Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Ağar’ın çıkışı: Siyaset cesaret ister

DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın Kürt meselesinde, şiddetin yerine siyaseti, dış müdahale yerine milli bir inisiyatif sergilemeye yönelik çağrısı, Türkiye gündeminde tartışılmaya devam ediliyor.

Ağar’a bu kadar destek ve tepkinin bir arada gelişi, geleneksel politikadaki kırılmanın bir göstergesidir. Ağar bu çıkışıyla siyasetin imkan ve potansiyelini hatırlatmıştır.

Ağar bu şekilde Türkiye’de oluşan ezberin bozulma sürecine önemli bir katkı yapıyor. Türkiye’de halk ve hatta devletin bir kanadı artık bu meselede sivil, demokratik ve hukuk devleti çerçevesinde bir çözüm aramaktadır. Ağar’ın çıkışını değerli kılan da bu temsil kabiliyetidir. Ağar’a bu kadar destek ve tepkinin bir arada gelişi de, geleneksel politikadaki kırılmanın bir göstergesidir. Ağar bu çıkışıyla siyasetin imkan ve potansiyelini hatırlatmıştır. Türkiye, temel meselelerini siyaset marifetiyle tartışma ve çözme iradesine sahip çıktıkça Türkiye demokrasisinin üzerindeki vesayet de ortadan kalkacaktır. Nitekim Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın Ağar’a yönelik tepkisi, vesayet odaklarındaki rahatsızlığın bir ifadesi olarak anlamlıdır. Ağar’ın ve kamuoyunun Büyükanıt’ın açıklamaları karşısındaki sivil ve demokratik tepkisi bu vesayetin sarsıldığının önemli göstergelerinden biridir.

Kısır döngüyü siyaset aşar

Şimdi bozulan ezberin ardındaki mantığı veya kısır döngüyü hatırlayalım. Siyaset, iki ana ekseni olan çatışma ve uzlaşma arasındaki vektörel bileşkede oluşur. Türkiye siyaseti zaman zaman bu eksenlerden birini ihmal ediyor, ya sadece uzlaşmacı veya sadece çatışmacı bir eksende yürüyor. Bu durum, son tahlilde siyasetin temsil ve çözüm kabiliyetini azaltıyor. Siyaset alanı daralıyor. Böylece demokrasi geriliyor ve siyasi partilerin gücü azalıyor, bürokrasinin gücü artıyor. Toplumsal talepler ve meseleler, siyaset marifetiyle tartışılıp çözülemeyince kronikleşiyor ve kriminalleşiyor. Karşılanamayan toplumsal talep ve çözülemeyen meseleler üzerinde yükselen gerginlik ve buhranlar ise bürokrasinin hakimiyetini devam ettirmesine yol açıyor. Öte yandan gerginlik ve kriz, siyasi alandan iktisadi ve sosyal kürelere yansıyor, hatta Türkiye sınırları dışına çıkarak uluslararası bir karakter kazanmaya başlıyor. Kriz uluslararası bir mahiyet kazandıkça, içeride de otoriter bir milliyetçilik yükseliyor. Mesele içeriden çözülemedikçe de dışarıdan müdahaleler ve beklentiler artıyor. Bu durum, Tanzimat’tan bu yana içinden çıkamadığımız bir kısır döngü yaratıyor. Türkiye’de DSP-MHP-Anavatan koalisyon hükümeti döneminde başlayan ve 3 Kasım seçimleri sonrasındaki AK Parti hükümetiyle ivme kazanan demokratikleşme ve sivil toplumun gelişmesi süreciyle Türkiye bu kısır döngüyü kıracak dinamiklere sahip olmuştur. Bu sürece uyum sağlayamayan siyasetçi ve bürokratlara rağmen, Türkiye köklü meselelerini tartışma ve çözme iradesi sergilemektedir. Bugün yaşanan kimi tartışmalar ve bu tartışmalarda söylenenler, 5 yıl önce hayal bile edilemiyordu. Tarihçi Cevdet Paşa, Ağar’ın açıklamalarıyla yaşanan sürecin tarihini yazsa, herhalde şu hükme varırdı: “Hal ü zamanın yaptığını kimse yapamaz.”

