Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Oktay Ekşi: Genelkurmayın yaptığı yanlış

Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi: “Akreditasyonun yanlışlığına tipik örnek aransa, Genelkurmay'ın yaptığından daha iyi bir örnek bulamayız. ‘O beni eleştirdi’ diye bazı basın kuruluşlarının, o kuruluşun düzenlediği programları izlemesine izin vermemek kesinlikle yanlıştır.’’

Basın Konseyi Başkanı, Hürriyet Gazetesi Yazarı Oktay Ekşi, ‘’Akreditasyon yanlışlığına tipik örnek ararsak Genelkurmayın yaptığından daha iyi bir örnek bulamayız’’ dedi.

Oktay Ekşi, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi ile Üniversiteli Kadınlar Derneğince Alaaddin Keykubat Yerleşkesinde düzenlenen ‘’İletişim Özgürlüğü’’ konulu söyleşiye katıldı. Ekşi, özgürlüğün, ancak ‘’herkes için’’ olursa gerçek anlamda özgürlük olacağını, ‘’basın özgürlüğü’’ diye bir sınırlamanın demokrasiyle bağdaşmayacağını vurguladı. İletişim özgürlüğünün çeşitli güç odakları tarafından her an engellenmeye müsait olduğunu vurgulayan Ekşi, şöyle konuştu:

‘’İletişim özgürlüğü için kavga veriyoruz. İletişim özgürlüğü için her gün ve kesintisiz mücadele vermeye ihtiyaç var, bunu da yapmaya çalışıyoruz. Bu iktidar için söylemiyorum, ancak daha önce ‘basın özgür olsun’ diyenler iktidara gelince bu özgürlüğü çeşitli şekillerde engellemeye çalışıyor.’’

‘’Genelkurmay Başkanlığının son günlerde basına yansıyan akreditasyon çalışmasını nasıl değerlendirdiği, bu durumun kendisini etkileyip etkilemediği’’ yönündeki soru üzerine de Ekşi, şöyle konuştu:

‘’Ben, benim gibiler, böyle durumlara karşı bir anlamda ‘şerbetliyiz’ diyebilirim. Çünkü benzer olaylarla Türkiye’de daha önce de karşılaşıldı. Bu olaya ben ve arkadaşlarım, Basın Konseyi olarak gayet açık bir tepki koyduk. Akreditasyonun yanlışlığına tipik örnek aransa, Genelkurmayın yaptığından daha iyi bir örnek bulamayız. ‘O beni eleştirdi’ diye bazı basın kuruluşlarının, o kuruluşun düzenlediği programları izlemesine izin vermemek kesinlikle yanlıştır. Dünyada pek çok ülkede kuruluşların buna benzer uygulamaları var ancak kriterler ‘Bizi takip etmesi için görevlendireceğiniz gazeteci deneyimli olsun, stajyer göndermeyin, bize sizin kurumdan gelecek gazeteciyi bilelim’ gibi konular olur.’’

Ekşi, Genelkurmay Başkanlığının veya bir başka kurumun basın kuruluşları arasında nesnel olmayan ayrımlar yapması veya bir kısmına yasak koyması gibi bir uygulamanın özgürlüğe zarar vereceğini belirterek, sorunun akreditasyon kriterlerinin tarafsız bir kurul tarafından belirlenmesiyle çözülebileceğini sözlerine ekledi.

/ KONYA

11.03.2007


 

Siyasî demeç olmaz

Andıç tartışmalarını değerlendiren Savunma dergisi Jane’s Defense Weekly’nin Türkiye temsilcisi ve savunma uzmanı Lale Sarıibrahimoğlu “Demokrasilerde Genelkurmay basınla bu kadar iç içe olmaz. Siyasî amaçlı demeç vermez. Ama benim yıllardır gördüğüm, Genelkurmay askerî işleyişle, yani aslî işiyle ilgili demeç vermiyor, siyaset yapıyor” dedi. Sarıibrahimoğlu, Genelkurmay’ın siyasî konularda basını etkilemek için demeç verip brifing düzenlemesini eleştirdi.

Savunma uzmanı Lale Sarıibrahimoğlu demokrasilerle Genelkurmay’ın basınla bu kadar içli dışlı olamayacağını söyledi.

Andıç tartışmalarını değerlendiren Savunma dergisi Jane’s Defense Weekly’nin Türkiye temsilcisi ve savunma uzmanı Lale Sarıibrahimoğlu “Demokrasilerde Genelkurmay basınla bu kadar iç içe olmaz. Siyasî amaçlı demeç vermez. Ama benim yıllardır gördüğüm, Genelkurmay askerî işleyişle, yani asli işiyle ilgili demeç vermiyor. Siyaset yapıyor” dedi.

