Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zühtü Arslan, ifade özgürlüğünü kısıtlamak için sürekli “yedeklenen maddeler” bulunduğunu, her döneme uygun olarak bu maddelerin işletildiğini, 301. maddenin de bunlarda biri olduğunu söyledi.
İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi’nin birlikte düzenlediği “İfade Özgürlüğü: İlkeler ve Türkiye” konulu uluslararası konferansın ikinci gününde “Şiddet, terörizm ve ifade özgürlüğü” konuşuldu.
Burada yaptığı konuşmada, devletlerin istisnai halin sürekli hale getirilmesi ve olağanlaştırılması için belli başlı teknikleri uyguladığını ifade eden Doç. Dr. Zühtü Arslan, terörün ve şiddetin meydana getirdiği korkunun bir müddet sonra toplumsal ve siyasal paranoya haline dönüşebildiğini ve temel haklar üzerinde çok ciddî bir tehdide dönüşebildiğini söyledi. Türkiye’de en çok kullanılan tekniğin “yedekleme” olduğuna dikkat çeken Arslan, ifade özgürlüğünü her zaman için sınırlayabilecek maddelerin yedekte tutulduğunu söyledi. Arslan, “Yedekleme bizim çok kullandığımız bir teknik. Mevzuatınızda, bu TMK da TCK da olabilir. Sürekli ifade özgürlüğünü sınırlayacak yedek bir takım maddelerin olduğunu görüyoruz. Geçmişte 141, 142, 163 vardı. Bunlar kaldırıldı ama TMK 8. madde ortaya çıktı. TCK’da birden 312. diye bir maddenin varlığı keşfedildi. Sonra özgürlüklerin alanının genişletmesi sürecinde bunların ıslahı gündeme geldiğinde başka maddeler keşfedildi. Meselâ bugünlerde çok kullanılan 301. madde gündeme geldi. İstisnai durumun sürekleşmesinde bu yedekleme ve boşlukların sürekli doldurulması işleyen bir yöntem. Bunlar her zaman her dönemde ceza kanunlarında ifadeyi sınırlandırmak için kullanılabiliyor” dedi.
ŞİDDET VE TERÖRE KARŞI İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
Bu tekniklerde ilkesel bir yaklaşımdan ziyade pragmatik bir yaklaşımın söz konusu olduğunu belirten Arslan, “Avrupa’ya ihtiyacımız yok diyen ulusalcılar 301. maddenin aynısının İspanya, İtalya ve Almanya’da olduğunu Türkiye’de daha da ağırlaştırılarak uygulanması gerektiğini söylediler” diye konuştu.
Doç. Dr. Zühtü Arslan, tehdit algılamalarının yoğun olduğu durumlarda temel hak ve özgürlüklerin ciddî tehdit altında olduğunu vurgulayarak, bu gibi durumlarda “kurunun yanında yaşın da yandığını”, şiddete başvuranla sadece düşüncelerini ifade edenler arasındaki ayrımın belirsiz hale geldiğini hatırlattı. Şiddet ile ifade özgürlüğü arasında ters orantılı bir ilişkinin olduğuna dikkat çeken Arslan, şöyle konuştu: “Şiddetin ve terörün yükseldiği zamanlarda mutlaka ifade özgürlüğü kısıtlanıyor. İnsanlar bir şekilde ya kendilerini sözlerle anlatıyorlar ya da silahla anlatıyorlar. Silahların konuştuğu dönemde insanlar susuyor. O yüzden söze de söz vermek gerekiyor. İfade özgürlüğünü sağlarsak, bize en aykırı gelen görüşleri de ifade dilmesine olanak verirsek şiddet ve terörle daha etkin bir mücadele etmiş oluruz. Türkiye bunu çok fazla denemedi şu ana kadar. Hep aksi fikri ön kabul olarak benimsedik.”
Toplantıda konuşan Av. Fikret İlkiz ise TMK’da yapılan değişiklikte “öz”ün korunduğunu, gazete, radyo, televizyon, internet sahip ve yayın sorumlularının büyük müeyyidelerle karşı karşıya bulunabileceklerini söyledi. Mazlumder Genel Başkanı Ayhan Bilgen de toplumun hak arama yollarının tıkanmasının şiddete davetiye çıkardığını ifade etti. Bilgen, YAŞ kararlarının da yargı denetimine açılması gerektiğine de işaret etti.
|