Ağar’ın çıkışı: Ezberleri bozdu

Bu vadide Mehmet Ağar’ın çıkışlarına ilişkin kimi açıklamalar dikkat çekicidir. CHP ve MHP bu sürece intibak etmekte en çok zorlanan siyasi aktörler olarak ortaya çıkıyorlar. Anavatan Partisi ise siyaseti savunan cephe içerisinde yer almakla beraber, Erkan Mumcu’nun bir türlü kurtulamadığı polemik merakı yüzünden bu tartışmalarda yıpranan tarafa savrulmuştur. Kimi AK Partililer ise, bu alandaki tekelciliğini kaybetmenin tedirginliği içinde aleyhte açıklamalar yapsalar da, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül’ün üst düzeyde açıklamalarıyla destek beyan etmeleri, Türkiye’deki siyasi iklimi yumuşatacak müspet bir gelişmedir. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın açıklamaları ise, bürokrasinin geleneksel tepkilerinin dışına çıkamamaktadır. Büyükanıt ve yeni komuta heyetinin 30 Ağustos sonrasında Ağar’a tepkiyle zirvesine ulaşan anti-demokratik çıkışları, hesaplarının aksine ordunun ağırlığını azaltmış ve itibarını ciddi olarak sarsmıştır. Bunda Başbakan Erdoğan’ın ve DYP Genel Başkanı Ağar’ın gerginliği tırmandırmayan ama demokrasiden ve şahsiyetlerinden taviz vermeyen tavırları da rol oynamıştır. Bu noktada basının ve halkın yaklaşımı ümit vericidir. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye demokratikleşme ve sivilleşme bahsinde önemli bir psikolojik ve zihni engeli aşmaktadır.

DYP’nin kurtuluşu demokraside

Konunun DYP ile ilgili kısmında ise, Ağar’ın kendisine yönelik sert açıklamalar karşısında geri adım atmaması ve gerginliği artıracak bir üsluptan kaçınması kayda değerdir. Bu durum Ağar’ın çıkışının planlanmış, hazmedilmiş ve arkası gelecek bir politik tercih olduğunu gösteriyor. Bu vadide DYP Ankara İl Başkanlığı’nın öteden beri Ankara köylerinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar üzerine yaptırdığı araştırma da kaydedilmelidir. Araştırma kapsam ve yöntemi açısından eleştirilebilirse de, yapılmış olması bile takdire şayandır. Bundan sonra daha akademik bir çerçevede ve düzenli aralıklarla yapılması halinde, siyasetin akademik bilgiden faydalanması bakımından anlamlı bir gelişme olarak kaydedilebilecektir. Ağar’ın özellikle sivil toplum kuruluşlarıyla görüşme, çalışma ve sivil anayasa geliştirme projesi, Türkiye siyasetinin ve demokrasisinin seviyesinin yükselmesi bakımından takdire şayandır. DYP bu hususta bilhassa insan hakları kuruluşlarıyla teşrik-i mesai etmeyi gelenekselleştirerek Türkiye sağının çoğunlukçu demokrasiden çoğulcu demokrasi paradigmaya dönüşüm sürecinin başladığını gösterebilmelidir. Ağar ve DYP, şayet bu gelişmenin ardını getirmez ve açıklamada ortaya konulan mantığı içselleştirmezlerse, Çiller’in İkinci Demokrasi Paketi makyajının Çiller’i ve DYP’yi kurtaramadığını unutmamalıdırlar.

Siyaset her şeye rağmen yapılır

Konunun DYP dışında Türkiye siyasetini ve demokrasisini ilgilendiren kısmı da mühimdir. Türkiye, siyasetin imkanlarını keşfetmek için siyasetin sınırlarını genişletmeli ve siyasetin sınırlarını korumalıdır. Siyasetin sınırlarını korumak ve işlevini yerine getirebilmek için siyasetçiler, hudutları koruyan askerler kadar müteyakkız ve cesur olmalıdırlar. 30 Ağustos’tan beri Türkiye demokrasisinin üzerine karabasan misali çöken vesayetçi anlayışı ortadan kaldırabilmek için bürokrasiye ve her şeye rağmen siyaset yapılmalıdır. Siyaset, bu tür meselelere çözüm buldukça kendi meşruluğunu sarsılmaz temeller üzerinde inşa edebilecektir. Büyük sosyolog ve siyasetbilimci Max Weber’in Meslek Olarak Siyaset adlı mühim çalışmasının sonucunda yer alan şu ifadeler, bugünlerde Türkiye’nin siyasetçi ve vatandaşlarına yol göstermelidir:

“Siyaset, kalın tahtaları delmek gibi güç ve yavaş ilerleyen bir uğraştır. Hem tutku ister hem geniş görüşlülük. Tüm tarihsel deneyim şu gerçeği kesinlikle doğrular: İnsanoğlu imkansıza erişmek istemeseydi, mümkün olana da ulaşamazdı. Ama bunu yapmak için de insanın bir önder olması, hatta sözcüğün en ciddi anlamında bir kahraman olması gerekir. Önder ya da kahraman olmayanlar ise, en büyük umutsuzluk anlarında bile cesareti ayakta tutacak bir yürekliliğe sahip olmalıdırlar. Bugün gerekli olan da tam budur, yoksa insanlar bugün için mümkün olanı bile elde edemeyecekler. Siyasetin çağrısını, ancak ve ancak, önerdiği şeyler için dünyayı fazlasıyla aptal ve fazlasıyla adi bulduğu halde tereddüt etmeyen kişi, yerine getirebilir. Ancak ve ancak bütün bunlar karşısında ‘Her şeye karşın’ diyebilen kişi, siyasetin çağrısına koşabilir.” ([email protected])