Sarıibrahimoğlu, Genelkurmay’ın siyasî konularda basını etkilemek için demeç verdiğini ve brifing düzenlediğini kaydederek, şöyle konuştu: “Oysa demokrasilerde askerler basın sözcülüğü aracılığıyla askeriyeyi ilgilendiren, ülke savunmasıyla ilgili konularda bilgi verirler. Ama sorun tam da burada. Gazeteciler de buna ortak oluyor. Olmasalar asker buna cesaret bulamaz. Basın ses çıkarmadıkça, birtakım kurumlar durumdan vazife çıkarıyor.”

Savunma muhabirlerinin asker sayısı, yeniden yapılanma gibi Genelkurmay’ın aslî işi olan konularda doğru bilgi almakta yararlanabileceğini söyleyen Sarıibrahimoğlu, silâh alımlarına dikkat çekerek şöyle devam etti:

“Demokratik ülkelerde silâh alımlarında doğru bilgiyi verecek olan sivil bir kuruluş vardır. Savunma Sanayii Müsteşarlığı gibi. Ama bizdeki o kadar askerleştirildi ki, asker baskısıyla konuşmuyorlar. Silâh alımı konusunda bu sivil kurum en tarafsız kurum olmalı. Bir savunma muhabiri bilgileri zaten firmalardan alır. Ama resmî kurumdan son, sağlıklı bilgiyi alır. Bizde parlamento askerî bütçeyi tam anlamıyla tartışmadığı, alımları denetlemediği için, geriye kalan bilgi kaynağı Genelkurmay oluyor. Ama asker siyaset konuşmaktan askerî konulara değinmiyor. Bunu tabu sayıyor. Oysa bu bilgileri bilmek herkesin hakkı.”

Özellikle internetten sonra savunmayla ilgili bilgiye ulaşmanın zaten hiç zor olmadığına dikkat çekerek “Buna rağmen bu konularda konuşulmaması, doğru bilgiyi vermeme, saklama eğilimi kuşkusu doğuruyor. Ordunun iyi yönetilebilir, hesap verebilir, şeffaf olması gerek” diye konuştu.

Sarıibrahimoğlu, Batı ülkelerinde akreditasyon uygulamasının olmadığına dikkat çekerek akreditasyon ucube bir şey olduğunu ifade etti. Sarıibrahimoğlu, “Her şeyden önce haber alma hakkının ihlâli. Siyasi otoritelerin gücünün kırıldığı ülkelerde, askerin siyasette güç kazanmasını sağlamak için kullanılan bir uygulama bu. Şahısları ya da kurumları yasaklı ilân etmek nerede görülmüş? Ordunun önce kendini temizlemesi, iyi Lale Sarıibrahimoğlu, andıç metninde, “akreditasyon verilmeyen gazetecilerin itibarının kamuoyunda gözden düşmesi” gibi bir ifadenin geçmesini de şöyle değerlendiriyor:

“Gazetecinin itibarına Genelkurmay mı karar verecek? Türkiye’nin büyük sorunlarının nedenlerinden biri de bu ‘iç düşman’ oluşturma zihniyeti. Bu tür akreditasyon uygulamaları tümüyle hukuk dışı.”

/ İSTANBUL

11.03.2007


 

Kadın haklarında çifte standarda tepki

Yeni Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Hasan Tanrıverdi, kadın haklarını savunduğunu iddiasındaki bir kesimin çifte standart uygulamaya devam ettiğini ifade ederek, “Suret-i hattan görünen bu insanlar ve kuruluşlar, kadını ve haklarını savunmak yerine kendi dogmatik ideolojilerinin propagandalarını yaptıklarını ibretle seyrediyoruz” dedi.

Başörtülü olup da üniversitelerde okuyamayanlar hakkında tek kelimenin bile edilmediğini belirten Tanrıverdi açıklamasında şu görüşler yer verdi: “Yoksa bu mağdurlar kadın sayılmıyor mu? Hatta, bir üniversite rektörünün, kadınlar üzerinde baskıların kaldırılması isteğinden neyi kastettiğini anlamış değiliz.

Kadının, sadece bedeninden dolayı, bazı ahlâksız filmlerde oynatılması ve reklâmlarda yerli yersiz kullanılması, kadın haklarını ihlâl değil mi? Yazılanların ve konuşulanların çoğunun samimiyetsizlik içinde olduğunu milletimiz ibretle izliyor. Bu rezalete öncelikle kadın kuruluşlarının karşı çıkması gerekmez mi?

Kadını sadece bir obje olarak gören zihniyet sayesinde, gençliğimizin içinde bulunduğu acınacak hali karşısında, bu kişi ve kuruluşların hiç mi söyleyecek sözleri yok.

Kadınlarımız birer şefkat kahramanıdır. Yaşadığımız sosyal hayat içinde lâyık olduğu yeri her zaman hak ediyorlar. Kadınımıza gerçek değeri veren İslâm dininin güzelliklerine sahip çıkarsak, sadece anneyi değil onların yetiştireceği nesli de kurtarmış oluruz.”

