürteci’ grubu içinde mi ele alınacağım, doğrusu kestiremiyorum.
Sözün özü
Meseleye böyle, yani biraz daha detaylı ve özenli baktığınız zaman ‘Atatürk ilkelerine aykırılık irticadır’ ifadesinin, üstelik bu ifadeyi bir yüksek yargı organının başkanı kullanıyor ise, çok da öyle kolay kullanılabilir bir ifade olmadığını görebiliriz diye düşünüyorum.
İlla bir irtica arıyor isek, irtica geriye gitmek demek ise, mürtecileri ülkemizi hukuk devleti ve demokrasi (Anayasa, madde 2) ilkelerinden muhtıralarla geriye götürenlerde, 1960, 1971, 1980, 1997, 2007 hukuk ve demokrasi vahim ihlallerinde, muassır medeniyetin günümüzde somutlaşmış biçimi olan AB’nin karşıtlarında aramak daha doğru olmaz mı acaba diye insan düşünmeden edemiyor doğrusu.
Belki de en iyisi bu tür hukuksal olmayan suçlamalardan özenle uzak durmak.
Star, 13.5.2007
|