Yine sarsıldık. Bir yazar, bir düşünce adamı yine kurşunlandı. Sıra kimde, kimlerde? Bizleri sıraya koyanlar kimler? Mesafeli, soğuk analizlerin ve öngörülerin anlamsızlaştığı bir şok anı. Hrant Dink... Bu toprakların çocuğu... Bu toprakların yetim çocuğu...
Kendi deyişiyle, bu topraklarda gözü olan adam, bu toprakların ‘altında’ gözü olan adam... Bu toprakların altında gözü olan, yani bu topraklarda ölmek isteyen adam. Ölmek istenen yerdir vatan... Onu, vatanında vurdular. Başbakan haklı olabilir; ‘yine karanlık eller, karanlık emeller’. Adalet Bakanı da haklı olabilir; ‘iyi hesap edilmiş bir provokasyon’. Ancak bunlar Dink’in öldürülmesini açıklamaz. Neden öldürüldüğüne ilişkin yazılabilecek tüm senaryolar da Dink’in katlini açıklayamaz. Kim ve neden bu alçak saldırıyı planladı ve gerçekleştirdi sorularının ötesinde, Hrant Dink’i kim, nasıl ve neden ‘hedef’ haline getirdi sorusunun cevabını vermek gerek.
Suçlu sadece provokatörler mi?
Dink’in öldürülmesi bir provokasyon dahi olsa, Dink’i provokatörlerin istismar edebileceği bir hedef haline getirdi birileri. Son yıllarda Kıbrıs ve Ermeni meselelerini istismar ederek Türkiye’yi yeniden içe kapayacak, demokratikleşme sürecini geri çevirecek, şeffaf bir hukuk devleti arayışlarını boşa çıkaracak çabalar yoğunlaşmıştı. Bu çabalar çerçevesinde de tüm dünyayla kavgalı, yalnız, haşin ve reaksiyoner bir ‘çılgın Türk’ modeli ‘icat edildi’. Yer yer sokakta zaptedilemeyen, mahkeme basan, linçe kalkışan ve cinayet işleyen ‘çılgın Türkler’. Vatan elden gidiyor nidalarıyla adeta silaha sarılmaya çağrılan çılgın Türkler... Ülkenin Kurtuluş Savaşı günlerinden bile karanlık ve korunmasız bir dönemden geçtiği yalanını söyleyerek bu çılgınların değirmenine su taşıyan emekli ve faal devlet adamları... Kışkırtılan milliyetçilik, tahammülsüzlük ve saldırganlıklar Dink’i hedef haline getirdi; hem bu kesimlerin hedefi haline getirdi hem de provokatörlerin. Geçen yıl Ermeni konferansı düzenleyenleri ‘bu milleti arkadan hançerleyenler’ diye hedef gösteren Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve ‘301’in kaldırılmasına asla izin vermeyiz’ diyen CHP lideri Deniz Baykal neyi kışkırtıyorlardı? Önceki gün bir yurtsever Ermeni vatandaşımızın yok oluşuna çanak tutan şoven milliyetçiliği...
‘Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği’ başlıklı elveda yazısında harikulade bir Türkçeyle bize kendini, ruh derinliğini, kaygılarını anlatan, hatta ‘güvercine dokunmazlar’ diyerek bize güvenini de dillendiren Ermeni Dink. Ve öte yandan Dink’in bir paragraf Türkçe yazısını anlayamayıp onu Türklüğe hakaretten mahkum eden Türk hakimler... Yersiz, anlamsız korkular ve ideolojik saplantılara Dink’i kurban ettiler. Daha geçenlerde TC Cumhurbaşkanı, azınlık vakıflarının faaliyetlerini biraz olsun rahatlatacak bir yasayı neden veto etti? Kendi vatandaşına yönelik anlamsız korkular ve ideolojik saplantılar yüzünden... Bu bir anlayış, artık geçmişte kalması gereken ve kalmaya mahkum bir anlayış. Kendi vatandaşı Ermeni’ye, Rum’a, Kürt’e eziyet eden devlet Türk’e eziyet etmez mi? Eziyet aygıtına dönüşen bir devlet ve onun ‘sahipleri’ iktidarları karşısında duranlara etnik köken ayrımı yapmaz, yapmadı da. Devleti şeffaflaştırmadan, hukuka tabi kılmadan, devlete mevzilenen birilerinin milleti birbirlerine karşı kışkırtmalarına son vermeden bu cinayetler bitmez.