Yeni Asya / ANKARA

11.03.2007


 

Başörtüsü yasağı da şiddettir

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu, Abdi İpekçi Parkında düzenlediği “özgürlük eylemleri”nin 57.’sini gerçekleştirdi. Eylemde konuşan İLKDER Başkanı Özden Sönmez, “Şiddet sadece fiziksel değildir. Başörtüsü yasağı da kadına uygulanan şiddetlerin devlet eliyle yapılan en ağır türlerinden biridir” dedi.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu, Abdi İpekçi Parkında düzenlediği “özgürlük eylemleri”nin 57.sini gerçekleştirdi. Eylemde konuşan İLKDER Başkanı Özden Sönmez, toplumu kadının yetiştirdiğini, toplumun değerini de onu yetiştiren kadına verilen değerin belirlediğini; buna rağmen kadınların toplumda ikinci sınıf insan muamelesine maruz kaldığını belirtti.

8 Mart’ta Kadınlar Günü’nün kutlanıldığını, ancak kadınlara yönelik şiddetin devam ettiğini kaydeden Sönmez, “Şiddet sadece fiziksel değildir. Kadına yönelik her türlü baskı şiddettir. Başörtüsü yasağı da kadına uygulanan şiddetlerin devlet eliyle uygulanan en ağır türlerinden biridir” dedi.

SAKARYA 78. HAFTADA

Bu arada Sakarya Başörtüsü Platformunun 78. eyleminde başörtüsü yasağı ve CHP zihniyetinin yasakçı tavrı sert ifadelerle eleştirilirken, “28 Şubat sürüyor, tehlikenin farkında mısınız” yazılı dövizler açıldı. Platform adına Özgür-Der üyesi Nebahat Karakaya’nın okuduğu basın açıklamasında “Başörtüsü zulmünü sürdürme ısrarı; yüz binlerce insanın hak gaspına uğramasına yol açıyor” denildi.

KOCAELİ 99. HAFTADA

Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu’nun 99. haftasına giren “Başörtüsüne Özgürlük” eyleminde konuşan MAZLUMDER Kocaeli Şube Üyesi Saliha Bilgin ise “İzmit’te geçtiğimiz yıllarda bir belediye başkanının eşi protokolde başörtülü oturuyor diye askeri erkan toplantıyı protesto edip oradan ayrılmıştı. Bu hadise daha sonra diğer illerde de tekrar edilmişti. Başörtülü bayanla bir toplantı salonunda bulunmaya bile tahammül edemeyen bu zihniyet özgür olması gereken basını itibarlı ve itibarsız diye ikiye bölerek bir gariplik daha sergilemiştir” şeklinde konuştu.

Ahmet İhsan KAYA / ANKARA

11.03.2007


 

Arınç: Tercihe saygı insanlık gereği

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Atatürk büstüne çelenk koyan başörtülü kadına haşin, korku dolu bakışlar olduğunu hatırlatarak, “Bayanların tercihleri konusunda onlara saygı göstermek aynı zamanda insan olmanın da bir gereğidir” dedi.

Boğaziçi Üniversiteliler Derneği (BURA), 3. Olağan Genel Kurulu toplantısını dün Sepetçiler Kasrı’nda gerçekleştirdi. Genel Kurula, TBMM Başkanı Bülent Arınç, Milletvekili Lokman Ayva, Prof. Dr. İskender Pala, Prof. Dr. Yorgo İstefanopulos ve çok sayıda Boğaziçi mezunu katıldı.

Kur’ân-ı Kerim okunmsıyla açılışı yapılan toplantıda bir konuşma yapan TBMM Başkanı Bülent Arınç, farklılıkların zenginliğimiz olduğunu ifade etti. BURA’nın sloganı olan “Fikri hür, irfanı hür” cümlesine dikkat çeken Arınç, “Elbette irfan, elbette fikrin hür olması, dizginlenmemesi, kelepçelenmemesi lâzım. Bu nitelik hepimizin içinde olmalıdır” dedi.

“Giyimlerimizle, kuşamlarımızla, inançlarımızla, etnik farklılıklarımızla, bunların herbirini bir zenginlik olarak görüp bu zenginliklerin toplumda yaşamasını arzu eden insanlarız. Ve bunun bir dostluk, bir kardeşlik, bir arkadaşlık olabileceğini en güzel gösteren örneklere de sahibiz. Buna Türkiye’nin ihtiyacı var” şeklinde konuşan Arınç, 8 Mart Dünya Kadınlar gününde Atatürk büstüne çelenk koyan başörtülü kadına yönelmiş bakışları da hatırlattı. Söz konusu olayda başörtülü kadına karşı haşin, korku ve endişe dolu bazı bakışlar olduğunu ifade eden Arınç, “Gerçekten Türkiye adına üzülmemek mümkün değil. Bu haşinlikler, bu korku dolu bakışlar, bu ötelemekler, bu dışlamaklar çok şükür azalarak ancak devam ediyor. Ve bu yüzden 2007 yılında Mart ayının filanca gününde konuşurken geleceğe çok daha ümitle, güvenle bakabilirsiniz” diye konuştu.

