Türkiye’de siyaset kaynarken, ABD başkenti de pür dikkat ve derin analizlerle seçime giden Türkiye’yi yakından izliyor. Sabancı Üniversitesi’nin her yıl ABD’nin önemli düşünce kuruluşlarından Brookings Institute’le düzenlediği Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülü için Washington’dayız.
İlk gözlem: Uzun bir aradan sonra ABD başkenti ilk kez Türkiye’yle bu kadar yakın takipte. 5+5 anayasa değişikliği referandumu olur mu? 22 Temmuz’da 3 parti mi 4 parti mi Meclis’e girer? Başbakan Erdoğan ve Orgeneral Yaşar Büyükanıt arasındaki Dolmabahçe buluşmasında neler konuşuldu? Asker, Amerikalıların “emuhtıra” dediği bildiriyi yayınlamadan önce neden hükümeti kapalı kapılar ardında uyarmadı? Gördüm ki bütün bu sorular, Ankara’da olduğu kadar Washington’da da kafaları kemiriyor.
Washington, son haftalarda Genelkurmay bildirisiyle tetiklenen olaylar zincirinde büyük ölçüde “sessiz” ve “tarafsız” kalarak, AK Parti hükümetini önce şaşırttı, ardından hayal kırıklığına uğrattı. Gerçekten de bildirinin hemen ardından gelen günlerde ABD Dışişleri Müsteşarı Dan Fried, “ Biz Türkiye’de taraf tutmuyoruz “ sözleriyle adeta ABD’nin “üç maymun” siyasetini resmen ilan etti. ABD başkentinden Ankara’da hükümete moral verecek ölçüde güçlü bir “ demokrasi vurgusu “ gelmedi. Tam tersine gelen açıklamaların hepsi, Türkiye’deki dengeleri fazlasıyla gözeten, hatta askeri küstürmeyecek şekilde kaleme alınmıştı.
Bugün de durum aynı. Amerikalılar kağıt üzerinde “ Darbeye karşıyız “ diyor. Ancak Herhangi bir Amerikalı yetkiliye “Türkiye?..” deyin plak gibi “ Türkiye’de laik demokratik anayasal düzeni savunuyoruz” lafını işiteceksiniz. “ Laik “ orduya, “ demokratik “ de AK Parti’ye atılan bir gül. ABD’liler “darbe ya da anayasal düzen dışı uygulamaları” desteklemediklerini söyleseler de, bu gür sesle yapılan bir vurgu değil.
Kısacası Washington Türkiye’deki oyununu “ denge “ üzerine kuruyor.
Bu durum, haklı olarak Türkiye’deki demokratları kızdırıyor . Ancak Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihini bilenler için, Washington’un tavrı sürpriz değil. Tarihsel olarak ABD başkenti Ankara’yı her şeyden çok güçlü bir askeri müttefik olarak gördü. Amerikalılar, AK Parti’ye iktidarının ilk yıllarında verdikleri güçlü desteğin, devlet mekanizması ve asker nezdinde Amerikan karşıtlığını güçlendirdiği yorumunu yapıyor. Ayrıca Irak’ta gelinen durumun belirsizliği ve son yıllarda ikili ilişkilerde yaşanan gelgit’ler de Amerikalıları “ suya sabuna dokunmayan “ bir politika izlemeye yöneltmiş gözüküyor.
Aslında Amerikan hükümetinin “nötr” tavrı, geçmiş yıllardan çok farklı da değil. Clinton döneminde hükümet kadrolarında yer almış bir başka yetkili, Washington’un 28 Şubat döneminde de olaylara tıpa tıp “aynı cümlelerle” cevap verdiğini hatırlatıyor. Hatta “laik demokratik” formülü, o dönem geliştirilmiş, şimdi yeniden her cümlede tekrarlanıyor. Kısacası bu parti değil Amerika’nın standart dış politikası...
PEKİ Amerikan başkentinde herkes benzer şekilde mi düşünüyor? Bazı yorumcular, Washington’un Türkiye konusunda “AK Parti yanlısı demokratlar” ile “Darbe yanlısı muhafazakarlar” (Neocon’lar) arasında bölünmüş olduğunu düşünüyor. İşi daha da renklendirmek isteyenler, “Neocon” cephesinin Başkan Yardımcısı Dick Cheney, eski Türkiye büyükelçisi Eric Edelman, “Karanlık Prensi” Richard Perle vs gibi isimler, karşıdaki Demokrat blokun ise Condoleezza Rice ve Dışişleri Bakanlığı’ndan oluştuğunu söylüyor.
Oysa ben farklı kesimlerden olduğu iddia edilen yetkililerle görüşmelerimde, Türkiye konusunda aynı cümleleri ve havayı aldım. Amerikalılar, Türkiye’nin iç kavgasına karışmak istemiyor; sistem ve hükümet arasındaki dengeyi kollamak istiyor.
Hizipler sorusunu bizzat ABD’nin eski Türkiye elçisi Eric Edelman’a soruyorum: “ Washington’da Türkiye konusunda çarpışan iki ayrı teori mi var?”
Edelman şu anda Pentagon’da Müsteşar Yardımcısı olarak Irak ve ABD’nin diğer global dertleriyle uğraşıyor. Ancak görüyorum ki Türkiye’ye ilgisi azalmamış:
“Buradaki yönetim içinde Türkiye konusunda görüş ayrılığı yaşayan ve kavga eden hizipler olduğu düşüncesi tamamen yanlış. Bir çok kişi Türkiye’nin stratejik öneminin farkında. Benim görüşüm, ki sanırım herkes böyle düşünüyor, Türkiye kendi sorunlarını kendi laik demokratik gelenekleri ve anayasası çerçevesinde çözmeli. Bildiğim kadarıyla burada kimse anayasa dışı hareketleri desteklemiyor. İnsanlar bazen aşırı yorumlara gidiyor.”
Sabah, 13.5.2007
|