Bugünlerde çeşitli yazarların köşelerinde görüyorum: ‘Devrimler tuttu mu, tutmadı mı?’ tartışması hakkında yorumlar.
1923’ten 2006’ya, 83 yıl, dile kolay! Bu süre içinde bir dünya savaşı oldu. Onu bir ‘Soğuk Savaş’ izledi ve o da bitti. Komünizm çöktü. Atom bombası icat olundu. Aya gidildi.
Biz ‘Devrimler tuttu mu?’ diye tartışıyoruz. Kuvvetli ihtimal, tutmadığı. Çünkü yükselen sesler bunu anlatıyor: ‘Tutmadı! Tutturacağız! Tutturmayanlar var! Onları da ezeceğiz!’
83 yılda tutmadıysa, bu işin içinde, bir yerlerde, bir bozukluk olmalı. Ya ‘devrimler’de var bir numara ya da bunu bir türlü sindiremeyen toplumda. Birincisiyse, demek ki onların ‘tutma’ özelliği yok, bunu bu uzun süre içinde bir noktada anlamak gerek. Anlayınca, yapılabilecek iki şey var: ya vazgeçeceksiniz ya da ‘Bunlar vazgeçilemeyecek kadar iyidir, onlar olmadan olmaz’ diyorsanız (oysa, bakın, 83 yıldır oluyor, bir şekilde) o zaman bunları tutturmanın yeni bir yolunu arayacaksınız; yani, yeni bir yöntem bulmak üzere kafanızı çalıştıracaksınız. 83 yıldır bu yöntemle uğraşıyorsunuz, hâlâ tutmamış. ‘Bari bunu değiştirsem’ diye düşünmez misiniz?
Ya da numara ‘devrimler’de değil, onu tutturmayan toplumda, ahalide vb. Ama durum böyle de olsa, ‘Eh, demek olmuyor, demek bu mayada iş yok’ diye düşünmez misiniz? Siz eminsiniz ki ‘devrimler’ iyi.
E, bu kadar inatla almadığına, kabul etmediğine göre, demek ki bu toplum iyi değil, bu ahalide iş yok.
Aslında o zaman da galiba yapılabilecek iki şey çıkıyor karşımıza. Biri, az önce söylediğim, yani ‘Bu toplum buna layık değil’ deyip vazgeçmek, eleği duvardaki yerine asmak.
Ya da, ‘yöntem’ değiştirmek yerine, ‘toplum’u değiştirmek; yani toplumu bu iyi ‘devrimler’i benimseyecek hale getirmek. Bu da herhalde ancak en geniş anlamıyla eğitimle yapılacak bir şey.
Ama gene tıkanıyoruz: 83 yıldır zaten biz bu toplumu eğitmeye çalışmıyor muyuz? Çalışıyoruz. Çalışıyoruz ve sonuç bu.
Dört seçenek çıkıyor karşımıza:
birincisi ‘iyi devrimler ve kötü toplum’sa, ikincisi de ‘kötü devrimler ve iyi toplum’. Bunlardan istediğimiz sonuç ve çözüm çıkmıyor. Öbür ikisi de ‘iyi devrimler ve iyi toplum’la ‘kötü devrimler ve kötü toplum’ olabilir. Birincisi geçerli olsa sorun olmazdı. Sorun olduğuna göre —çünkü sorun olduğunu kesinlikle biliyoruz—demek bu geçerli değil. Son ihtimal iyice umutsuz görünüyor ama belki de en gerçekçisi odur.
Yukarıda ‘toplumu değiştirmek’ten ‘dönüştürmek’ anlamında söz etmiştim. Yani olanı başka bir kılığa sokmak... Tabii fiilen ‘değiştirmek’ de düşünülebilir, Brecht’in dediği gibi: “Yöneticiler halkı beğenmiyor, o halde onu değiştirsinler.” Yani ona başka bir yer bulup yerine yenisini tedarik etsinler.
Ama bu istenen bir şey değil. Bize ‘iyi devrim’ gerek, ama ‘iyi toplum’ da gerek.
O halde son çare şu: ikisi de iyi, ama arada birtakım kötüler var, bunlar 83 yıldır iyi toplumun iyi devrimleri alıp benimsemesine engel oluyorlar. 83 yıldır bunların adı değişiyor, bir komünist oluyorlar, bir gerici, bir Batıcı liberal oluyorlar, bir bölücü. Bunlar bir ayıklansa, yok edilse her şey düzelecek.
Bunun için biraz sabır. Bakın 83 yıldır biz buradayız ve sabırla bu işi yapmaya çalışıyoruz. Bu ‘demokrasi’ illeti yüzünden tam istediğimiz gibi çalışamıyoruz. Ondan da biraz daha vazgeçsek iş kolaylaşacak.
Bir 83 yıl daha böyle idare ediversek ne çıkar? Temel sağlam kurulmuş olur, devrimler tutar, onlar bir tuttu mu, ondan sonra zaten kimse demokrasi filan da aramaz, bir keyif yaşar gideriz.
Radikal, 3 Kasım 2006
|