Bu milleti kim arkadan hançerledi?
Ordusundan yargısına ve siyasetine; bırakın artık şu ‘savunma’ psikolojinizi. Bu ülke elden gidiyor iddialarıyla bu ülkeye verdiğiniz zarar haddini aştı. Kendi toplumunuzla ve tarihinizle biraz daha barışık olmayı deneyin biraz da. Başörtülüyü, tarikat ehlini, Kürtçe konuşanı, bu ülkenin vatandaşı Ermeni’yi, Rum’u ‘düşman’ ve tehdit olarak görmekten vazgeçin artık. ‘Çılgın Türk’ efsaneleri pompalamak yerine biraz da ‘makul ve medeni Türk’e övgüler dizin. Vatansever bir Ermeni vatandaş Dink’in ölümünden kendi geleneğine, hâlâ yeri geldikçe övündüğü geleneğe, yani farklı etnik veya dinsel kökenden olan insanlarla barış içinde birlikte yaşama geleneğine sırtını dönen halk, değilse, bu geleneğe sırtını dönen devletini yeniden bir hukuk devleti yapamayan halk da sorumlu değil mi? Bu ülke kendi medeniyetini diriltmeli, farklılıklarıyla yeniden yaşamayı öğrenmelidir. Bu ülkeye İttihat Terakki, yani ‘modern siyaset’ fikri gelmeden önceki değerleri yeniden keşfetmelidir. Tek ırk, tek dil, tek din temelinde homojen ulusal devletler fikrinin modern toplumları ‘cinnet devletleri’ne dönüştürmeden önceki bir arada yaşama medeniyetini yeniden kurmak gerek.
Ne yapmalı?
Hep provokasyonlardan şikayetçiyiz. Provokasyonlara zemin hazırlayan ise birilerinin bitmek tükenmek bilmeyen düşman icat etme alışkanlıkları. Farklı kimlikten, dinden veya etnik kökenden insanları tehdit olarak gördükçe, eğer provokasyon eğiliminde olan birileri de varsa, onlara imkan tanınmış, zemin hazırlanmış olunur sadece. Yüzleşelim; bu saldırı Türkiye’de ‘yükselen’ şoven milliyetçiliğin yarattığı bir mümbit zeminde gerçekleşmiştir. Dink’in hazin kaybı bir dönüm noktası olmalıdır. Kışkırtılan milliyetçiliğin toplumsal ve siyasal provokasyonlara uygun bir zemin yarattığı gerçeğini kabul etmeliyiz. Milliyetçilik adına histerik bir reaksiyonerizmin tasvip görmeyeceği yeni bir dönem başlayabilir. Dink’in katli son yıllarda kışkırtılan, kışkırtmaların ardından ‘yükseldiği’ söylenen şoven milliyetçiliği yeniden düşünmenin ve mahkum etmenin başlangıcı olabilir. TCK’nın 301. maddesini kim icat etti ve kim savunduysa bu saldırının zemininin hazırlanmasında pay sahibidir. AK Parti hükümeti gecikmeksizin, 301’in ortadan kaldırılması girişimine başlamalıdır. ‘301’e dokundurtmayız’ diyen CHP lideri Baykal eğer hâlâ bunu demeye devam ederse, bırakın utancı o taşısın. 301’den yargılanan herkes hedeftir, hedef olacaktır.
Dink’in cenazesi, bu toprakların geleneğine, İttihat Terakki’den beridir ‘tek tip ulus’ yaratma adına dinamitlenen barış içinde farklılıklarımızla bir arada yaşama geleneğine yeniden sahip çıktığımız bir uyanışa dönüşmelidir. Müslüman’ı, Türk’ü, Kürt’ü ve Ermeni’siyle bu topraklar cenazede buluşmalıdır.
Zaman, 21.1.2007
|