Ramazanda gufran günlerinin hakkını verememenin ıztırabı vardı. Çare bulamadı, çare olamadı kendine. Halsizdi. Yorgundu. Bıraktı kendini. Zaten gergin bir hali yoktu. Âdetine muhalif olarak erken zamana rağmen uyumayı tercih etti. Erken kalkmak üzere kendini yatağa atmıştı. Zaman zaman bunu denerdi.
Uyanışın dilekçesini vermek üzere bir değişikliğin buna ihtiyacı olduğunu düşünürdü. Öyle de yaptı ve daldı gitti uyku âlemine. Ölümün küçük kardeşine. Her şeyi unutturan ve yenileyen beyin sistemine. Tasnife bıraktı her şeyi. Elenenler elenecek, kalanlarla diyaloğa geçilecek ve hal çaresi bulunacaktı.
Sürekliliği olan bir arayıştı bu. Bazen yoğunlaşır ve hızlanırdı. Bazen yavaşlar ve içine kapanırdı. Bazen de bütün karma yapıyı içine alan yeni bir karar öncesi sığınma haliydi. Bir boşalma arzusuydu. Bir tutunma niyetiydi. Acziyet içinde hatalarını kabullenip, daha fazla tatmin olmak isteyen bir kalbin düşünce dünyasından almak istediği bir ışık huzmesiydi.
Gece sabaha gebeydi. Karanlık çoktan çökmüştü. Küçük odasında yatağa emanet edilmiş cesedi ile çekilmişti âlemden, âlemdeki hareketten ve onda bulamadığı haletten. Çaresine kavuşmak üzere ayrılıyordu âlemden., kendinden ve her şeyden.
Saatini kurduğu vakitte erken kalktı. O niyetle yatmıştı. Sonraya bırakmıştı derde derman ilâcı. Sonra gelmeliydi. Bu halden çıkmadan ve bunları bırakmadan olmayacağını biliyordu. Yol uzun, cevap kısaydı. Çare belli, uygulama zordu. Kabul kolay, kabullenme seviyesi zayıftı.
Bereketli saat sahur vaktinde uyandığında, hafta sonu olması itibariyle herkesin erkenden sahur yediğinden kalkmayacaklarının işaretini aldı. Küçük kızının mutfak hazırlığı ve kendisinin bedeni hazırlıkları bitince sofraya oturdular.
Daha iyiydi. Dinlenmişti. Keyifli bir kahvaltının damak sinyallerini almıştı. Bir an önce çayını tekrarlamak istiyordu. İmsaka ramak kalmıştı. Adeti veçhiyle bir saatlik televizyondaki sahur programlarına ve mukabeleye ayıracaktı zamanını.
İmsak girmek üzereyken bir televizyon kanalında aradığını buldu. Hafız Dr. Ahmet NAİNA, Kur’ân tilâvetine başlayacaktı. Mısırlı bir Kur’ân bülbülü. Dünya Kur’ân okuma birincisi bir zat. Kilitlendi kaldı Kur’ânî sedaya. Hafızın, Davudî sesi ile yüz hattını gerdirmeden ve diyaframın inceliklerine vakıf iktisadi ses kullanımı ile ulviyetin mânâsını terennüm eden ihlâslı haline. Kendisini kendisiyle buluşturmanın ilk ışığını almıştı.
Evet, kapı açılıyordu. Ses kulağına, görüntü gözlerine ve etkileyen mesaj kalbinde muhatap buluyordu. Çok etkili ve âlemi kuşatan ilâhî emrin tebliği edilerek kısa sûrelerin okunduğu bu an, çok müstesnaydı. Günün en doğru başlangıcıydı. Yeni inkişafların habercisiydi.
O an, servis yapan küçük kızına seslendi. Kütüphaneden üç kitap getirmesini istedi. Biri Kur’ân meali, ikincisi Risâle-i Nur külliyatından bir kitap, diğeri ise kütüphaneden seçeceği her hangi bir kitap olacaktı.
Kur’ân meali, yeşil renkliydi. Risâle Mektubat’tı, haliyle kırmızı renkliydi, üçüncü kitap ise beyaz kapaklıydı. Senai Demirci’nin “Her Güne Bir Duâ” kitabıydı.
Sıra ikinci bölüm tefeüllere gelmişti. Mutat veçhiyle, icap hallerinde başvurduğu bir alışkanlıktı. Buna hazırlık yaparken, Hafız Ahmet Kur’ân okumaya devam ediyordu. Çok aşina oluğu sûreyi okuyordu. Bütün zerreleriyle oradaydı. Okunan sûrenin meâlini çok arzuladı. Ancak sûre ismini hatırlayamadı. Cehaletine üzüldü. Neredeyse ezbere bilip, sure adını bilemediği bir gergin andı. Mânâsını derk etmek ve bu anı arayışıyla bütünleştirmek arzusu kat be kat artmıştı. Sûrenin tilâveti bitince, program sunucusu sûrenin adını vermişti. Böylece derin bir nefes alarak rahatlamıştı. Allah yardım etmişti. Merakını gidermişti. Yanında bulunan meale bakmaya sıra gelmişti.
Bakması gereken İnşirah Sûresiydi. Her anlamda içini sardı, sarmaladı, aldı, temizledi, ruhunu yıkadı, vicdanını rahatlattı, ümitlerini tazeledi. Meale uzandı. İlgili sayfayı buldu. Malûm, Mekke’de nazil olan İnşirah Sûresi 8 âyetten ibaret. İsterseniz ilâhî mesajı mealinden okuyalım:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
1. Biz senin göğsüne genişlik vermedik mi?
2–3. Sana kuvvet ve metanet vererek, belini büken bir yükü üzerinden kaldırmadık mı?
4. Biz senin şanını da yücelttik.
5. Şüphesiz, zorlukla beraber bir kolaylık vardır..
6. Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
7. Bir işi bitirince bir başkasına giriş.
8. Ve yalnız Rabbine yönel.
Yukarıdaki âyetler; “Peygamber Efendimizin göğsüne genişlik verildiğini, ilim ve hikmet ihsan edilerek onun şeytanın vesvesesinden korunduğunu beyan buyurmaktadır. İlk âyetinde geçen kelimeye izafeten,“açılmak, genişlemek” mânâlarına gelen inşirah ismini almıştır.”(Kur’ânı Kerimin açıklamalı Meali, Yeni Asya Neşriyat)
(Devamı haftaya)
|