Emekli bir kurmay albayın kurduğu bir derneğin çeşitli şehirlerde yandaşlarına silah üzerine “bu yolda ölmek de var öldürmek de” diye yemin ettirdiği böyle somut biçimde karşımıza dikilince; o derneğin yöneticilerinin “Elimizde şu kadar bin hainin listesi var, Kuvay-ı Milliye affetmez” türü ifadelerini okudukça, iki bin kişilik motosikletli, coplu suçla mücadele timi oluşturacakları açıklamalarını duydukça dehşet içinde kalıyorum.
Biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki, bir yanda hukukumuzu, idari yapımızı, ekonomimizi uygar dünyayla uyum haline getirmek için reform üzerine reform yaparken, bir yanda da birtakım komitacılar 87 yıl önceki İttihat Terakki geleneğini hortlatıp suikast timleri, sivil milis grupları oluşturuyor.
Bu nasıl bir devlettir ki, Kasım 2005’te kurulan Kuvayı Milliye Derneği’nin kuruluş bildirgesinde “Kuvayı Milliye tarafından Hıyaneti Vataniye Kanunu’nun zamanı geldiğinde yürürlüğe konulması için çalışılacaktır; 11 Kasım 1938’den bugüne kadar ihanet eden her şahıs, kurum ve kuruluş hesap verecektir” denildiği halde, bu dernek hakkında bir soruşturma açılmıyor, ihanet listeleri yapan bu dernek hâlâ faaliyet gösterebiliyor?
Bu nasıl bir güvenlik teşkilatıdır ki, Eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün Danıştay saldırısından üç ay önce yaptığı “Kuvayı Milliye adı altında örgütlenen ulusalcı bir grubun teşkilat kurduğu; sansasyonel eylemlerde kullanmak üzere adam topladıkları” uyarısını dikkate alma gereği bile duymuyor. Bu uyarıdan üç ay sonra gerçekleşen Danıştay saldırısının kilit ismi olan Muzaffer Tekin’le, Kuvayi Milliye Derneği Başkanı Fikri Karadağ’ın yakın ilişkide olduklarını da görmezden geliyor. Ve bu nasıl bir hukuk devleti ki, bugün seyrettiğimiz o yemin töreni görüntüleri 16 Aralık 2006’da çekildiği halde ancak şimdi tedavüle sokuluyor. İki ay boyunca bu konuda herhangi bir yasal işlem yapılmıyor. O korkunç yemini ettiren başkan elini kolunu sallayarak ortalıkta dolaşıyor, dernek yerinde duruyor. Ne oluyorsa oluyor, iki ay sonra birileri “zamanının geldiğini” düşünüp elindeki görüntüleri piyasaya sürüyor, halk da böylece haberdar oluyor. Peki, acaba bugün birtakım gizli mahfillerde edilen korkunç yeminlerden, yapılan ölüm listelerinden, kurulan intikam timlerinden ve eylem planlarından da iki ay sonra mı haberdar olacağız? Birileri “zamanının geldiğini” düşündüğü vakit mi öğreneceğiz şu anda kimlerin başına çorap örüldüğünü?
Hadi devletin “derin”ini bir yana bırakalım... Derin olmayan, normal devletimize ne oldu bizim? Normal bir devletin en temel, en birinci görevinin vatandaşın can güvenliğini sağlamak olduğunu hiç mi hatırlamıyor? Ellerinde hain listeleriyle sivil milisler ortalıkta cirit atarken “Son Türk Devleti”nin elleri armut mu topluyor? Bir devlet lazımsa en çok böyle durumlar için lazım bu halka.
Bunu da yapamıyorsanız, ne diyeyim, verdiğimiz bütün vergiler gözünüze dizinize dursun.
Bugün, 11.2.2007
|