Kendi içimize dönmemizi gerektiren hunhar bir suikastla sarsılmamış olsak, gazetelerimizin manşetleri Kuzey Irak odaklı haberlerden geçilmezdi; baksanıza, sarsıntıya rağmen manşetleri esir alabiliyor Kuzey Irak... SOMA adlı Kuzey Irak yönetimine ait petrol şirketinin “Bundan sonra muhatabınız kuzeydeki yönetim” emrivâkisi tepemizi attırmaya yetiyor...
Bu arada, Irak’ın kuzeyine çoktan yerleşmiş bazı bizden firmaların sahipleri, “Zaten varolan bir yapıyı tanımamakla çok şey kaydediyoruz” türü açıklamalar yapıyor, o açıklamalar da gazetelerimizde yer buluyor.
ABD’nin ‘terörle mücadele koordinatörü’ sıfatını taşıyan temsilcisi emekli general Joseph Ralston’un Kuzey Irak’taki temaslarını ve bunların ülkemize yansımalarını da unutmayalım. Gen. Ralston, “Merak etmeyin; Kuzey Irak’taki PKK varlığından yakında bir şikâyetiniz kalmayacak” diyor. Türkiye’nin koordinatörü Org. (e) Edip Başer de, “Biraz sabır” tavsiyesinde bulunuyor.
Soru şu: Ne oluyor?
İsterseniz, sarsıcı haberin ve ‘derin devlet’ muhabbetinin biraz dışına çıkıp bu soruya cevap arayalım.
Kuzey Irak’la ilgili soruya cevap ararken dikkatimizi yöneltmemiz gereken bir başka olgu Irak’ın orta bölgesinde yaşanıyor: Amerika’nın eğittiği Irak ordusu, eğiten subayların nezaretinde, kapsamlı operasyonlar düzenliyor. Gün geçmiyor ki, Irak’tan, daha önce duyulmamış sayıda eylem ve eylemlerde hayatını kaybedenler haberi ulaşmasın. Son birkaç hafta içerisinde, Irak’ta, ölü ve yaralı sayısı rekor düzeylere ulaştı.
Cevap için yalnızca ‘kayıp’ haberlerine dikkat etmemiz yeterli değil; gözümüzü çevirmemiz gereken daha uzak bir yer daha var: Washington... ABD’nin başına ‘Irak’ derdini açmış olan George W. Bush, geçtiğimiz hafta, yıllık ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmasını yaptı ve Kongre’den Irak politikasına destek talep etti. Kongre’de üstünlüğü ele geçirmiş olan Demokrat Parti yönetiminin verdiği, “Sağol, biz almayalım” cevabını duymuş olmalısınız. ‘Neo-Çılgınlar’ destekli Bush yönetimi Irak’ta yolun sonuna geldiğini bütün çıplaklığıyla görüyor...
Sadece Irak’ta değil, kendi ülkesinde de... ABD’de sıkça yapılan ‘itibar anketleri’ Bush için alarm zilleri çaldıracak sonuçlara ulaştı. En son ankette, Bush, ‘gelmiş geçmiş en itibarsız ABD Başkanı’ unvanını zorlayan bir noktaya kadar düşmüş görünüyordu. Geçmişte o noktaya yaklaşan başkanların sonu hiç de hayırlı gelmedi; Amerikan medyası Richard Nixon’un istifasının hemen öncesindeki durumla mukayese ediyor George W. Bush’un durumunu...
Bunlara bir de, Bush ve ekibinin, gitmeden önce mutlaka becermek isteyeceklerini kimselerden saklamadıkları esas hülyalarını da eklemek gerekiyor: İran’a saldırmak... Saddam Hüseyin’i devirmek için Irak’a açtıkları savaşla ülkelerinin onuruna tüy diktikleri yetmezmiş gibi, ‘Neo-Çılgınlar’, Bush’u son bir hamleyle İran’ın üzerine saldırtmanın peşindeler.
Washington’da ipleri elinde tutan kadronun İran’a saldırma hevesinin Irak’a bakan yüzünde şu gerçek yatıyor: 150 bin kadar askerini Irak’ta tutmaya devam eden ABD, İran’a saldırı hevesini yerine getiremez; İran niyetinde ciddiyse, bir yolunu bulup Irak’taki yükümlülüklerini azaltmak zorunda ABD...
Şu sıralarda Irak’tan gelen haberleri bu gelişmeler ışığında değerlendirmemiz gerekiyor.
Yeni Şafak, 2 Şubat 2007
|