Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Fakat o azap yurtlarına indiği zaman, ikaz edilip de yola gelmeyen o kâfirler ne kötü bir sabaha çıkmış olurlar!

Sâffât Sûresi: 177

23.01.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Fazla kaygılanma. Senin için takdir edilen olur, rızık olarak yazılan gelir.

Câmiü's-Sağîr, c: 3, 3873

23.01.2007


Bir parçalama ve yutma oyunu: Irkçılık

Fikr-i milliyet şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfî bir surette uyandırıyorlar, tâ ki parçalayıp onları yutsunlar.

Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, gafletkârâne bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var. Onun için, şu zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara “Fikr-i milliyeti bırakınız” denilmez. Fakat fikr-i milliyet iki kısımdır:

Bir kısmı menfidir, şeâmetlidir, zararlıdır. Başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adâvetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhasamet ve keşmekeşe sebeptir. Onun içindir ki, hadis-i şerifte ferman etmiş: “El-İslâmiyyetü cebbeti’l-asabiyyete’l-cahiliyyeh”1 ve Kur’ân da ferman etmiş: “Kâfirler, kalblerine cahiliyet taassubundan ibaret olan o gayreti yerleştirdiklerinde, Allah, Resûlünün ve mü’minlerin üzerine sükûnet ve emniyetini indirdi ve onlara takvâda ve sözlerine bağlılıkta sebat verdi. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah ise herşeyi hakkıyla bilir.” (Fetih Sûresi, 48:26.)

İşte şu hadis-i şerif, şu âyet-i kerime, kat’î bir sûrette menfî bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti kabul etmiyorlar. Çünkü müsbet ve mukaddes İslâmiyet milliyeti ona ihtiyaç bırakmıyor.

Evet, acaba hangi unsur var ki, üç yüz elli milyon vardır? Ve o İslâmiyet yerine o unsuriyet fikri, fikir sahibine o kadar kardeşleri, hem ebedî kardeşleri kazandırsın?

Dipnot:

1- İslâm, Cahiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği kaldırmıştır. (Bu ibare, İslâmiyet öncesi câhiliye âdetlerine dönmekten men eden hadislerden iktibas edilmiştir.)

Mektûbât, s. 310

Lügatçe:

fikr-i milliyet: Milliyetçilik fikri.

dessas: Aldatıcı, hileci.

zevk-i nefsanî: Nefsin hoşlandığı zevk.

gafletkârâne: Gafletli bir biçimde.

şeâmetli: Kötü, uğursuz.

adâvet: Düşmanlık.

müteyakkız: Uyanık ve dikkatli.

muhasamet: Düşmanlık.

keşmekeş: Karışıklık, kargaşa.

fikr-i unsuriyet: Irkçılık fikri.

23.01.2007


Küresel ısınmanın tedbiri, küresel Kuddüs tecellîsi

Geçenlerde bilim adamları, sembolik “Kıyamet Saati”ni 2 dakika ileri alarak dünyanın sonunun yaklaştığı uyarısında bulunmuştu. 12.00’nin kıyameti temsil ettiği sembolik saat, dünya insanının ortaya koyduğu icraatlara göre ileri veya geri alınıyormuş. Bir anlamda saatin zemberiği insan.

17 kez ileri-geri alındığı kaydedilen saat, son olarak 2002’de ABD’nin anti-balistik füze anlaşmasından çekilmesi ve teröristlerin kitle imha silâhı ele geçirmeye çalıştığı haberleri üzerine 2 dakika ileri alınmış. Silâhsızlanma anlaşmaları gibi gelişmeler kaydedildiğinde ise saat geri alınıyor.

İnsanoğlunun bir anlamda kendi kendini kontrol etmesini sağlayan sembolik saat uygulaması, elbette bazı dersler de vermeli.

Bediüzzaman Hazretlerinin, insanoğlu için “..zulüm ve hatasıyla başına çabuk bir kıyamet kopmazsa..” (Hutbe-i Şamiye, s. 43) kaydını düşmesi bu açıdan mânidardır.

Bu sözlerden, Cenâb-ı Hakk’ın takdir ettiği kıyamet saatinin, insanoğlunun fiillerine bağlı olduğunu anlıyoruz. Yani kıyamet saatini hızlandırıp yavaşlatmak bizim elimizde!

Bu anlamda mâneviyattan, dinden uzaklaşmanın da, kıyameti yaklaştırdığını söyleyebiliriz. Nitekim dünyanın sonunu hızlandıran nükleer savaşlar ve çevre kirliliğinin yol açtığı küresel ısınma gibi sebepler, nihayetinde insanlığın semavî dinlerin getirdiği hak sözleri dinlememesinden kaynaklanıyor.

Dünya üzerinde iki türlü kirlilik görüyoruz: Maddî ve manevî. Başka bir tabirle çevresel ve ahlâkî.

Şimdi dünya insanı, birbiriyle uğraşmayı bırakıp, bu iki kirliliğe karşı savaş açmak zorunda. Tabiî en tehlikelisi de ahlâkî olanı. Çünkü maddî kirliliği tetikleyen de o.

Bediüzzaman Said Nursî’nin, Eskişehir Hapsinde yazmış olduğu ‘İsm-i Kuddüs’ bahsi bu açıdan manidardır ve dünya insanına en güzel çareyi sunmaktadır. (Bu arada 1996’da İstanbul’da gerçekleştirilen “Habitat Zirvesi”nde, yine “İsm-i Kuddüs” bahsinin İngilizce’ye tercüme edilerek dağıtıldığını da hatırlatalım.)