Zaman, 5.11.2006

Dr. Murat YILMAZ

06.11.2006


 

Bir dönemin sonu

Irak kan gölünde boğulurken ve Bağdat acımasız Moğol hükümdarı Hülagu’nun 1258’deki istilasından bu yana en büyük yıkıma sahne olurken, ABD yönetimi de bir tercih kavşağına geldi.

Ve Bush yönetiminde karşılıklı suçlamadan çözülmeye kadar -itiraf edilemeyen-yenilginin tüm belirtileri ortaya çıkmaya başladı.

Silahlı kuvvetler Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in kellesini istiyor. Savaşın mimarlarından, Rumsfeld gibi Neo-Con ekibinden Richard Perle, “Bugün geldiğimiz noktayı o zaman (yani 2003 ilkbaharında) görebilseydim Irak’a girmememizi savunurdum” diyor.

Bu gelişmelerin bir adım sonrası “Keşke Saddam’ı devirmeseydik” olacak. Zaten Baasçılar da o günlere hazırlanıyorlar. Saddam’ın avukatı Halil El-Duleymi, Başkan Bush’a gönderdiği mektupta, “Irak’ı, bölgeyi ve dünyayı kurtarmanın tek çözümü Saddam Hüseyin’i serbest bırakmaktır” diyor. Baas partisi “İşgalci güçlerin belli bir takvim çerçevesinde koşulsuz ve tam çekilmesi, ABD ve müttefikelerinin Irak halkından özür dilemesi” çağrısında bulunuyor...

ABD’nin Saddam’ı serbest bırakması kolay ya da mümkün değil ama yeni bir Saddam arayışına girdiği de kesin! Şiiler’den uzaklaşıp Sünniler’in sırtını sıvazlamaya başlaması, Başbakan Nuri El-Maliki’den “Kurtulmak için”, askeri darbe dahil tüm olasılıkları gözden geçirmeye başladığı iddialarının yayılması, Beyaz Saray’ın tüm umutlarını yitirdiğini gösteriyor.

Sadece umutlarını değil, hayallerini de...

Irak’ı tüm Ortadoğu’ya ve İslam dünyasına örnek olacak demokrasi vahası yapma hayallerine veda...

Büyük Ortadoğu Projesi’ne veda...

Neo-Con’ların (Yeni Muhafazakarlar) o ünlü “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”ne ve ideallerine veda...

Demokrasi yerine güvenlik

O idealler ki, “Dünyanın her yerine demokrasi ve özgürlük götürmeyi” düşlüyordu.

O idealler ki, “ABD’nin uluslararası politikaları denge, istikrar gibi pasif kavramlar yerine, devletlerin karakterlerine, rejimlerine göre belirlenmesini” öngörüyordu. “Dünyada barışın korunmasında siyasal rejimlerin niteliğinin her türlü uluslararası anlaşmadan ve tüm uluslararası kuruluşlardan daha çok önem taşıdığını” savunuyordu. En büyük tehdidin Amerikan değerlerini ve demokrasiyi paylaşmayan rejimlerden geldiğini söylüyordu. Barışı ve ABD’nin güvenliğini sağlamanın en iyi yolu olarak o tür rejimleri devirmeyi gösteriyordu. Ve dünyayı siyah-beyaz görüyordu. Bir rejim ya iyidir, ya da kötü. İyi rejimler Batı modeli demokrasiyle yönetilenler, kötüler ise zorbalıkla yönetilenler. Bush dönemine damgasını vuran “Şer ittifakı” onların armağanıydı. Başkan’ın ifadesiyle “ABD’nin en iyi beyinleri” olan onların.

Hepsi bitti. Ne ideal kaldı, ne de savunucuları...

Neo-Con’ların beyinlerinden Robert Kagan çoktan suskunluğa gömüldü. Rumsfeld bakanlıkta uzatmaları oynuyor. Şahinler şahini Richard Perle, şimdi süt dökmüş kedi yavrusu gibi. Bir başka ağır top, “Önleyici vuruş” stratejisinin mimarı Francis Fukuyama zaten aylar önce özeleştiri yapıp kenara çekildi.