Arınç, korkulardan kurtulabildiğimiz ölçüde Türkiye’nin hür, özgür, fikriyle, irfanıyla güzel bir toplum haline gelebileceğini söyledi.

‘’ÇOK ELEŞTİRİLDİM’’

Bülent Arınç, Meclis Başkanlığı döneminin 5. yıla girdiğine işaret ederek, çok eleştirilmiş bir insan olduğunu belirtti. Arınç, ‘’Yaptıklarımızla, bugüne kadar düşünülmeyen, hayal bile edilmeyen birçok yeniliklerimizle değil, belki inancımızla, belki içinde bulunduğumuz sosyal hayatın gerekleriyle, belki aile çevremizle, belki de bazılarının tabularına ters gelen davranışlarımızla hep eleştirildik, hep eleştirilmeye devam edildik’’ diye konuştu.

Bunlardan hiç yılmadıklarını ve korkmadıklarını kaydeden Arınç, ‘’Bunların başımıza geleceğini biliyorduk. Sabırla, inançla devam ettik ve halkımızla bütünleştik’’ dedi.

Uzun yıllar Boğaziçi Üniversitesi’nde akademisyenlik yapmış Prof. Dr. Yorgo İstefanopulos da konuşmasında Boğaziçi Üniversitesi’nin insan haklarına saygılı, demokratik anlayışa sahip, birlikte yaşayabilme san'atını uygulayabilen fertler yetiştirdiğine değindi.

BURA 3. Olağan Genel Kurulu’nda ayrıca, BURA Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Akkoç, TBMM Başkanı Bülent Arınç’a 1 No’lu Şeref Üyesi belgesini takdim etti.

Naciye KAYNAK / İSTANBUL

11.03.2007


 

İslâm dininde kadın hakları sorunu yok

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, İslâm dininde kadın hakları sorunu olmadığını, ancak İslâm coğrafyasında kadın hakları sorunu olduğunu belirtti.

Bardakoğlu, Kayseri’de bir yerel televizyon kanalında katıldığı programda yaptığı açıklamada, İslâm dininin hiçbir zaman (Kadını hor görün, kadına şiddet uygulayın, kız çocuklarını kız çocuğu olduğu için okutmayın) gibi emirleri asla söylemediğini vurguladı.

İslâm dininin cinsiyet ayrımının yanlışlığından bahsettiğini ifade eden Bardakoğlu, şöyle konuştu: “İslâm dininde kadın hakları sorunu yoktur. Ama İslâm coğrafyasında, Müslümanların yaşadığı bölgelerde ve dönemlerde kadın hakları sorunu vardır. Bizim bunu hızla iyileştirmemiz gerekiyor. Bu sorunun kökü İslâm dini değildir.

Ancak Müslümanlar, İslâmın prensiplerini algılarken, kendi coğrafyalarının kültürlerinin, eğitimlerinin veya eğitimsizliklerinin etkisi altında, ona belli bir renk verirler. Onun için kadın hakları konusunda sorunlar çıkar. Kadın hakları sorunu batıda da var, doğuda da. Kadın hakları konusunda yaşadığımız sorunlar genellikle bizim kültürümüzden, törelerimizden, ataerkil yapımızdan, sosyal yapımızdan ve kadının ekonomik hayata yeterince katılmaması gibi bir dizi sebepten kaynaklanıyor.’’

/ KAYSERİ

11.03.2007


 

‘Beni de yargıla 301’e takipsizlik

Güçlü Türkiye Partisi (GTP) Genel Başkanı Tuna Bekleviç ile 4 partilinin, kendileri hakkında yaptıkları suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmada takipsizlik kararı verildi.

GTP Genel Başkanı Bekleviç ile partililer İlhan Döğüş, İdris Kardaş, Gülten Kolay ve Erkan Şen’in, TCK’nın 301. maddesini protesto gerekçesiyle kendileri hakkında yaptıkları suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmayı yürüten Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. TCK’nın 301. maddesini protesto gerekçesiyle ‘’Beni de yargıla 301’’ kampanyası başlatan GTP Genel Başkanı Bekleviç ile Döğüş, Kardaş, Kolay ve Şen, daha önce dava konusu olmuş bazı beyanlardan dolayı kendi haklarında da dava açılması istemiyle suç duyurusunda bulunmuşlardı. Takipsizlik kararına ilişkin yazılı açıklama yapan GTP Genel Başkanı Bekleviç, ‘’Bu karar, yargı sistemimizin eşitlik, adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin resmi elden açıkça çiğnendiğini göstermiştir’’ dedi.

