Adam unvanı konusunda hukukun üstünlüğünden, katillerle ilişkili olmaktan daha titiz davranıyor.
Can Dündar’ın “Eski İstanbul MİT Bölge Müdürü” tanıtımına hemen itiraz ediyor, “Ben hiçbir zaman müdür olmadım, hep başkan oldum” diye düzeltiyor.
Nuri Gündeş’ten söz ediyorum.
Önceki akşam NTV’de Can Dündar’ın “Neden” adlı programına konuk olan eski MİT İstanbul Bölge Başkanı’ndan.
Ne diyor Gündeş, çetecilerin, tetikçilerin Asala ile mücadelede görevlendirilmesi için:
“Şimdi bir de gelelim şeye, Abdullah meselesine. Dedim ki, bir yerde bulunan kişiler yangın varsa dört kova su da ben atayım derse, atma mı diyeceğiz.”
Abdullah dediği, Ankara’da silahsız, savunmasız masum yedi genci evlerinde basıp telle boğup öldüren çetenin reisi, Abdullah Çatlı. Hani şu Susurluk kazasında ölüp devletle iç içe olduğu ortaya çıkan Çatlı.
MİT’in eski bölge müdürü, pardon başkanı nasıl bahsediyor kendisinden Abdullah diye.
Ya Çakıcı’dan.
Sanki amirinden söz eder gibi konuşuyor:
“Alaattin Çakıcı için; ben devlete böyle sonradan sıkıntı olacak kişilerle pek iş yapmadım dedim. Bana mektup yazdı hapishaneden. Şimdi dinliyorsa beni, yanaklarından öperim devlete eğer hizmeti varsa. Yani ben onu kasıtla söylemedim. Ben de eğer böyle işlerin içinde olsam ben de devlete zarar verecek olsam veya benim yüzümden devlet şu veya bu şekilde dedikoduya uğrayacaksa benim için de aynı şey söylense sesimi çıkarmam.”
Bu adam yıllarca devletin istihbarat görevlisi olarak hizmet etmiş.
Masum insanların canına kıymış, her türlü suç ilişkisine girmiş insanları televizyon ekranından yüceltmekte bir beis görmüyor.
Derin devlet arayanların fazla uzağa gitmesine gerek yok. Devletin güvenlik güçlerinde hâkim olan görüşü özetliyor Gündeş.
Bu açıklamalarından sonra o da yaşamına Hürriyet’te spor yazarı olarak devam eder herhalde.
Gelelim konumuza.
Türkiye bir hukuk devletiyse Anayasası ile bağlıdır. Kaynağını anayasadan ve yasadan almayan hiçbir yetki kullanılamaz.
Bu çağdaş hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur.
Eğer devlet içinde bazı güçler, içerdeki bir düşmandan bahisle kendilerini hukukun üstünde veya dışında görmeye başlarsa, Abdullahlar, Alaattinler devreye girer.
Kimsenin can ve mal güvenliği kalmaz.
Programda konuşan Profesör Mithat Sancar’ın çok güzel ifade ettiği gibi, bu hikmeti hükümet anlayışıdır.
Yani devletin âli menfaatleri gerektiriyorsa, devletin kendi koyduğu kurallardan sapma yetkisini kendisinde görmesidir.
Devletin hukuktan sapma yetkisini kendinde gören böyle bir zihniyetin her devirde güçlü kalması için sürekli bir “iç düşman” kavramına ihtiyaç vardır ki, Türkiye’de bu iç düşman hiç eksik olmaz.
İç düşman kavramıyla toplumda egemen güçlerden farklı düşünen, farklı inançta olan, farklı etnik kökenden gelen herkes bu kabın içinde eritilir.
Sonra da hukuk askıya alınarak bu kişiler kolaylıkla tasfiye edilir.
Böyle bir anlayış devletin çıkarı diye nitelediği değerler için her türlü aracı kullanmayı uygun görür.
Türkiye 80 yıllık cumhuriyet tarihi, 50 yıllık çok partili demokratik hayatında bu anlayışın etkisinden ne yazık ki çıkamamıştır.
Mevcut durumda çıkması da kolay görünmemektedir.
Sabah, 8.2.2007
|