“Kendine özgü bir hukuk sistemi” içinde yaşıyoruz. Güvenlikten yargıya varan bir “İttihatçı” anlayış her fırsatta önümüze çıkıyor.
Şimdi Hrant Dink suikastinin azmettiricisi, bir MİT elemanının Yargıtay’daki dosyasını takip sözü verdiğini iddia ediyor.
İlk ağızdan “Yalan” diyebilir misiniz?
MİT’in üst düzey yetkililerinin dönemin Yargıtay Başkanı nezdinde bir çete reisinin dosyasını takip ettiğini hatırlarsanız, “Hayır.”
Veya yine dönemin MİT İstanbul Bölge Başkanı’nın televizyondan bir çete reisini yanaklarından öpmesini düşününce, “Olanaksız” der misiniz, yine “Hayır.”
“Yargı kesinlikle bu işlerin dışındadır” diyebilir misiniz peki?
Hrant Dink’in mahkumiyet süreci ile Yasin Hayal’e yapılan “pamuk prenses” muamelesine bakınca yine “Hayır.”
Peki “Polis teşkilatının bazı üyeleri bu olayın içindedir” denilse şaşırır mısınız, ağzınız açık kalır mı?
Bu ile atanan emniyet müdürünün geçmişine bakarsanız, örtbas edilen ihbar yazılarına bakarsanız yine”Hayır.”
JİTEM’in böyle işlere karışmadığını net ve kesin bir dille söyleyebilir misiniz?
Yeşil’leri, Ersever’leri aklınıza getirirseniz bu sorunun da yanıtı “Hayır”dır.
Peki siyasi partiler bunun kesinlikle dışında mıdır sizce?
Çoluk çocuk altı kişinin yaralandığı, çivilerle özel olarak imal edilmiş bombaya “maytap” diyen bir siyasi parti lideri varsa, bu başkanın koruması, il başkanı bu terör örgütü üyeleriyle içli dışlı çıkıyorsa yine “Hayır.”
Böyle bir ülkede can güvenliğiniz olduğunu iddia edebilir misin?
Emekli subayların silah üzerine yeminler ettikleri, Türk ana, babadan doğmayan herkesi düşman ilan edip binlerce kişilik listeler açıkladıkları bir ülkede kesinlikle “Hayır.”
Nedir bu?
Bu demokratik faşizmdir.
Ülkede görünüşte sandık vardır, yargı sistemi, güvenlik güçleri vardır.
Ama hepsi tek bir hedefe odaklanmıştır: İç düşmanı imha etmek.
Bu iç düşman her devirde değişir.
Zaman zaman komünizm, zaman zaman irtica, zaman zaman bölücülük olur.
Ama iç düşman kavramı ortadan kalkmaz.
Demokratik faşizmin yetersiz kaldığı durumlarda açık faşizmin devreye girdiği ve silahlı gücün yönetime bizzat el koyduğu da olur elbette.
Ama genelde farklı sesin, rengin 141’le, 163’le, 301’le cezalandırıldığı, susturulduğu bir düzendir bu.
Bakmayın siz lümpen gençler, yükselen milliyetçilik söylemlerine.
Gözümüzün önünde oynanan bir tiyatro var.
Gençlere düşmanlar gösterip imha ettiren bir anlayışın ipliğinin pazara çıkışını izliyoruz.
Yakın tarihin deşifresi aslında seyrettiğimiz.
Sabah, 11.2.2007
|