Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 04 Aralık 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Liman krizi de 28 Şubat ürünü

Kıbrıs meselesi bir kez daha ve ciddi bir biçimde Türkiye’nin AB sürecinde önüne geldi, AB süreci devam ettiği müddetçe de gelecek.

Türkiye’de çok radikal bir gerici (dışa kapanma anlamında) siyasal hareket iktidara gelmediği sürece de AB süreci devam edeceğe benziyor, zaten etmesi de bence şart.

Basit bir mantık da bize şöyle ya da böyle Kıbrıs meselesini AB sürecinin önünden çekmemiz gerektiğini söylüyor.

Kıbrıs meselesi bizim şahinler için bir bahane mi?

Aklı başında her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı bu çözüm işinin iki toplumlu, iki bölgeli ve siyasal eşitliğe dayalı bir temelde gerçekleşmesini an az sıkıntı yaratacak çözüm olduğu için tercih ediyor, bu konuda geniş bir mutabakat mevcut.

Ancak, Kıbrıs sorununun bu temelde çözümlenmesi gecikir ve mesele Türkiye Cumhuriyeti’nin AB sürecini ciddi bir biçimde engeller hale gelir ise ne yapılabileceği konusunda geniş çaplı bir mutabakatın olduğunu söylemek mümkün değil.

Benim konuya ilişkin kişisel kanım Kıbrıslı şahinlerin ve Türkiye’deki yandaşlarının Kıbrıs meselesini Türkiye’nin AB sürecini engellemek için senelerdir bir bahane olarak kullandıkları yönünde.

Türkiye’nin AB üyeliği hem uluslararası alanda hem de ülke içi (Türkiye) dengelerde o kadar önemli ki büyük kavga burada kopuyor, Kıbrıs meselesi ise çözümsüzlük yanlıları için sadece bir araç.

2003’ten beri uygulanan Kıbrıs politikası bize bir şey kaybettirdi mi?

AB sürecinin ve özellikle 2003 başından bu yana Ankara’nın konuya ilişkin ‘bir adım önde olma’ politikasının Türkiye’ye ve KKTC’ye kaybettirdiği bir şey olmadığı ortada.

2004 Referandumunda Kıbrıs Türkleri’nin Annan planına evet demesininin getirdiği büyük avantaj da ayan beyan ortada, biz bu inisyatif sayesinde Yeşil Hat ve Mali Yardım tüzüklerini AB Konseyi’nden geçirebilmiş, Birleşmiş Milletler’in tanınmaması yönünde kararı olan KKTC için de meşru olarak doğrudan ticaret talep edebilir duruma gelmişiz.

Denktaş dönemi sonrası atılan pozitif adımlar Türkiye ve KKTC’yi sadece ve sadece daha iyi bir aşamaya taşımış, bunu iyi görmek lazım.

Sözün özü

2004 Referandumu sonrası AB Konseyi’nin KKTC’ye izolasyonların kalkması yönünde bir kararı var, AB Komisyonu bu doğrultuda Yeşil Hat, Mali Yardım ve Doğrudan Ticaret tüzüklerini hazırlıyor ama Konsey bunların sadece ilk ikisini onaylıyor, üçüncüsü yani doğrudan ticaret meselesinin ise şimdilik AB açısından bir hukuki bağlayıcılığı maalesef yok.

Biz ise Gümrük Birliği sürecini yeni on ülkeye teşmil eden Ek Protokolün altına Devlet olarak imza atıyoruz ama TBMM hálá onaylamadığı için meselenin uluslararası hukuk boyutu çok çapraşık.

Ancak, iktisadi açıdan Gümrük Birliği’nin işleyebilmesi için bizim limanlarımızı açmamız gereği ortada.

Bizim limanlarımız da zaten 1998’e dek Rum gemilerine açıktı ve Türkiye bu konudan pek olumsuz etkilenmemiş idi.

Bugünkü mesele de biraz 28 Şubat karanlığının bizlere hediyesi! gibi duruyor.

Star, 3.12.2006

Eser KARAKAŞ

04.12.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  “Diyalog”u devletleştirmek

  Abartmayın, Papa kıyama durmadı!

  Amiral Gemisi’ne bir din danışmanı lâzım!

  Liman krizi de 28 Şubat ürünü


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004