Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kariyer

Diyalogdan kim korkar

İnsanların birbirine güvenmediği, birbirinden korktuğu ve milletlerin de yalnızca birbirini alt etme ya da bir ülke fethetme uğruna kanlarının oluk gibi aktığı bir çağda, cehaletin kol gezdiği Arap yarımadasında bir şeyler oluyordu. Semavî dinlerin ileri gelen bağlıları yeni bir ışık, insanlığı düzlüğe çıkartacak güven verici birini bekliyorlardı.

Aslında beklenen geldi. Kâinata yepyeni bir bakış açısı da getirdi. Bu bakış açısıyla kapılar herkese açık tutulacaktı. Diyaloglarla sen ve ben korkusu ortadan kalkacaktı. Gerçek özgürlüğün engin uygulanması gerçekleşecekti. Bu Kur’ân’î bakış açısı yer yüzünde yaşayan herkese, beyaz ve siyah ten ayırımı yapmadan aklı başında olan herkese iletilecekti. “İlay-ı kelimetullah/Vahiy mesajını yaymak” amacına ulaşacaktı. Bu dâvânın ruhu buydu işte.

Bunun ilk adımı daha vahiy süreci içinde gerçekleşti. Peygamberimiz, henüz devletin bile değil, bilinçli bir avuç insanın lideri olarak komşu büyük devlet ve imparatorluklara, mektupları eşliğinde elçiler göndererek bütün dünyaya kucak açıyordu. Deyim yerindeyse küreselleşmenin startını veriyordu. Bu bakış açısına yalnızca Arap yarımadasının insanları ihtiyaç duymuyordu; yeryüzünde yaşayan diğer insanlar da buna su gibi muhtaçtı.

Neden bunları yazıyorum? Elbette tarihi yeniden aktarmak için değil; tarihten ve taşıdığımız misyondan ne denli yararlandığımızı zihne yaklaştırmak için bilinç altımızı deşmektir amacım.

Fikri olan kendine güvendiği gibi, kendi fikrini başkalarına iletmek ihtiyacını da duyar. İletmezse rahatsız olur; içten içe bir şeyler onu kemirir. Hiç yerinde durmayan şeyler varsa fikirlerdir. Bu aynı zamanda insanın sosyal bir yaratık olduğunun da göstergesidir. Kalabalığa hitap etmeyi kim istemez? Kitabının yüz binlerin okumasından rahatsız olan var mı?

Dâvâlar da böyledir. Hele kutsal bir davanın bağlıları, dâvâlarını en ücra köşelere kadar yaymak en büyük amaçlarıdır. Bu bağlamda, ulaşılması gerekenlerde rengin siyah ve beyaz, istekli ya da isteksiz, dost veya düşman, el altından kuyu kazan ya da dobra ve hileli ya da samîmî olması fark etmez; herkese gidilir. Karşılıksız sevgi ve fikir beyan etmenin eritemediği insan yoktur.

Misyon adamı ön yargılı olamaz. “Sen benim aleyhimde konuştun; dik durmadın ya da şunu demek istedin” gibi peşin düşüncelerle, elimizde emanet olan dâvânın yayılması önlenmez. Misyon adamı, iç özgürlüğe sahiptir; öyle şartlanmalara, komplekslere, kadük kişiliklere yenik düşmez ve düşmemeli.

Kur’ân’î bakışın ilk öncüleri bunu yaptı. Çok kısa bir süre içinde kendi devletlerini kurdu ve dünyanın dört bir tarafına yayıldılar. Kalıntıları iç özgürlüklerinin ve korkusuzluklarının birer belgesidir.

Biz mi?

Geçtiğimiz günlerde, Hıristiyan dünyasının dinî liderlerinden Papa geliyordu ülkemize. Resmî makamların onu bir misafir edâsı içinde karşılamaları sevindirici. Üzülecek taraf, dine ucundan köşesinden bulaşanların tavırlarıydı. Bir Müslüman kimliği içinde buna teşebbüs ettilerse, geçmiş birikimlerinin bir inkârı anlamına gelmez mi? Hangi Müslüman neden ve ne için bunu yapar? Bir söyleminde kusur yapabilir Papa. Ama ülkemize gelmeye karar vermekle, eylemsel bir yaklaşımın belirtisini sergilemiş olmaz mı? Yani düşmanınız sizin kapınıza gelirse, size düşen nedir? Asla kabul etmemekle ona hakaret etmek mi?

Yok yok, Müslüman kimlik, bütün dinlerin asıl amaçlarını kendinde toplayan bir kimliktir. Hiçbir şartlanma ve komplekse kapılmadan kendisine geleni kucaklamalıdır. Çünkü bu kimlikten öğreneceği çok şeyler var insanlığın. Değil hiç de iyi olmayan görüntülerle Papa’yı karşılamak, misyonumuzu onlara iletmek için biz ayaklarına gitmeliyiz. “İlay-ı kelimetullah”ın ruhu bu davranışlardadır.

Bir Tarık bin Ziyad’ın ne işi vardı İspanya’da? Gemileri boşuna mı yaktıydı? İç bağlarından kopmak için, yani iç özgürlüğüne kavuşmak için gemileri yaktığı açık. Sonra ne oldu? Avrupa’da bir medeniyet doğdu, Tevhit medeniyeti. Bugünkü Avrupa’nın köklerini oralarda aramak lâzım; o fedakârlıklarda, o özgürce davranışlarda.

Resmî konukseverlik, ihtimal ki Papa’yı memnun etmiştir. Hıristiyan dünyası Papa’nın gözüyle bakar İslâm dünyasına. Aslında barış elini önce biz uzatmalıyız her şeyden önce. Güçlü olan nerden gocunabilir ki! Müslüman olanın içini yalnız dâvâsı kaplar; başka şeyler asla onu yolundan alıkoyamaz; iletişimden, birlikten korkmaz. Diyalogdan ve birlikten korkanlar ancak fikirsizlerdir, özgüvene sahip olmayanlardır.

Papa dinimize dil uzatmışsa, elbette yine ilgililerce bilimsel bir cevap verilmeli ve verilmiştir. Papa da bazı gerçekleri bilmeyebilir. Onu bilgilendirmek kimin görevi?

Hüseyin KARA

09.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Başarıyı gölgeleyen bir olgu: Aşırı heyecan (panik atak)

  Zekâ gelişimi ve mizah

  Potansiyeline rehberlik etmek

  Diyalogdan kim korkar

  YASEM AJANDASI

  ZEKÂ KIRINTILARINDAN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004