/ İSTANBUL

11.03.2007


 

Sarıhan: Andıç basına tehdit

Mazlumder Genel Yönetim Kurulu Üyesi Nurullah Sarıhan, son andıç olayının basın örgütlerine yönelik açık bir tehdit niteliğinde olduğunu belirtti.

Sarıhan, yaptığı yazılı açıklamada, basın çalışanlarının yeni bir süreçle hedef gösterilmelerinin ifade özgürlüğünün baskı altına alınması olduğunu dile getirerek, şiddet ve hakaret içermeyen her türlü düşüncenin ağır eleştiri niteliğinde de olsa özgürce ifade edilebilmesi gerekirken karşıt, yandaş gibi tanımlamalarla düşmanlık, kin ve nefret oluşturacak davranışlardan kaçınılmasın zorunlu olduğunu söyledi.

Son andıç olayının basın örgütlerine yönelik açık bir tehdit niteliğinde olduğunu belirten Sarıhan şunları söyledi: “Hukuk dışı bilgi toplama ve değerlendirme notları ile kamuoyunda kamplaşma duygularını artırıcı tutumlar sergileme anlayışının tümüyle terk edilmesi ve sorumlularının açığa çıkarılması gerekmektedir. Siyaset, sivil toplum, iş hatta sanat dünyasında daha önce benzerlerini yaşadığımız fişleme alışkanlıklarının yeni mağdurları gazetecilerdir. Söz konusu andıç girişiminin hangi yetkiye dayanılarak gerçekleştirildiği konusunda kamuoyuna açıklama yapılmalı işlemin gerekçesi olarak görülen kaygılarla ilgili bilgilendirme yapılmalıdır. Değişen dünya sistemine artık TSK da adapte olmalı, sivil hayata ve siyasete müdahaleyi ‘durumdan vazife çıkartma’ veya ‘gerekli görülen lüzum’ sınıfından çıkartmalıdır. Söz konusu fiilin basın aracılığı ile kamuoyuna yansıtılmasının üzerine gitmek uygulamanın devam edeceğinin işareti olarak görülecektir.

Yeni Asya / ANKARA

11.03.2007


 

Bingöl ve Çorum’da deprem

Bingöl’de 4.7 büyüklüğünde Çorum da ise 3.3 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi.

Merkez üssü Bingöl’ün Sancak ilçesi olan 4.7 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünden yapılan açıklamada, saat 01.24’de merkez üssü Bingöl’ün Sancak ilçesi olan 4.7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği bildirildi. Can ya da mal kaybının olmayan depremde bazı vatandaşlar deprem korkusu sebebiyle geceyi dışarda geçirdi. Çorum’da da merkez üssü Ortaköy ilçesi olan 3.3 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi. Kandilli Rasathanesinden yapılan açıklamada, saat 08.10’da merkez üssü Çorum’un Ortaköy ilçesi olan 3.3 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği belirtildi.

/ İSTANBUL

11.03.2007


 

Eğitim hâlâ eşitsiz

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, OKS’nin kaldırılacağı ve yerine eğitimde eşitlik sağlaması umulan Seviye Tespit Sınavı’nın uygulanmasıyla ilgili olarak, “Bunlar öze dair değişimler değil. Sistemin oluşturduğu eşitsizlik ortadan kaldırılmalı” dedi.

AKP’nin, OKS ile dershaneye bağımlılığı azaltacağını, özellikle çocukların sınav stresinin azalacağını iddia ettiğini hatırlatan Dinçer, 4 yılda dershane sayısında yüzde 50’ye varan bir artışın görüldüğünü kaydetti.

Dinçer, “Biz nitelikli insan yetiştirmek istiyoruz ancak öğrencilere vereceğimiz eğitimin nasıl olacağı üzerine yoğunlaşmıyoruz. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok, en uygun ölçme-değerlendirme sistemlerinin ne olduğu biliniyor” diye konuştu.

Öğrencilerin ilgi, yetenek ve becerileri doğrultusunda yöneltme eğitimi alması gerektiğini belirten Dinçer, “Onları bu eğitimle başarılı oldukları alanlar ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirmeliyiz” dedi.

Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasının, herkesin eğitim hakkına eşit düzeyde ulaşabilir seviyeye gelmesinden geçtiğini de vurgulayan Dinçer, “Çok karmaşık hale getirilmiş olan orta öğretim sisteminin anarşiye dönmüş haline son vermek gerekir” şeklinde konuştu.

Dinçer yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

*Liseler meslek liseleri ve genel liseler diye ikiye ayrılmalı.