Bediüzzaman, zulmen konulduğu Eskişehir Hapishanesinin penceresinden müşahede ettiği ahlâkî/manevî kirliliğe, telif ettiği eserlerle imânî reçeteler sunarken; aynı hapiste, insanoğlunun bulaşık eliyle sebep olduğu çevre kirliliğine de dikkat çekmiş ve Allah’ın kâinatta ve dünyada mükemmel bir temizliği netice veren Kuddüs isminin yansımalarını çözüm olarak sunmuştur.

Bugün çevresel anlamda yaşanan ve dünyayı tehdit eden olumsuzluklar, İsm-i Kuddüs’ün gereğine riâyetsizlikten başka birşey değildir. Maalesef insanoğlu, atmosferdeki bazı gaz miktarlarının artmasına sebep olarak, İlâhî düzene ‘bulaşık elini’ karıştırmıştır.

Çare; kâinatta ve dünyada kusursuz bir şekilde cereyan eden temizlik fiilini örnek almak; en azından, işleyen o İlâhî düzeni bozmamaya gayret etmektir. Belki de böylelikle ‘nükleer tehdit’ten daha tehlikeli görülen ‘küresel ısınma’ için bazı tedbir ve güzel gelişmelerin tohumları atılabilir.

İsmail TEZER

23.01.2007


ESMA-İ HÜSNA

Kuddüs

Allah (c.c.), Kuddûs’tür. Yani her şeyden ulvîdir, her kusurdan mukaddestir, her hayalden uzaktır, fânilere ve sonradan olanlara mahsus her halden aczden, fakrdan, zaaftan, noksanlıklardan ve eksikliklerden münezzehtir. Cenâb-ı Hak Kuddûs ismi gereği, temizliği ve bedenen, ruhen temiz olmayı sever; bunu, kâinat çapındaki faaliyetlerinde açıkça gösterir. Kâinat, bu yüzden tertemiz yaratılmış ve öylece devam edegelmektedir.

Resûlullah Efendimizin (a.s.m.) bildirdiği Kuddûs ismini Kur’ân’da da görmekteyiz. Zât-ı Hakîm, “O Allah ki, kendisinden başka İlâh olmayan, Melik, Kuddûs, Selâm, Mü’min, Müheymin, Azîz, Cebbâr, Mütekebbirdir. Allah, müşriklerin koştukları şirklerden münezzehtir”1 buyurur. Bir diğer âyette ise, “Göklerde ve yerde ne varsa, Melik, Kuddûs, Azîz ve Hakîm olan Allah’ı tesbih ederler”2 buyurulur.

Kuddûs ism-i şerifinin Hazret-i Ali (r.a.) hakkında İsm-i Âzam hükmünde olduğunu beyan eden3 Bedîüzzaman, bu ismin esrârını ayrı bir bölüm hâlinde inceler.4

Bedîüzzaman’a göre, bu kâinat dâimâ işleyen bir büyük fabrika; her vakit dolar, boşanır bir han ve bir misâfirhâne hükmündedir. Böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misâfirhaneler döküntülerle, enkazlarla, süprüntülerle çok kirlenirler, çok bulaşık olurlar, kirli ve atık maddeler her tarafında birikir. Eğer dikkatle bakılıp temizlenmezse içinde yaşanmaz hale gelir ve insanı boğar. Halbuki bu kâinat fabrikası ve bu yeryüzü misâfirhanesi öylesine pâk, öylesine temiz ve öylesine nazîftir, o kadar kirsiz, bulaşıksız ve atıksızdır ki, bir lüzumsuz şey ve bir menfaatsiz madde ve bir tesâdüfî kir ve leke aslâ içinde bulunmaz ve barınmaz; geçici olarak bulunsa da, bir arıtma makinası hemen onu yutar; o kir kaybolur ve orası temizlenir.

Bu fabrikanın öyle temizliği seven bir sahibi var ki, o koca fabrikayı ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizletir, tertemiz düzenler. O pek büyük fabrikanın büyüklüğü nisbetinde atık ve enkazından kalma kirli maddeleri ve süprüntüleri hiçbir yerinde bulunmuyor. Bilâkis büyüklüğü nisbetinde temizliğine ve arıtılmasına dikkat ediliyor.5

İşte bu tek fiil, yani bir tek hakîkat olan temizlik fiili, Kuddûs ismi gibi bir İsm-i Âzamdan gelerek kâinatın bütün dâirelerinde gözükmekte; doğrudan doğruya Allah’ın varlığına ve birliğine sayısız işâretler taşımakta, geniş ve dürbün gibi gözlere Allah’ın birlik tecellilerini göstermektedir.6

Peygamber Efendimiz (asm) temizliğin bu kutsî değerindendir ki, “Temizlik îmandandır”7 buyurarak temizliği îmânın nûrundan saymıştır.

Bediüzzaman Saîd Nursî’ye göre, Kuddûs isminin cilvesi ve gereği olan bu ulvî ve umûmî temizlik fiili, kötü hasletlerden, bâtıl itikatlardan, günahlardan, bid’atlardan, dalâletten, küfür hallerinden ve bütün mânevî kirlerden arınmayı da kapsamaktadır.

Cenâb-ı Hak da; “Allah çok tövbe edenleri ve çok temiz olanları sever”8 buyurmak sûretiyle, Kuddüs isminin istediği tövbenin, arınmanın ve tahâretin, Kendisinin muhabbetine vesîle olduğunu bildirmiştir.9

(Risâle-i Nur'da Esma-i Hüsna,

Süleyman Kösmene, Y .A. Neş.)

Dipnotlar: 1- Haşr Sûresi: 23; 2- Cum'a Sûresi: 1; 3- Lem'alar, s. 520; 4- A.g.e., s. 486; 5- A.g.e., s. 487; 6- A.g.e., s. 488; 7- Müslim, 1: 203; 8- Bakara Sûresi: 222; 9- Lem'alar, s. 489

23.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004