Bilgi kirlenmesinden artık herkes yaka silkiyor. Ne var ki kirlenmeye karşı hâlâ gereken tedbirler alınmış değil. Hatta bilgi kirlenmesinden şikâyet edenler, çoğu kez bu sistemin bir parçası haline de gelebiliyor. Aslında yeni bir durumla karşı karşıyayız.
Eskiden kamuoyuna sunulan her bilginin arkasında bir kişi veya bir kurumun sorumluluğu vardı. O bilgi yüzünden mağdur edilenler, hukuki yollara başvururdu. Şimdi bilgi trafiği başka bir mecraya kayıyor. Küçük bir internet kafeden ya da meçhul bir cep telefonundan olmadık söylentiler yayılabiliyor mesela. Bu durum en çok psikolojik harp uzmanlarının işine geliyor. Onlar, toplumun kafasını karıştıracak, asıl fotoğrafı unutturacak hamleler yapıyor.
Dink cinayeti sonrasında da benzer bir sıkıntı yaşandı. Katil zanlısı hakkında o kadar çok şey yazıldı ve söylendi ki! İddialardan bir kısmının kafa karıştırmaya yönelik olduğu çok açık. Bir kısım hatalar ise tez canlı habercilerin bilgiyi çapraz kontrollere tabi tutmamasından kaynaklanıyor. Bir ülkenin medyası, uluorta söylenen her lafı gerçeğin ta kendisi sanarak manşetlere taşırsa, her dedikoduya sütunlarında yer açarsa, bilgi korsanlarına gün doğmuş demektir. Ondan sonrası kırk haramilerin gövde gösterisidir...
Bilgi zehirlenmesinden kurtulmanın yolları var aslında. Öncelikle olaylara soğukkanlılıkla yaklaşmak gerekiyor. Meselelere taraf tutmadan bakabilmek için önyargılardan arınmak da çok önemli bir adım. Birilerinden korkup suçu başka birilerine yıkmaya çalışan kişi, gerçeği aramıyor ki bulabilsin. Böyle bir durumda bilgi sadece kirlenmez; aynı zamanda bazı insanlar -bilerek veya bilmeyerek- virüs taşıyıcısı haline gelir.
Bilgi kirlenmesinden kurtulmak, somut olaylara dönmekle mümkün; şehir efsanelerinin koynuna kaçmakla değil. Mesela son iki yılda ortaya çıkan ve yargıya intikal eden çeteleri çözmeden ortaya atılan spekülatif hiçbir bilginin sıhhatine güvenilemez. Mahkeme tutanaklarını yok sayarak hangi gerçeğe ulaşılabilir? Sauna Çetesi diye bir örgütlenme ortaya çıktı mı çıkmadı mı? Bu yapının uzantıları muvazzaf bir özel harp subayına, emekli bir emniyet yetkilisine ve bir mafya reisine kadar dayanmadı mı? Bursa’da benzer bir çetenin ortaya çıkması sadece tesadüf müdür? Eryaman Çetesi denen dava hâlâ yargıda; suçlamalar ürpertici. Şemdinli olayı ortaya çıktığında pek çok gazete ‘2. Susurluk’ başlığı attı. Sonra birden derin bir sessizlik çöktü medyamıza. Geçen hafta yargı bu davayı ‘Devlete karşı işlenen suç’ kategorisine dâhil etti. Danıştay saldırısındaki meçhuller zinciri ile Dink cinayetinin esrarengiz silsilesi belli yerlerde kesişti... Somut olayları yaşanmamış farz edip meseleyi başka yerlere çekmenin makul bir izahı yapılmadıkça, gerçeği aramaya yönelik iyi niyet yoksunluğu gizlenemeyecek derecede ortaya çıkıyor...
Mesela güvenlik güçleri, son yıllarda ülkeyi karıştırmak isteyen her eylemin failini ele geçirdi. Bu bir başarıdır. Keşke benzer bir başarı, 90’lı yılların siyasi cinayetlerinde de gösterilebilseydi. Buna işitmediği azar kalmıyor güvenlik güçlerinin. Oysa onların başarısı devletin -sadece hükümetin değil- başarısıdır. Hal böyleyken devletin güvenlik birimleri arasında ayrım yapılabilir mi! Asker de hata yapabilir polis de. Kurumlar yapılan hatayı benimsemiyor ve yanlışın hesabını soruyorsa hata o kurumlara mal edilemez. Yalnız görünen o ki, devletimizin güvenlik güçleri arasında ayrımcılık yapan birileri, sürekli bir tarafı suçlu, diğerini kahraman göstermeye çalışıyor. Üstelik muğlâk laflarla, müphem suçlamalarla yapılıyor bunlar. Olay siyasi hesaplaşmaya dönüştürülüyor. Medyada birileri bir taraftan koruma ve kollama güdüsüyle bir şeyleri saklamaya yeltenir, diğer taraftan da iktidara vuruyorum mantığıyla hayali iddialara sarılırsa hadise, bilgi kirlenmesinden çıkar, bilgi zehirlenmesine dönüşür...
Sokaktaki milyonların bildiği şu gerçeği niçin birbirimizden saklıyoruz: Cumhurbaşkanlığı seçimini ve genel seçimleri etkilemek için ülkeyi karıştırmak isteyenler var. Bunların üretmek istediği kaos ortamı milletin sağduyusuna çarpıp dönüyor; çünkü vatandaş defalarca seyrettiği bir korku filmini bir daha görmek istemiyor...
Zaman, 6.2.2007
|