*Genel liseler fen sosyal teknik ve san’at diye dört ana bölümden oluşmalı. Okul öncesi 2 yıl eğitim olmalı, temel eğitim dokuz yıl, orta öğretim modeli 4 yıl olarak oluşturulmalı. Bingöl’de üniversiteye gitme oranının yüzde 1 olduğunu hatırlatan Dinçer, “Böyle bir ülkede sistemi istediği kadar sınavlı yapın, bu değişimler öze dair değil. Sistemin oluşturduğu eşitsizlikleri ortadan kaldıran sosyal programları uygulamak gerekiyor” diyerek sözlerine son verdi.

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, OKS’nin kalkması halinde, ilköğretim 6’ncı, 7’nci ve 8’inci sınıflarda yapılacak seviye belirleme sınavı ile yıl sonu başarı puanın devreye gireceğini önceki gün açıklamış ve 3’lü sınav sisteminin önümüzdeki sene başlayacağını belirtmişti.

Bakan Çelik, “Bu sene yumuşak geçiş yapacağız. Önümüzdeki senelerde ise 3 yılın ortalaması alınacak” demişti.

/ İSTANBUL

11.03.2007


 

3 sınıfta notlar kalkıyor

Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürü Prof. Dr. Yüksel Özden ‘’İlköğretim 1., 2. ve 3. sınıflarda notu kaldırıyoruz’’ dedi.

Özden, ilköğretimin ilk yıllarında, çocukların not kaygısından uzak olmalarını kendisini, hayatı ve alanları tanımasını istediklerini ve bu şekilde okula gitmeleri gerektiğini vurguladı. İlköğretimin ilk üç sınıfında notları kaldıracaklarını açıklayan, derslerin yerine ‘’dersin kazanımının’’ değerlendirileceğini belirten Özden, değerlendirmede Türkçe dersinin karşısında 1, 2, 3, 4, 5 gibi notlar yerine Türkçe’de ‘’okumayı öğrenme’’, ‘’kendini ifade edebilme’’, ‘’yazma’’, ‘’dinleme’’, ‘’konuşma’’ ve ‘’dil bilgisi’’ kazanımlarının göz önünde tutulacağını kaydetti.

Kazanımların not yerine ‘’ifadelerle’’ değerlendirileceğini ifade eden Özden, ‘’Matematik dersinde, ‘sayıları, şekilleri tanıyabilme’, ‘sayıları büyüklük ve küçüklüğüne göre sıralayabilme’ gibi kazanımlar olacak. İfadelerin ‘orta’, ‘iyi’, ‘pekiyi’ gibi derecelendirmeler yerine, çocuğun kendisini tanımasını ve gelişimine işaret edecek şekilde olmasını istiyoruz. Öğrenci ‘’ben buymuşum, bu alanlar iyi olduğum alanlar, bunlar biraz daha geliştirebileceğim alanlar diyebilsin’’ değerlendirmesinde bulundu.

/ ANKARA

11.03.2007


 

Sigara ve uyuşturucu karşıtı kampanya

Türkiye Kamu-Sen, ‘’Damarlarındaki Asil Kanı Kirletme’’ sloganıyla gençlere yönelik sigara ve uyuşturucu karşıtı kampanya başlattı.

Türkiye Kamu-Sen Genel Basın Sekreteri Ahmet Azizoğlu, Türkiye’de son dönemde yapılan araştırmaların, sigara ve uyuşturucu kullanımına ilköğretim okullarındaki öğrenciler arasında bile rastlandığını gösterdiğini söyledi.

Bu tehlikeler karşısında gençleri ve öğrencileri etkilemeyi, söz konusu zararlı alışkanlıklardan uzak durmalarını sağlamayı amaçlayan bir kampanya başlatma kararı aldıklarını ifade eden Azizoğlu, kampanyanın ilk afişini hazırladıklarını belirtti.

/ ANKARA

11.03.2007


 

Hollanda’da Risâle-i Nur Konferansı

Şükran Vahide’nin sunacağı “İslam, Batı ve Risâle-i Nur” başlıklı konferans 16 Mart 2007 tarihinde, Rotterdam İslam Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilecek.

Hollanda’nın Rotterdam şehrinde bulunan İslam Üniversitesi, aylık akademik konferanslar dizisinin Mart halkasında “İslam, Batı ve Risale-i Nur” başlıklı bir konferansa ev sahipliği yapacak. Risâle-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursî ile alâkalı önemli çalışmalara imza atan Şükran Vahide’nin sunacağı konferans 16 Mart 2007 tarihinde, Rotterdam İslâm Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilecek.

Organizasyon yetkililerince verilen bilgiye göre, konferansta şu ana konular ele alınacak:

1- Batı Medeniyeti içinde Hıristiyanlığın yeri.

2- Avrupalıların gözünde Müslüman imajı.

3- İslam insanlığa nasıl sunulmalı?

4- İslamın sunumunda Risale-i Nur’un metodu ve yeri.

5- Risale-i Nur’un insanlığa açılan ufukları.

6- Kadınların Batı ve İslam medeniyetine yaklaşımları.