Ve Beyaz Saray da demokrasi havariliğinden çoktan vazgeçti, “Varsa-yoksa güvenlik” diyor. Yani “ABD’nin ve Batı’nın güvenliği için Ortadoğu’yu demokratikleştirme”nin yerini, “Batı demokrasisinin esenliği için Ortadoğu’da güvenliğin ve güvenilir rejimlerin korunması” aldı.

Başkan Mübarek’in gözü aydın. Başkan Esad’ın da. Kral Abdullah’ın da. Kral öbür Abdullah’ın da. Körfez emirlerinin de. Hatta Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın da...

Olan Saddam’a oldu. Bir de Irak’a!

Erdal ŞAFAK

06.11.2006


 

Bu defa Filistinli anneler

Bu defa Filistinli anneler!

Bu defa Filistinli çocuklar!

Bu defa Filistinli babalar!

Bu defa Filistinli delikanlılar...

Bu defa...

Filistin’de acı bitmiyor.

“Üridü ebi - Babamı istiyorum!” diye çınlıyordu bir süre önce Filistin sokakları... Bir kız çocuğunun sesiyle... Babası alınıp götürülmüş ve bir daha haber alınamamıştı.

Dün “Eyne entüm eyyühennas, Eyne entüm eyyüheel Arab- Neredesiniz ey insanlar - Neredesiniz ey Arablar?” diye çınladı... Bu bir annenin sesiydi, Filistinli annelerin...

İkisi sokağa düştü cansız...

Diğerleri taşıdı onları ellerinde...

Simsiyah giyinmişlerdi, başlarında beyaz tülbentleri vardı.

Beyt Hanun’da, üç gündür süren işgalde, bir camiye sığınan eşleri için, çocukları için yola çıkmışlardı, onlara siper olmak için, İsrail tanklarının önce onların üzerinden geçmesi için...

İsrail zindanlarında kaç çocuk vardı, kaç kadın?

Bir süre önce Hamas, bir İsrail askerini onlar için kaçırmış, ardından bombardıman başlamıştı.

Dün İsrail’in kadın - çocuk demeyeceği, ateş kusacağı bir kere daha kanıtlandı Filistin topraklarında...

Dünya sağır.

Dünya hep sağır oldu İsrail vahşeti karşısında.

Ama Filistin ayakta.

Şehadeti kutlayan anneleriyle...

Canlarını ortaya koymaktan çekinmeyen gül yüzlü kadınlarıyla...

Kim yenebilir Filistin’i?

Filistin ki, insanlığı insanlık sınavına çağırarak geliyor; çocuklarıyla, delikanlılarıyla, babaları, anneleriyle...

Siper siper!

Her ev bir hapishane olsa da...

Filistin’de meydan okuma bitmez!

Kimileri şehadet borcunu ödedi Filistinlilerin, kimileri sıralarını bekliyor.

Evladlarına şehadet urbasını giydiren annelerin yurdu Filistin...

Ya İsrail?

Bu kadar kanla nereye gidecek?

Çocuk kanı, anne kanı ile?

Filistinli her gün yeni bir direniş örneği sergileyecek, İsrail her gün yeni bir vahşet yöntemi geliştirecek. Filistin’de tarih böyle yazılacak:

Bir toplumun tarihine şanlı bir direnişin öyküsü, diğerininkine kanlı bir vahşet resmi...

Kol kırma görüntüleri...

Yetmedi.

Baba ile çocuğu bir köşede kıstırıp üzerine kurşun yağdırma görüntüleri.

Yetmedi...

Liderlere karşı alçakça suikastler...

Yetmedi.

Kadınlar üzerine ateş...

Amerika utanacak.

İsrail utanacak.

Ve dünya utanacak.

Filistinlilerin kanı, dünyanın yüzündeki utanç kızıllığına dönüşecek.

Bu hesaplar, bu suskunluklar, bu üç maymun rolleri...

Yeni bir Bosna dramı...

Akan müslüman kanı ise görme, duyma, konuşma.

Avrupa ol, Amerika ol.

Avrupa susmuştu Bosna’da, Amerika vahşetin limitinde devreye girmişti.

Amerika burada konuşuyor vahşetin yanında saf tutarak. Utanç verici bir duruş bu. Avrupa yine susuyor.

Filistinli kadınların Beythanun direnişi...

Tarihe böyle geçecek.

Filistin asla yenilmeyecek.

Bu kadar çocuk kanı, bu kadan kadın şehadeti, bu kadar delikanlı direnişi yenilmez.

Her vahşet, İsrail’in varlık gerekçesini biraz daha ortadan kaldırıyor.

Orada bir meşru devlet değil, bir korsan yönetim var. Terörist bir yapılanma...

Bu böyle gidemez.

ahmettasgetiren.com.tr, 5.11.2006

Ahmet TAŞGETİREN

06.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004