11.03.2007


 

Kuraklık asıl şimdi korkutuyor

Çukurova’da baharın başladığı bugünlerde buğday filizlerinin büyümesi, buna karşın istenilen yağışların olmaması sebebiyle üreticilerin endişeli olduğu bildirildi. Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şubesi Başkanı Ayhan Barut, önümüzdeki günlerde yağmur yağmaması ya da yetersiz yağmasının, buğday dahil hemen tüm ürünler için sıkıntı oluşturacağını söyledi.

Barut, şöyle devam etti: ‘’Kuraklık döneminde bazı sıkıntılar yaşayan ve verim kaybı yaşayan buğday için, Nisan ayının ilk yarısına kadar yağacak yağış daha büyük önem arz ediyor. Şu an önceki kuraklığın olduğu dönemden daha tehlikeli bir dönemdeyiz. Yeşeren bitkinin suya ihtiyacı var. Bir hafta kadar daha idare eder ama daha uzun süre yağış olmaması halinde, bitkinin gelişimi ve sapa kalkıp başak bağlaması ve tanelerin doluluk oranı yetersiz düzeyde olacak. Bu da önemli verim kaybına yol açacak. Yani kuraklık asıl şimdi korkutuyor diyebiliriz’’

/ ADANA

11.03.2007


 

Çocuklardan sevgi mesajı

Çanakkale’de çocuklar, düzenledikleri makarna partisiyle dünyaya sevgi mesajı gönderdi.

Emel Aygören Şen’in organizasyonuyla göğüslerine “Çiçekleri, hayvanları , dünyamızı çok seviyorum” şeklinde yazılar asan çocuklar, dünyada herkesin barış içinde yaşaması gerektiğini belirtiler. Şen, 2 yıldan beri devam eden ve geleneksel hale gelen bu organizasyonun önemine işaret ederek, “Geçtiğimiz yıl bu faaliyetimizi ‘Silâh oyuncak olamaz’ sloganıyla yapmıştık. Bu yıl da makarna partisi ile sevgi ve barışı ana tema olarak ele aldık. Mevlânâ’nın doğumunun 800. yıldönümü münasebetiyle ‘Ben insanları, canlıları ve dünyamızı çok seviyorum’ mesajını göğüslerine asan çocuklarımız, Çanakkale’den dünyaya barış ve sevgi mesajını iletecekler” dedi.

/ ÇANAKKALE

11.03.2007


 

Kyoto çözüm değil

Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO), Kyoto Protokolü’nün küresel iklim değişikliğine çözüm getiremeyeceğini, çevre sorunlarının parçacı ve mekanist yaklaşımlarla ele alınmaması ve dünyanın yaşadığı ekolojik krizin çözümünde bütünleşik yaklaşımların temel alınması gerektiğini açıkladı.

ÇMO, hükümetin Çevre ve Orman Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı eşgüdümünde küresel ısınma sorununu ele alması ve 5 Mart tarihli Bakanlar Kurulu toplantısının ana gündem maddesinin “küresel ısınma” olmasının ilk bakışta oldukça “ilginç” göründüğüne dikkat çekti.

Ancak, ÇMO’ya göre hükümet tarafından ortaya konulan yaklaşım sığ ve çevresel sorunlara çözüm getirmekten uzak: “Hükümet, küresel ısınma olgusunu tartışırken, nükleer santral ihalesinden vazgeçilmesi gerektiğini, Cargill’e tahsis edilen tarım alanlarının bu tür sorunlara yol açtığını ve yaptıkları yanlıştan döneceklerini, yargı kararına rağmen çalıştırılan termik santrallerin küresel ısınmayı tetiklediğini veya hızlı sanayileşme ve çarpık kentleşmenin doğal kaynakları tükettiğini ve tüm bunların sorumlusunun da kendilerinin ve yıllardır iktidar olan kendi benzeri siyasî oluşumların olduğunu belirtmedi.”

PROTOKOL’E ELEŞTİRİ

“Kyoto Protokolü’nün ortaya koyduğu hedefler, kürsel ısınmaya dayalı küresel iklim değişikliğine çözüm getirmek için bile tek başına yetersiz” diyen ÇMO, Kyoto Protokülünü şöyle eleştiriyor: Bazı taraflar, ilk yükümlülük döneminde sera gazı salımlarını arttırma ayrıcalığı alıyor. Meselâ, Avustralya yüzde 8, İzlanda yüzde 10 ve Norveç yüzde 1 düzeyinde arttırabilecekler. Yeni Zelanda, Rusya Federasyonu ve Ukrayna’nın sera gazı salımlarında 1990 düzeylerine göre herhangi bir değişiklik olmayacak. AB, hem birlik olarak hem de üye ülkeler açısından yüzde 8’lik bir azaltma yükümlülüğü aldı. Amerika Birleşik Devletleri’nin salım azaltma yükümlülüğü ise yüzde 7’dir. Protokol’ün 17. maddesi ise, emisyon hedefini belirlemiş ülkelerin taahhüt ettikleri hedef indirimini tutturmak için, kendi aralarında emisyon ticareti yapabilmelerine imkân tanıyor. Bir yaptırım getirmeyen örneğin, Kanada, Protokol’ün öngördüğü esneklik mekanizmaları içinde, karbon borsasında, Brezilya’dan sağladığı kota ile emisyon ticareti olarak tarif edilen bir sürecin sonunda, üretim tarzında ve tüketiminde bir değişiklik yapmadan, Kyoto Protokolü’ne “uygun” davranmış görünmüştür. Böyle bakıldığında Protokol, havayı kirletme hakkının alınıp satılabildiği bir sözleşmeye dönüşmektedir.

KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

ÇMO’ya göre gündelik olağan dışı hava olaylarını sadece bir iklim değişikliği sorununa bağlamak da doğru ve bilimsel bir yaklaşım olmuyor. Çünkü iklim; “belirli bir yerde sıklıkla gözlenen hava şartlarının bir genellemesi” olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla bir iklim değişikliğinden söz edilebilmesi için belirli hava şartlarının uzun yıllar sıklıkla gözlenmesi gerekiyor. Bu da en az 80 ya da 100 yıllık bir dönemi yani ortalama insan ömrünü aşan bir dönemi kapsıyor.

“Küresel ısınmaya bağlı küresel iklim değişikliği”nin tek başına ele alınarak çözülebilecek bir sorun olarak görülmeye devam edildiğini söyleyen ÇMO, “Kyoto Protokolü ile yürütülmeye çalışılan süreçte, soluduğumuz hava ve onu içinde barındıran atmosfer, alınır-satılır, ticari bir metaya dönüştürülmeye çalışıyor” diyor.

/ İSTANBUL

11.03.2007


 

‘Beyaz önlük’ meydanlara iniyor

Türk Tabipler Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, 14 Mart çarşamba günü tüm Türkiye’de gerçekleştirilecek ‘’Beyaz G(ö)rev’’, dolayısıyla vatandaşların zorunlu olmadıkça sağlık talebinde bulunmamasını istedi.

Gençay Gürsoy, Birlik merkezinde düzenlediği basın toplantısında sağlık alanında yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi ve yapılacak eylemler hakkında bilgi verdi.

Beyaz Eylemler kapsamında bugün, Sağlık Bakanlığı önünde ‘’Beyaz Miting’’ düzenleyeceklerini belirten Gürsoy, 14 Mart Çarşamba günü ise tüm Türkiye’de ‘’Beyaz G(ö)rev’’ gerçekleştireceklerini kaydetti. ‘’Beyaz G(ö)rev’’in yapılacağı gün, vatandaşlara zorunlu olmadıkça sağlık talebinde bulunmamaları çağrısında bulunan Gürsoy, ‘’Halkımızdan, sıradan sevk işlemleri veya ertelenmesi mümkün olan sağlık işlemleri için sağlık kuruluşlarına başvurmamalarını istiyoruz’’ diye konuştu.

/ ANKARA

11.03.2007


 

Gaffar Okkan suikastı dâvâsında karar

Diyarbakır eski Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ve 5 polis memurunun öldürülmesi olayına katıldıkları gerekçesiyle yargılanan 5 sanıktan biri müebbet, 3 sanık ise toplam 19 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. 1 sanık ise beraat etti.

Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada sanıklar Servet Yoldaş, Suat Çetin, Şener Dünük, Veysi Şanlı ve Mehmet Yaman hazır bulundu. Mahkeme heyeti, sanık Servet Yoldaş’ın “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mevcut Anayasal düzenini silâh zoruyla değiştirip yerine islami esaslara dayalı bir şeriat devleti kurmayı amaçlayan ve bu amaç doğrultusunda eylemlerde bulunan terör örgütü Hizbullah adına vehamet arzeden silahlı eylemlere katılmak” suçunu işlediği sabit görüldüğünden TCK’nın 146/1. maddesi gereğinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Karar, sanığın yargılama sürecindeki olumlu tutum ve davranışları göz önüne alınarak, müebbet hapis cezasına dönüştürüldü. Mahkeme, örgüt üyeliği suçunu kapsayan TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca, sanıklar Suat Çetin’e 10, Şener Dönük’e 6 yıl 3 ay, Veysi Şanlı’ya ise 3 yıl 1 ay hapis cezası verdi. Mahkeme sanık Mehmet Yaman’ın ise isnat edilen silahlı eylemlere katıldığına ve Hizbullah terör örgütüne üye olduğuna dair mahkumiyetine yeterli inandırıcı delil elde edilmediğinden beraatini kararlaştırdı.

/ DİYARBAKIR

11.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004